Söyleşide İsmail Beşikci kısaca şu konulardan bahsetti;
“1915’te 1,5 milyon ermeni Osmanlı devletinin İttihat ve Terakki Fıkrası tarafından yok edildi, taşınır-taşınmaz malları gasp edildi.
1941 yıllında 5 milyon Yahudi Alman Adolf Hitler faşist diktatörlüğü tarafından yok edildi.
Bu iki halk soykırıma uğratıldıkları zaman devletsiz halklar idi.
1915’te Osmanlı Devleti büyük devlet idi. 1941 yılında Almanlar da büyük devlet idi.
Yaşanan soykırımlardan da görüyoruz ki, sadece büyük devletler değil, küçük devletler de soykırım yapabilmektedirler.
Ermeniler kendi kadim topraklarında soykırıma uğratıldılar.
Yahudiler kendi “kutsal” tarihi topraklarından Avrupa’nın farklı ülkelerine önce dağıtılmışlardı, sonra Hitler iktidarının işgal ettiği alanlarda 1941-1943 yıllarında soykırıma tabii tutuldular.
1983-1988 de Irak Saddam iktidarı, önce “Anfal Hareketi” ile soykırım deneyleri, tatbikatları bir zat devletsiz Kürtler üzerinde denedi, hangi gazlar daha etkili, hangi gazlar daha zehirli olduğunu tespit etti. Sonra fiziksel soykırımı en üst düzeyde tatbik etti, devletsiz Kürtlere Halepçe’de soykırım uygulandı.
1991’de devletsiz Boşnaklar, Sırp Devleti tarafından soykırıma tabii tutuldu.
Sudan Devleti, yanı başındaki devletsiz Fur halkına soykırım tatbik etti.
1915’te Osmanlı devleti Êzidi Kürtlere karşı soykırım uyguladı.
1914-1915’te Ermeni erkekler önce askere alındı, askerlerin çoğunluğu taş ocaklarında angarya olarak çalıştırıldı, ekseriyeti askerde öldürüldü.
Bu birkaç örnekte de görüldüğü üzere, ancak güvenlik gücü, devlet gücü olan halklar kendini soykırımdan koruyabiliyor.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı devletini, Türk esasına göre yeniden organize ederken, Alevi ve Kürtleri asimilasyona ve uzun sürede soykırıma tabi tutarak bitirmek istedi. Rumları sürgün etti. Ermenileri çürüttü. Ermeni ve Rum taşınır taşınmaz mallarını Türk tüccara intikal ettirdi.
Rumlar mübadele yolu ile sürgün edildi, Ermenilere uyguladıkları politikayı birebir Rumlara tatbik ettiremediler. Çünkü “Yunan Devleti/Rum devleti vardı. Bu devlet Rumlara sahip çıkıp Dünya gündemine alır” korkusu olduğu için bire bir, bir Rum soykırımından çekindiler.
Ermenilere uygulanan soykırım devletsiz bir halk olmalarından idi. Dünyada bu soykırıma karşı herhangi bir tepki de oluşmadı.
1894-1895’te Ermenilere yapılan katliamları kınamak, dünyaya duyurmak için Osmanlı Bankası baskını gerçekleşti. Eylemciler Anlaşma üzerine baskını sonlandırdı. Ama Osmanlı anlaşmaya uymadı. Çünkü Ermeniler için anlaşmayı uygulayacak, arkasından duracak bir erk yoktu. Yani Ermeniler devletsiz ve güçsüz bir halk idi ve Osmanlı Devleti tek taraflı olarak anlaşmaya uymuyordu.
1880-1890’larda Avrupa Kürt ve Çerkezlere karşı Ermenileri korumaya almalarını ister, Ermeniler için bazı reformların yapılmasını talep eder. Ancak bu girişim ve talepler devletsiz olan Ermeniler için tatbik edilmez, ciddiye alınmaz.
Tüm bu istemler olurken, 1909’da Kilikya’da büyük bir Ermeni katliamı gerçekleşir. Çünkü devletsiz Ermenilere karşı gerçekleşen bu insanlık katliamını önleyecek Ermenilere ait bir güç yok idi. İnsanlığın algısına, bilincine alınamadı ve unutturulmaya bırakıldı. Eğer Kilikya Ermeni katliamı insanlığın tepkisini alsaydı, 1915’teki katliam bu kadar büyük bir boyutta geçekleşmeyecekti.
1939’da Hitler Polonya’da Komutanlarına seslenirken; “öldürenler tarihe geçmiş, öldürülenler ise unutulmuştur. 1915’te Türkiye’de 1,5 milyon Ermeni öldürüldü. Kimse bir şey demedi. Biz de Lek(Yahudi)leri öldürdüğümüzde hiç kimse bir şey diyemez” diyordu.
İşte bu örnek bize, devletsiz halkların soykırıma daha çok açık olduğunu göstermektedir.
19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında Avrupa devletleri ve Rusya Osmanlı devletine “Hasta Adam” derdi.
Kanımca bu kavram sorunludur.
“Hasta Adam” denilen Osmanlı devleti bu kadar katliam, bu kadar sürgün, soykırım yapabilir mi?
Yakın Doğu’da, Orta Doğu’da bu kadar kadim halklara dönük planlar gerçekleştirebilir mi? Bu olgular göz önünde bulundurularak, Osmanlı İmparatorluğu için söylenen “Hasta Adam” kavramı yeniden irdelenmelidir.
Nasıl olur? “Hasta Adam” bir çırpıda zengin oluyor!
Yolculuğa, sürgüne çıkarılanların eşyalarına el konuluyor.
Ev eşyalarına el konuyor, taşınır-taşınmaz mallara, atölyelere, hayvanlarına vs. el konuyor.
Değil masraf etmek, zenginliklerine el koyuyor. Osmanlı ekonomisine katıyor, Türk maliyesi, hazinesine intikal ettiriyor.
Kadim halkların taşınır taşınmaz mallarını hazineye, Türk tüccarına vs. intikal ettiriyor.
Ayrıca yapılan farklı farklı soykırımları mukayese etmek de önemlidir.
Misal olarak; Yahudi soykırımı ile Ermeni soykırımını karşılaştıralım.
Yahudi soykırımı için çok büyük masraflar yapılmıştır. Gaz odaları, fırınlar, fabrikalar, hamamlar vs. yapılmıştır.
Ermeni soykırımı masrafsız yapılmıştır.
Saddam Hüseyin de masrafsız yapmıştır. Zehirli gazlar, deneyler için bir masraf yapmıştır. ancak bu cüzi bir masraftır.
Dünya kamuoyunun gündemine alınma durumu olmayacak ve devletsiz halklara yapılan soykırımlar aynı zamanda masrafsız gerçekleştirilmekte ve dünyanın tepkisini de almamaktadır.
1971’de Bangladeş’in Pakistan Devleti’nin soykırımına uğramaması Bengal halkının Hindistan’ın da desteği ile Pakistan’ın hemen ardında devletleşmesi sayesinde idi.
Pakistan Devleti devletleşirken, Bengal halkına “ Biz Müslüman’ız, biz kardeşiz!” diyordu. Ancak Pakistan, 1970-1971’de 300 bin Bengallıyi öldürdü. Hindistan Ordusu Batı Bengile girdi, Pakistan Ordusu ancak böyle durdurulabildi. Bu sayede Bengal halkı Pakistan’ın kardeşlik propagandasına kanmadı, devletleşti ve soykırımdan kıl payı kurtuldu. Eğer devletleşmeseydi, 300 bin değil, milyonlarca Bengalıyı soykırıma uğrayacaktı. Bengal halkı devletleşirken dünyanın desteğini aldı, soykırımdan böylece kurtulabilmeyi garantiledi.
Kürtler; “çözüm meselesi”ni tartışırken, İspanya, İrlanda vs. örnekleri özerinde yoğunlaşıyorlar. Oysaki kanımca Kürtlerin ders alması gereken örnek, Bengal halkının mücadelesidir.
Çünkü bu iki İslam devleti arasındaki savaşı ve Pakistan’ın, Bengal halkına karşı soykırım planını önleyen şey Bengal halkının devletleşmesi idi.
Burada devlet koruyucu olmuştur. Devletleşen bir halkın silahlı güçleri ile kendi güvenliğini alması için tedbirler geliştirmesi söz konusu olur. Bu açıdan mazlum, zayıf bir halk, bir millet için devlet olmak önemlidir.
Kürt milletini, Kürdistan ülkesini baskı ve zulüm altında tutanların tamamı İslam’dır, İslam devletleridir. Bu devletlerin tamamı, Kürt mücadelesi geliştiğinde “İslam kardeşliği” vs. söylenir.
“İslam kardeşliği” Kürt halkına, Kürdistan ülkesine hiçbir şey vermemiştir, hiçbir şey kazandırmamıştır.
Tarihte Kürtler, “İslam kardeşliği”ne kanarak mağdur oluyor.
Bengal –Pakistan tarihi, siyasal ve sosyal ilişkileri incelenirse büyük dersler çıkarılır ve bu çaba daha elverişli olur.
Söyleşinin soru cevap bölümünde ise İsmail Beşikci şunları dillendirdi.
Ermenistan’da Soykırım Enstitüsü Kurulmuş. Bu Enstitü dünyadaki soykırımları inceleyecek.
Soykırımın önlenmesi, yüzleşme ile olur. Almanya gibi.
Almanya’da yapılan Yahudi Soykırımı çocuklara incelttiriliyor. Levhalarla yapılan soykırım canlı tutulup teşhir ediliyor.
Türkiye ise yapılan soykırımları, yaptığı soykırımları gizliyor. Yakındoğu’da yapılan soykırımlarla yüzleşmiyor. Yüzleşmek istemiyor.
Türkiye’nin bu tutumunu ısrarla eleştirmek önemlidir.
Bir milletin dünya uluslar ailesinin içinde eşit olarak yerini almasının yolu devletleşmesinden geçer.
Bir milletin, bir halkın kendi güvenliğini alması, soykırıma karşı önlemler geliştirmesinin yolu da devletleşmekten geçmektedir.
Devleti olmayan 45-50 milyonluk Kürtler, bugün soykırıma uğruyor ve mücadeleleri daha “terör” tanımının dışına çıkarılmış değil ve öyle tanınıyor.
Oysaki dünyada bir milyonun altında 50’den fazla devlet vardır ve Kürtler hakkında da söz söyleyebilmektedirler. Mesela 10-12 bin nüfusluk milletler bile devlet düzeyinde temsil edilirken, Kürtlerin ismi daha okunmamaktadır. “ diyerek söyleşiyi bitirdi.
AHMET ÖNAL