Bağdat Büyükelçisi Güney: Irak'ta gizli gündemimiz yok

Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Ali Rıza Güney, Irak ile Türkiye arasındaki ticaret hacminin 20 milyar dolar olduğunu, ancak bütün ticaretin tek bir kapı üzerinden ilerlediğini, alternatif kapılar için Irak ve Kürdistan Bölgesi’nden muhatapları ile konuştuklarını söyledi.
04.08.2021, Çar - 07:50
Bağdat Büyükelçisi Güney: Irak'ta gizli gündemimiz yok
Haberi Paylaş

Geçmişte taraflar arasında görüşme konusu olan Ovaköy Sınır Kapısı projesinin “salt ekonomik amaç güdüp gütmediği” ile ilgili bir soruya Güney, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin herhangi bir gizli gündemi yoktur. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerimiz gayet önemlidir, stratejik boyutlar da içermektedir” şeklinde yanıt verdi.

Irak ve Kürdistan Bölgesi’nde Türkmenlerin durumu ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Büyükelçi Güney, “Irak’ın en çok toprak bütünlüğünü, birlik ve bütünlüğünü savunan bu kitlenin en fazla mağduriyete uğramış olduğunu” ve bu nedenle Irak’ta sürdürülebilir istikrar için desteklenmeleri gerektiğini dile getirdi.

Güney, Kerkük konusunda, “Kerkük halkının mutabık kalacağı, sürdürülebilir istikrarın teminini oluşturacak bir çözüm halk nezdinde güvenoyuna sunulabilir, referandum yapılabilir” ifadelerini kullandı.

Erbil ile Bağdat arasında imzalanan Şengal (Sincar) Anlaşması'nın “bir adım bile uygulanmadığını” dile getiren Güney, “Ev ödevini yapmamış bir Irak olduğunda orada PKK türüyorsa, Türkiye’nin burada söz hakkı yok denmez” dedi.

Güney, bu konuda Irak ve Kürdistan Bölgesi hükumetinin PKK ile kendi toprakları içerisinde mücadele etmesi gerektiğini ve bunun onların görevi olduğunu söyledi.

Büyükelçi Ali Rıza Güney, Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.

Türkiye ile Irak arasındaki ticaret hacmi şu an 20 milyar dolara ulaştı deniliyor ki nitekim bu sizin de arzuladığınız bir hedefti. Şimdi bu rakamı ileride hangi seviyeye ulaştırmayı hedefliyorsunuz?

Irak Cumhurbaşkanı sayın Berhem Salih’in 2019’da ülkemize yaptığı ziyarette sayın Cumhurbaşkanımızla belirledikleri hedefti 20 milyar dolar. Bunu pandeminin zorlu koşullarına rağmen aşabildik. İkili ticaretimiz önündeki bazı suni engelleri kaldırabilirsek bu rakamın çok rahat, katbekat artması mümkün. Yeter ki iki taraf bu iradeyi gösterebilsin, gerekli altyapıyı, zemini ve iradeyi sergilesin. Çünkü tamamlayıcı ekonomilere sahibiz. Zaten kültürel, sosyal ve beşeri bağlarımız ve coğrafi yakınlığımız -komşu ülkeyiz, var. Bunlar üzerine eğer inşa edersek, iş dünyamız karşılıklı olarak bu rakamı katbekat arttırabilir.

Ticaret hacmini nasıl ve hangi alanlarda genişletmeyi düşünüyorsunuz?

Şimdi ticari anlamda, en önemlisi de altyapı bağlamında ihtiyaç duyulan husus gerekli ticari arterlerin açık olması gerekiyor. Irak ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 20 milyar dolar. Fakat ilginçtir ki bir tane sınır kapımız var ve bütün bu ticaret bu sınır kapısından ilerliyor. Şimdi Iraklı muhataplarımızla ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimindeki muhataplarımızla bu arterleri, güzergahları arttırmamız gerektiğini konuşuyoruz, bunda da mutabıkız. Tren yoluyla, bir tek sınır kapısına bağlı olmamak için diğer bir takım sınır kapılarıyla arttırmamız lazım. Tabi bir de suni bir takım engeller var demiştim; bunların başında yatırımcılarımızın karşılaştığı engeller geliyor. Ben Erbil'i gördüğümde bu yatırımın ne kadar önemli olduğunu görüyorum. Bunu Bağdat'taki muhataplarımızla da paylaşıyorum. Irak’taki Türk müteahhitleri Irak'ın her yerinde Erbil’de yazdıkları başarı hikayesini gerçekleştirebilirler. Bunun için bazı hususlar gerekiyor. Bunlardan bir tanesi sınırda, gümrük tarifelerinde, bazı incelemelerdeki formalitelerin daha gevşetilmesi, daha kolaylaştırılması. Ama hassasiyetle altını çizmem gereken bir husus da Türk yatırımcısına uygulanan vize koşullarının mutlak suretle düzeltilmesi gerekiyor. Irak’ta yüz milyonlarca dolar yatırım yapan Türk yatırımcılar var. İnanın 6, 7, 8 aydır vize alamayıp bizden yardım istiyorlar. 1500 dolara kadar varan bir vize meblağı var kişi başına. Bunlar tabii yatırımcımızı, iş dünyamızı, iş adamlarımızı engelleyici hususlar, bunların kaldırılması gerekiyor.

Evet, siz de konuşmalarınızda başka sınır kapılarında, tek bir sınır kapısının bu ticaret hacmini kaldıramadığından söz ettiniz. Irak’a ilk geldiğinizde Türkiye-Telafer-Musul sınır kapısının açılması gerektiğine vurgu yapmıştınız. Kürdistan Bölgesi’ne yapmış olduğunuz bu ziyaretinizle Ovaköy Sınır Kapısı'yla ilgili Kürdistan Bölgesi’ni ikna etmeyi mi amaçlıyorsunuz? Bu ziyaretin öyle bir amacı var mı?

Hedef Ovaköy’e odaklı bir hedef değil. Ovaköy sınır kapısı daha önce 2014’te teknik toplantılarda zaten taraflar arasında mutabakata varılmış olan beş sınır kapısından biri. Burada önemli olan şu; elbette sınır kapılarımızın sayısının artırlması lazım. Çünkü sağlıklı olan, 20 milyar dolar ticaret hacmine sahip iki komşu ülke olarak bizim mutlak ve mutlak suretle birden fazla sınır kapısına sahip olmamız. Fakat burada önemli olan altını çizdiğiniz Telafer-Musul bağlantısı. Bizim o güzergahın aktive edilmesi ve ekonomik dinamizm enjekte edilmesinden amacımız şudur; bakın bundan çok kısa bir süre önce bu ülke bir DEAŞ terörü yaşadı. Bu DEAŞ terörünün neşet ettiği yerler son derece geri kalmış, istihdama sahip olmayan, az gelişmiş, yatırım yapılmamış bölgeler. Bunlardan bir tanesi de Telafer. Maalesef, Telafer adeta DEAŞ terörünün bir anlamda Suriye’den sonra kuluçka merkeziydi. Buralar eğer iş dünyasının ekonomik dinamizmi ile canlanırsa gençler ellerine silah değil, iş alırlar. İş alan gençler hiç bir zaman teröre gitmez, teröriste gitmez, terörizme bulaşmaz. Şimdi bizim derdimiz iş dünyamızın Erbil’e nasıl yaptıysa Telafer’e, Musul’a da doğrudan bir şekilde erişmesi ve bu suretle oralara ekonomik canlılık kazandırması. Yatırım, organize sanayi bölgeleri, Musul’da havalimanı, keza Kerkük’te aynı şekilde havalimanı. Bunlar iş dünyaları arasındaki trafiği canlandırır, bölgeye refah getirir, sosyal kalkınmayı ve en önemlisi de sürdürülebilir bir istikrarı getirir. Dolayısıyla bu Ovaköy odaklı bir proje değil. Bu kesinlikle Telafer bölgesinin sınırımızdan aşağı inecek yol ile iş dünyamız için bir kanal açması ve oraya yatırım yapabilme amacı taşıyor. Bunu burada Bölgesel Yönetimdeki muhataplarımızla açıklıkla, gayet şeffaf bir şekilde paylaşıyoruz. Zaten herhangi bir gizli gündemimiz hiç bir zaman olmadı. Umuyorum bu konuda yakında aynı sayfada olacağız.

Peki bu konuda olumlu bir karşılık alabildiniz mi?

Çeşitli modeller var. Bu modeller tabii ki heyetler arasında teknik düzeyde görüşülecek. Ama hedef aynı, Irak’ın bütünüyle gelişmesi, istikrara kavuşması. Gerek Erbil’in, gerek Duhok’un, gerek Telafer’in, gerek Musul’un. Çünkü Telafer’de doğacak bir sorun zaten ilk Erbil’in kapısını çalıyor. Bunu tekrar Erbil yaşadı. Bunun olmaması için beraberce el ele vereceğiz.

Burada SETA’nın 2019 yılında yapmış olduğu bir araştırmanın sonucuna dikkatinizi çekmek istiyorum. Araştırmada, “Ovaköy Sınır Kapısı'nın açılması sadece ekonomik amaç gütmüyor” deniliyor. Türkiye’nin artık Irak ile ilişkilerini Kürdistan Bölgesi ve Barzani üzerinden yürütmek istemediği ima ediliyor. Sorum şu; bu mesaj Ovaköy’ün ticari amaçlardan daha büyük bir amaç taşıdığı anlamına gelmiyor mu?

Kritik bir soru. Çünkü yanlış anlamaların çok fazla olduğu bir boyut bu bahsettiğiniz. Şimdi Irak ile ilişkilerimizi biz doğrudan yürütüyoruz, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi üzerinden yürütmüyoruz. Bizim doğrudan kanallarımız var, Büyükelçiliğimiz var. Bölgesel Yönetim anayasa çerçevesinde belirlenmiş meşru bir bölgesel yönetim. Onunla da doğrudan Başkonsolosluk kanalıyla ilişkilerimiz var. Irak'ın her bölgesi ile böyle, vilayetleri ile de böyle. Dolayısıyla herhangi bir tarafı diğer tarafla ilişkiyi sürdürmek için bir vesile veya veya araç olarak kullanmıyoruz. İkincisi; çeşitli çevreler vardır ve çeşitli yorumlar yapabilirler, bu gayet doğaldır ikili uluslararası ilişkilerde. Buradan tekrar söylüyorum; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin herhangi bir gizli gündemi yoktur. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerimiz gayet önemlidir, stratejik boyutlar da içermektedir. Ama biz tabii ki Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde istikrarını ve selametini hep önceledik. Bu bütünlüğü siyasi anlamda, beşeri anlamda önemli gördük, değer verdik ve politikalarımız bu çerçevededir.

Ama bu güne kadar mesela Türkiye’de bir Kürdistan Bölgesi temsilciliği yok. Bu konuda herhangi bir görüşme veya resmi karar var mı?

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Ofisi diye anlıyorum kastettiğinizi. Bu konuda çeşitli temaslar oldu. Talepler toplantılarda ele alındı. Teknik düzeyde bunun çalışmaları, değerlendirmeleri yapılıyor siyasi karar verilmesi için. Bu süreç şu aşamada ilerlemektedir.

Türkmenlerle ilgili meseleye gelmek istiyorum. Irak'ta göreve başladığınızda Anadolu Ajansı'yla yaptığınız bir söyleşi vardı. Orada Türkmenlere önem verilmesi gerektiğine vurgu yaptınız. Aynı zamanda Türkmenlerin geçmişte büyük bir katliamla karşı karşıya kaldığını, yine Kürdistan bağımsızlık referandumuna karşı çıkarak Irak'ın bütünlüğünün teminatından birisi olduğunu ifade etmiştiniz. Türkmenlerin durumunu şu an nasıl değerlendiriyorsunuz? İkincisi, Kürdistan Bölgesi Hükümeti 1992 yılından bu yana Türkmenlerin kendi dillerinde eğitim almaları için okullar açtı, parlamentoda 5 sandalyeleri ve bir de hükümette bakanları var. Sizce Türkmenlerin Kürdistan Bölgesi’nde durumları iyi mi?

Türkmenler Irak’ın genelinde nüfus bakımından üçüncü sırada yer alan ana unsurlardan biri, ana unsuru hatta. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi topraklarında da ikinci unsur. Ben Irak Türkleri demeyi tercih ediyorum, zira Orta Asya’dan zamanında yapılan göçlerin bir kısmı Anadolu’ya, bir kısmı Balkanlar’a, bir kısmı Ortadoğu’ya, bir kısmı Irak’a gelmiş Türkler. Bunlar bizim soydaşımız. Soydaş olarak bakıyoruz, bu kessin, bunun altını çiziyoruz. Fakat bu Irak’ın bütünlüğünü bozmaya yönelik bir bakış açısı değil. Irak Türkleri bugüne kadar her zaman Irak’ın bütünlüğü, birliği için en ön saflarda yer almış, Irak’ın selameti için mücadele etmiş, fakat tarih boyunca baktığımızda çeşitli sebeplerle en fazla mağduriyete uğramış kitle. O sebeplere burada girmiyorum. Fakat bu mağduriyetinden dolayı da Irak’ın üçüncü unsuru olma profiline maalesef erişemiyor. Kerkük’e gittim, Erbil’deyim. Gördüğüm tablo açıkçası tarihsel süreçle uyumlu değil. Irak Türklerinin buradaki durumu tarihsel geçmişi ile uyumlu değil. Necef’e, Kerbela’ya ilk ziyaretimi yaptım. Daha sonra Irak’ın gözbebeği diye nitelendirdiğim, çünkü Kürdü ile, Arabı ile, Türkmeni ile barış içinde bir arada yaşama kültürünün sembolü olarak görüyorum Kerkük’ü. Keza Erbil’e geldim. Bundan sonra ziyaretlerim diğer vilayetlerde devam edecek.

Fakat Irak Türkmenleri ile, Türkleri ile ilgili söylediğim husus şundan dolayı; en fazla toprak bütünlüğünü, birlik ve bütünlüğünü savunmuş olan kitlenin en fazla mağduriyete uğramış olduğunu görüyorsunuz. O yüzden Türkiye Cumhuriyeti olarak Irak’ta sürdürülebilir istikrar istiyorsak, bu mağduriyete uğramış, ezilmiş kitlenin bir kere desteklenmesi gerekiyor. Hiç bir zaman diğer bir unsurun hilafına çalışmamış, herhangi bir ayrılıkçı gündemi olmamış. Kürt Bölgesel Yönetimi’nin referandumu konusuna girmeyeceğim. Zaten bence hataların nerede yapıldığı gayet açık, alınan dersler açık. Fakat Kürtlerle, Araplarla bir arada barış içinde yaşayan, toprak bütünlüğüne saygılı bir Türkmen kitlesi, halkı var. Irak Kürt Bölgesel Yönetimindeki profili yeterli midir? Sayın Aydın Maruf’u bugün ziyaret ettik. Bir bakanımız var bizim. Irak’ın ikinci büyük kitlesi nüfus bakımından Kürtler. Kaç bakanımız var Kürtlerden? Sayısı oldukça fazla. Peki Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde ikinci unsur Türkmenlerin kaç bakanı var? Bir tane bakanı var. Kendilerine ayrılmış kota içerisinde ancak hareket edebiliyorlar. Sizce bu yeterli midir? Burada ikinci unsur olan ve Kürtlerle kardeşçe yaşamış bir kitleden bahsediyorsak, yeterli değildir.

Kerkük’ten söz ettiniz, ziyaret de ettiniz. Biliyorsunuz Kerkük, Tartışmalı Bölgeler’in bir parçası. Irak Anayasa’sının 140’ıncı Maddesine göre söz konusu bölgelerin kaderi Kürdistan Bölgesi ile Irak arasında üç aşamada belirlenmeli. Şu anda Kerkük’teki durumu nasıl görüyorsunuz? Siz de 140’ıncı Maddenin uygulanmasını destekliyor musunuz?

Kerkük o kadar hassas ve önem taşıyan bir yer ki, Kerkük’te eğer istikrar sağlanırsa bu istikrar dalga dalga bütün ülkeye yayılıyor. Kerkük’te istikrarsızlık olur, güvensizlik olur, sorun çıkarsa da bu da dalga dalga bütün ülkeye yayılıyor. Dolayısıyla bizim göz bebeği dememizin sebebi bu. Kerkük üç kesim, yani Arabıyla, Kürdüyle, Türkmeni ile bir arada yaşamayı esasında kendi içinde başarabilen bir halk kitlesi. Fakat maalesef çeşitli siyasi gerekçelerle bir o yana bir bu yana çekildiğinde o sorun yumağı oluşmaya başlıyor. Kerküklüler adına benim Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak konuşmam doğru olmaz. Fakat şunu arzu ederiz; Kerkük halkının mutabık kalacağı, sürdürülebilir istikrarın teminini oluşturacak bir çözüm halk nezdinde güvenoyuna sunulabilir, referandum yapılabilir. Yeter ki üç unsur da oturup bir birlerine tahakküm etmeyecek şekilde mutabık kalacakları bir ortak çözüm bulabilsinler. Türkiye Cumhuriyeti olarak biz buna sadece destek verebiliriz. Çünkü sürdürülebilir istikrarın anahtarı da zaten buradadır. Bugüne kadar diğer yollar denendi. Bir kesim geldi diğerlerini alt etmeye çalıştı, tersi bu sefer oldu. Yıllardır bakıyorsunuz Kerkük’te taraflar arasında tam uzlaşılmış bir istikrar maalesef olmadı. Şimdi taraflar bir araya gelsinler, otursunlar, müzakerelerini barış içerisinde yapsınlar. Vardıkları çözüm, Irak’ın selameti için olacak çözüm bizim de tabii ki kabulümüzdür.

Bu arada Şengal (Sincar) Anlaşması’na da değinmeden geçmek istemiyorum. ABD ile Irak arasında yürütülen müzakerelerde bir kez daha konuşuldu. Söz konusu anlaşma İran karşı çıkarsa uygulanabilir mi? İran’sız bir anlaşma mümkün mü?

İran bölgede önemli aktörlerden biri. Tabi ki Irak’ın bütünlüğü, istikrarı için vazgeçilmez unsurlardan, aktörlerden biri. Irak’taki istikrar Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar önemliyse eminim ki İran da bunu arzu etmektedir. Fakat Sincar İran sınırında olan bir yer değil. PKK terörünün yuvalanmış olduğu bir bölge. Zamanında DEAŞ’ın mağdur ettiği Ezidileri DEAŞ’tan kurtarıyor bahanesi ile girip tekrar mağdur eden bir tablo ile karşı karşıyayız. Bugün Ezidilerle görüştüğünüzde DEAŞ mağduriyetini arar hale geldik diyebilecek durumdalar. Zaten terör örgütleri arasındaki geçişgenlik bence çarpıcı. Bir süre sonra bu terör örgütlerinde ne ırk, ne din ne de etnisite ayrımı olmadığını görüyorsunuz. Bugün Sincar’da PKK eski DEAŞ’lıları kadrolarına katmaktadır ve Ezidileri bir daha o şekilde mağdur etmektedir. Yüzbinlerce Ezidi PKK mevcudiyeti yüzünden evlerine dönememektedir. Burada açık ve net olmak gerekiyor. PKK’nın engel olduğu, PKK’yı destekleyen çevrelerin de perde gerisinde engel olduğu bir Sincar anlaşmasından bahsediyoruz. Bir adımı bile atılamadı.

PKK terörü 40 yıldır Türkiye Cumhuriyeti topraklarına saldırı düzenleyen, 40 binden fazla Türk vatandaşını katletmiş. Bugün neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nde her evde bir şehit var, PKK terörü yüzünden. İşte bu PKK terörü nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarının yattığı bir yerdir Sincar. Yani eğer ev ödevini yapmamış bir Irak olduğunda orada PKK türüyorsa, Türkiye’nin burada söz hakkı yok denemez. Türkiye burada Irak’ın istikrarı, egemenliği ve terör örgütlerinden kurtarılması için söz hakkı vardır. PKK terörü bizim canımızı yakıyor. Bizim arzumuz gerek Irak merkezi hükumetinin, gerek Bölgesel Yönetimin kendi bölgelerindeki terörle, DEAŞ olsun, PKK olsun veya başka örgütler olsun, mücadele etmesidir. Bizim Irak’ın hava sahasını ihlal etmek, Irak’ın topraklarına girmek gibi bir amacımız, derdimiz de yok. Biz sınırlarımızdan gayet memnunuz. Yeter ki bana başka ülkeden herhangi bir terör saldırısı olmasın.

Şu anki sorum da bununla alakalı. Washington yönetimi özellikle, Türkiye’nin PKK’ya karşı Kürdistan Bölgesi’nde yürüttüğü operasyonları Irak hükümeti ile işbirliği içerisinde yapması gerektiğini savunuyor. Bu konuda Bağdat ile işbirliğiniz var mı?

Bu işbirliğini Amerika’nın savunmasını gerektiren bir durum yok. Biz zaten Irak ile işbirliği yapma arzumuzu her fırsatta dile getiriyoruz. Çeşitli kanalları var bunun, beraberce ele aldığımız askeri güvenlik kanalları. Burada önemli olan bizim ilk aşamada egemen ülke olarak gördüğümüz Irak'ın merkezi hükümetinin ve Bölgesel Yönetim otoritesinin kendi toprakları içerisinde terör örgütü ile başka bir ülkenin kendi adlarına bu mücadeleyi sürdürmesine imkan vermeyecek bir şekilde terörle mücadele etmesidir. Şimdi siz bu terörle mücadeleyi yapmadığınız zaman, terörden gören diğer aktörlere maalesef bu fırsatı, imkanı veya gerekliliği sağlamış oluyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti'nin derdi budur. Türkiye Cumhuriyeti Irak merkezi hükümetine ve Bölgesel Yönetime, “bu terör örgütü ile mücadelenin yap, bana saldırıda bulunan ve vatandaşlarımı katleden terör örgütünü topraklarından temizle” diyor. Mesaj açık ve net. Bu yapıldığı takdirde benim zaten Irak topraklarında bir işim yok. Yapılmadığı için bu noktaya gelinmiştir. Terörle sonuna kadar mücadele edilecektir. Temennimiz bunun Irak'ın kendisinin yapmasıdır.

Operasyonlarla alakalı Irak Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı bir açıklama var. Irak topraklarının Türkiye'ye karşı saldırılar için kullanılmasına müsade edilmeyeceğini, Türkiye'nin de siyasi yollar izlemesi gerektiği belirtiliyor. Yani Irak topraklarının komşu ülkelerin bahçesi haline getirilmemesi gerektiği vurgulanmıştı. Türkiye üzerindeki tehditlerin yok edilmesi için Irak hükümetine zaman verilmesi gerektiğini düşünüyor bazı çevreler. Siz Türkiye olarak operasyonlara ara vermeyi düşünür müsünüz Irak’a yardımcı olmak, zaman tanımak için?

“Şimdi Irak Dışişleri Bakanlığı gayet doğru bir noktayı tespit etmiş. Irak Anayasası'nın 7. Maddesi açık ve net diyor ki ‘Irak topraklarında başka bir ülkenin hilafına saldırıda bulunan örgütlere izin verilmez.’ Bu açık anayasal hüküm ‘topraklarında terör örgütü bulundurmayacaksın’ diyor. Şimdi bu mücadeleyi Irak’ın yapması lazım, zaten Anayasası'nda emrediyor. Terör örgütü ile müzakere için yapılan o çağrı bence tartışılmaya değmez. Şimdi bundan sonra Irak hükümetine mücadele etmesi için zaman tanınır mı?! Vallahi neredeyse 90'lı yılların başından beri, 30 yıl kadar bu zamanı tanıdık. 30 yıldır Irak topraklarında yer alan bir terör örgütünden bahsediyoruz. Bizim amacımız Irak’ın egemenliğinin bir an evvel tam anlamıyla tesis edilmesi. Bunun için her türlü yardıma da hazır olduğumuzu söylüyoruz kendilerine. Her türlü desteği de vereceğimizi belirtiyoruz. Ortak düşman haline gelmiş PKK terörü. Bugün Peşmerge ile mücadele ediyor, Peşmergeyi katlediyor. Irak merkezi hükümetine meydan okuyor Sincar’da. Mahmur’da, orayı mülteci kampı adı altında kuluçka merkezine çevirmiş, gençleri, çocukları zehirliyor kadrolarına katıyor, Kandil’e dağa çıkarıyor. Kerkük'te girme arayışında. Bunlar merkezi hükümetin toprakları değil mi? Şimdi böyle bir terör örgütünden bahsediyoruz. Bizim herhangi bir müzakere, zaman tanıma gibi bir lüksümüz yoktur. Biz bu imkanı Irak hükümetine tabii ki tanıyoruz, kendi topraklarıdır ama terör örgütüne, teröristle mücadele etmesi gereken Irak hükümetinin kendisidir. Biz ancak destek veririz arzu edilirse ama bizim sınırlarımız dahilinde vatandaşımızı katleden terör örgütüne de göz yumamayız.

Ben buradan tüm Iraklı kardeşlerimize, yönetimine vatandaşına bu terör örgütlerine hep beraber karşı çıkmamız gerektiğini, bölgemizi bu teröristlerden arındırmamız gerektiğini, ilişkilerimizi zehirleyen bu örgütlerden kurtulmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum. Irak-Türkiye dostluğu derindir. Biz aynı coğrafyada yüzyıllarca geçmişi paylaşmış, bugünü paylaşan ve kaderi de aynı olan toplumlarız. Kürdüyle, Arabayla, Türkmeniyle... Bu bilinçle hareket edelim. Gündemimizi kendimiz belirleyelim, başkalarının belirlemesine müsaade etmeyelim. Bütün kardeşlerimi, Bölgesel Yönetim nezdindeki Kürt kardeşlerimi, Türkmenleri, Arapları Irak genelinde bu vesileyle selamlamış olayım.”

Rudaw
Bu haber toplam: 2616 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:00:36:58