"Kürt çocuklarını nasıl asimile ederdik"

Ben 1996 ve 99 yılları arasında Siirt’te bir\nyatılı\nokulda görev yapan, Giresunlu bir\nöğretmenim.
03.04.2014, Per - 13:07
Haberi Paylaş
Ben 1996 ve 99 yılları arasında Siirt’te bir

yatılı

okulda görev yapan, Giresunlu bir

öğretmenim.

Şuan 46 yaşımdayım. Aslım Laz. Ve şuan

hala

İşte bu öğretmenin ibretlik açıklamaları:

\"aktif meslek hayatıma devam ediyorum....

Okulun tamamı kürt

öğrencilerden oluşuyordu. Çevre

köylerden

geliyorlardı. Henüz yaşları çok küçük

olanlar da

vardı. Büyük olanlar da. Kimileri de

yaşıtlarının

çok çok üstündeydi. Onlar da okula geç

başlayanlardı…

Kendi köyünde ilkokulu bitirip ortaokul

için Yatılı

okula gelenlerin çoğu Türkçe bilmezdi.

Türkçe’yi

bilmeden nasıl geçtiniz derslerden

dediğimizde,

buna bile cevap veremiyorlardı. Soruyu

belki

anlıyorlardı ama telaffuz edemiyorlardı.

Ben üniversitede ülkü ocaklarına

gitmiştim,

vatanımı milletimi ve bayrağımın

bütünlüğünü

bozan her şeye karışıydım. Dilimiz

Türkçe’ydi ve

bu yüzden Kürtçe konuşan daha doğrusu

Türkçe

bilmeyen o öğrencilerden nefret

ediyordum.

Bazen kafamda onları yok etmenin

hesaplarını

yapıyordum.

Bizden istenmişti ve biz de onları asimile

etmek

için her şeyi yapıyorduk. Fakat onların

bundan

haberi yoktu. Kürtçe konuştuğu için yediği

tokattan kulak zarı patlayan, yediği

dayaktan

hafızasını kaybeden, yani dengesi bozulan

birçok öğrenci olmuştu.

Hiç aklımdan gitmeyen bir olay var. Ve

aklıma

geldikçe kahroluyorum. Ve inanın bu

satırları

yazarken ağlıyorum. Bir öğrencim

arkadaşına

Kürtçe vara vara( gel gel) dediğini duydum

ve

merdivenlerin başında yanına yaklaştığım

gibi

bütün gücümle ona tokat attım.

Merdivenlerden

düşüp kolu kırıldı. Ona niçin tokat attığımı

bile

bilmiyordu. Acı içinde feryat figan

ağlıyordu.

Arabam vardı. Hemen arabayı getirip onu

hastaneye götürdük. Yolda

merdivenlerden

kendim düştüm demesini istedim. Fazla

zorlamadım yine de. O da beni çok

sevdiği için

bunu kabul etti ve doktor ne oldu sana

dediğinde yarı Türkçe Yarı Kürtçe’yle

arkadaşımla şakalaşırken merdivenlerden

düştüm dedi.

Büyük bir banyo vardı. Ve öğrenciler

sınıflarına

göre düş alıyorlardı. Hepsi aynı yerde.

Bazen

sular buz gibi olurdu bazen sıcak su olur

soğuk

olmazdı bazen de sular birden kesilir

köpüklü

kalırdı herkes… Öylece duştan çıkıp

kurulandıklarını gördüğümde vicdanım

sızlardı

ama bunun önüne vatana millete olan

sevgim

geçerdi. Bunlar hakkediyor derdim. Acıma

bunlara derdim kendi kendime. Çünkü

bana

böyle öğretilmişti.

Her gün bir sürü öğrenciyi döverdim.

Onları

dövdüğüm halde, onları asimile etmeye

çalıştığım halde onlar beni sevmeye

devam

ediyorlardı. Bazen odama gelip

öğretmenim seni

çok seviyoruz diyorlardı ve eğer siz benim

dediklerimin dışına çıkmasanız ben de sizi

seveceğim diyordum. Onlar beni, onlara

uyguladığım şiddete karşı seviyorlardı ben

ise

onları, onlardan bir şey bekleyerek

sevmeye

çalışıyordum.

Şimdi bunu düşündüğümde inan ki insan

olduğumdan utanıyorum. Şuan Yaşadığım

acıları ve vicdan azabını dilerim Allah

kimseye

yaşatmasın.

Okulun şartları oldukça kötüydü. Yemekler

bazen olmazdı bazen de yemeklerin içinde

solucan, böcek vb şeyler çıkardı. Bunları

dile

getireni döverdik ve bir daha sesini

çıkarmazdı.

Bazen kaloriferler yanmazdı odalar buz

gibi

olurdu. İnan o soğukta bırakın yatmayı,

orada

durmak bile imkansızdı. Hala

düşünüyorum,

onlar nasıl idare ediyordu o soğukta

anlamış

değilim.

Tayinim çıktığı gün. Vedalaşırken

arkamdan bir

sürü öğrencim ağıt yakarcasına ağlıyordu.

Belki

o sahneydi beni insanlığımı bulmaya iten.

Hiç

unutmadım ama hiç o sahneyi. Yıllarca

düşman

gözüyle baktığım, dilini yasakladığım,

asimile

etmeye çalıştığım, varlığını kendi varlığıma

adatması için baskı uyguladığım o

öğrencilerim,

ben onlardan ayrılıyordum diye hıçkıra

hıçkıra

ağlayıp, ne olur gitmeyin öğretmenim, ne

olur

gitmeyin öğretmenim diyorlardı…Oysa

hemen

öncesinde onlarla vedalaşırken, içten

sarılmamıştım onlara, onlara sarılırken bile

aklımda başka hesaplar vardı.

Ve onların arabamın ardından ağlayarak

koştuklarını görünce, frene basıp, bütün

kinimi,

nefretimi içimden çıkardım. Sizin olsun

bayrağınız dedim, vatan da sizin olsun her

şey

de…Ve kapıyı açıp, geri koşarak, hepsine

onları

yüreğime basarcasına sarıldım. Sizi çok

seviyorum dedim. Hem de çok. Siz benim

evlatlarım ve kardeşlerimsiniz.Sizi çok

seviyorum. Ne olur beni affedin. Hakkınızı

helal

edin. Ve bir çocuk gibi boylarının

seviyesine inip

onlarla ağladım…

O gün anladım. İnsanlığın her şeyden

daha

değerli olduğunu. O gün anladım sevginin

ne

kadar güzel olduğunu. İşte o gün anladım

kimsenin rengine, diline, ırkına bakmadan

insanları sevmenin ne kadar lezzetli bir

şey

olduğunu.

Keşke şimdi tekrar oralarda görev verseler

bana,

keşke tekrar bu fırsatı verseler de gidip

onlara

yürekten hizmet edebilsem. Kürtçeyi

öğrenip

onlara dersleri Kürtçe anlatsam. Ve onları

2

çocuğumdan ayırmadan hiç karşılık

beklemeden

sevsem.

Öğrencilerimle vedalaşırken çok

ağlamıştım ve

bir de şuan bu satırları yazarken.

Bütün o öğrencilerimden ve ailelerinden

özür

diliyorum. Biliyorum öbür dünyada Allah

onlara

yaptıklarımın hesabını soracak bana.

Ne olur hakkınızı helal edin…

Buna ihtiyacım var.\"

kaynak:facebook

Nerina Azad
Bu haber toplam: 13584 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:24:21