Son olarak İlham Ahmed Suriye Demokratik Meclisi Başkanı olarak Moskova’da ağırlandı. Öncekilerden farklı olarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bizzat görüşmeye katıldı. Bu önemli bir fotoğraftı. Elbette düzeyde bir görüşme, “Siz Rusya’nın egemenliğini hedef alacak şekilde Kırım ve Ukrayna ile ilgilenirseniz biz de Türkiye’nin etnik sorunları ile ilgileniriz” mealinde uyarıda bulunmuş olan Rus Dışişleri’nin Ankara’ya Suriye’den verdiği bir yanıt olarak da görülebilir.
Moskova’nın Suriye’de Kürtlere yaklaşımı Türk-Rus ilişkilerindeki iniş ve çıkışlara bağlı olarak farklı pozisyonlar geliştirmesine yol açsa da temel bir strateji öteden beri çok fazla değişmedi.
Türkiye ile stratejik ilişkiler öne çıktığında Afrin’de olduğu gibi Türkiye’nin önünü açan bir Rus esnekliği görüyoruz. Rusya, Kürtler üzerinde oluşan baskıyı da Şam’la diyalog kanalını zorlamak için işlevsel buluyor olabilir.
Tersinden Ukrayna ve Kırım’da olduğu gibi Erdoğan’ın Rusya’yı öfkelendiren durumlar olduğunda bu sefer Kürtlerin özerklik taleplerine daha fazla kulak veren ve Kürtleri Şam’la uzlaştırmak üzere ağırlığını kullanmak isteyen bir Rusya görüyoruz. Dengenin bu şekilde Kürtlere kayması da yine baskı üretiyor ve Rusya bununla Erdoğan’ın Esad’la el sıkışmasını sağlamak istiyor.
Bu taktiksel gelgitler bir realite olsa da Rusya’nın Kürtlerin öncülüğündeki fiili özerk yapıyla ilgili çözüm tasavvuru başından beri Ankara’nın sinirlerini hoplatacak bir farklılık barındırıyor. Kısaca anımsatırsak; Rusya Astana sürecinde 84 maddelik bir anayasa taslağı sunarak Kürtlere kültürel özerklik diye çerçeveleyebileceğimiz bir açılım önermişti.
Kürtçenin Arapçanın yanında anadil olarak kabul edilmesi, etnik-kültürel kimliğin tanınması ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Suriye Cumhuriyeti olarak değiştirilmesi gibi devletin ‘Arap ulusal’ karakterini değiştiren unsurlar içeriyordu. Tabii bir tarafta Türkiye-Rusya ortaklığı diğer tarafta Kürtler-ABD ortaklığı ilerleyince Rusya bu açılımı soğutmaya bıraktı.
Ama Ruslar Kürtleri Moskova’da ağırlamaya ve sahadaki türbülanslara paralel olarak Şam’la çözüm yolunu zorlamaya devam etti. Geçen yıl Kadri Cemil ile İlham Ahmed Moskova’da Rus Dışişleri’nin ön ayak olmasıyla bir araya geldiğinde bir ortak çözüm deklarasyonu yayımlamıştı.
O deklarasyonda da Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü esas alan ama özerkliği Suriye’nin geneli için bir çözüm formülü olarak esas alan; savunma, dış politika ve ekonomi gibi ‘ulusal’ düzeyde görülen konuları merkezin yetkisine bırakıp yerinden yönetimi güçlendiren, Suriye ordusunun silah kullanma tekelini teslim ederken Suriye Demokratik Güçleri’ni Suriye ordusunun bir parçası sayan bir çözüm önerisiydi.
Son olarak İlham Ahmed Suriye Demokratik Meclisi Başkanı olarak Moskova’da ağırlandı. Öncekilerden farklı olarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bizzat görüşmeye katıldı. Bu önemli bir fotoğraftı. Elbette düzeyde bir görüşme, “Siz Rusya’nın egemenliğini hedef alacak şekilde Kırım ve Ukrayna ile ilgilenirseniz biz de Türkiye’nin etnik sorunları ile ilgileniriz” mealinde uyarıda bulunmuş olan Rus Dışişleri’nin Ankara’ya Suriye’den verdiği bir yanıt olarak da görülebilir.
Fakat Rusya’nın oyun planına ve çözüm anlayışına uygun ileri bir adım olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Başından beri hep dikkat çektiğimiz konu final sahnesi nasıl olacak? Rusya’nın Kürtlere istediği statüyü bu ya da şu şekilde verme konusunda Şam’ı ikna etmesi halinde Türkiye de bunu bozmak için Esad’la barışma kartını oynamak ister.
Daha doğrusu halihazırda Erdoğan’ın Muhammed bin Zayid’le U dönüşü sayılacak şekilde barışmasında olduğu gibi Esad’la da bunu yapmaya istekli olduğunu zannediyorum. BAE ile ilişkileri normalleştirmeyi iç kamuoyuna pazarlama konusunda koşullar olgunlaştı; ekonomik krizde insanların cebi alev almışken Muhammed bin Zayid’in 10 milyar dolar yatırım vaadiyle gelmesi bu “U” dönüşünü kolaylaştırdı.
İnsanlar “Hani biz bunlara darbe ve FETÖ finansörü diyordunuz” diye soracak durumda değil. Suriye’de ise durum farklı; Erdoğan el sıkışmak istiyor da Esad ister mi? Esad’ın iki koşulu var: Türk ordusu Suriye’den tamamen çekilsin, silahlı örgütlere desteğe son verilsin. Erdoğan da bu ikisini yapmaya hazır değil, ortağı da istemiyor.
Ayrıca Suriye’de Erdoğan yönetimine karşı büyük bir öfke var ve Kürtlerle ilgili bir açılımı Türkiye’nin Suriye’de yıkıcı rolüne karşı yanıt olarak görenler de var.