“Irak hükümeti Erbil’e uluslararası uçuşları yasaklayarak Kürtleri neredeyse Saddam Hüseyin’in 2003’teki devrilişinden bu yana görülmemiş bir boyutta tecrit etti. Kürtlerin ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi geleneksel müttefikleri referanduma karşı çıkmışken, Türkiye, İran ve Bağdat gibi komşuları da onları itaate zorlarken, bu tecrit hem siyasi hem coğrafi düzeyde.
Referandum, sadece Irak’ta değil, Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürtlerin de hâlâ kendi devletlerine özlem duyduklarını göstermekte başarılı oldu. Paradoksal biçimde, oylamanın sonuçları hem kendi kaderine tayin talebinin ne kadar güçlü olduğunu, hem de Kürtlerin bunu sağlamaktaki zayıflığını ortaya koydu. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin hareket etme özgürlüğünün, hatta varoluşunun bile, yabancı bir devleti diğerine karşı kullanmaya ve birbirlerinden nefret etseler bile hepsiyle iyi geçinmeye dayalı olduğu ortaya çıktı. Geçmişte, bir kapıdan Amerikan elçisi çıkarken İran Devrim Muhafızları’nın komutanı diğer kapıdan girerdi.
Telaşlı diplomatlar ve heyecanlı gazeteciler Irak’ın ‘çatışma yolunda’ olduğunu söylüyor fakat illa ki çatışma yaşanacağı söylenemez. Sorunların üstesinden gelmek İngilizlere mahsus bir özellik değildir. Fakat durumun, özellikle de Irak’ın kuzeyinden Suriye ve İran’a uzanan tartışmalı bölgelerde daha tehlikeli hale geldiği de şüphe götürmez.
Referandum başından bu yana riskli bir ikilem içeriyordu, ki bu da mevcut krizi ateşledi. Kürt Başkan Mesud Barzani Kürt seçmenlere seslendiğinde, Kürtlerin bağımsız devlet yönünde kararlı bir adım atacağı, tarihi bir oylamadan söz ediyordu. Fakat uluslararası ve bölgesel bir kitleye seslendiği zaman daha uysal bir durumdan, sanki Iraklı Kürtlerin gelecekte belirsiz bir zamanda bağımsızlık yönünde nazikçe genel bir tercih beyan edeceği bir tür anketten söz ediyordu. Milliyetçi kartı oynayan birçok lider gibi Barzani de, söylemlerinin şerhlerinden daha fazla ciddiye alındığının farkına varıyor. Referandum gecesi Erbil’deki kitleler, “Hoşçakal Irak!” diye slogan atıyordu.
Fakat bunun bedeli yüksek olabilir. Önümüzdeki aylarda, ulusal güç iddialarının mesele edileceği bir seçimle karşı karşıya olan tek kişi Barzani değil. Irak Başbakanı Haydar Abadi de 2018’de genel seçimlere girecek ve Kürtlere karşı yeterince sert davranmamakla suçlanmak istemiyor. Iraklı vekiller Erbil’e uluslararası uçuşların yasaklanmasından çok daha fazlasını istiyor.
Barzani, tartışmalı bölgelerde de referandum düzenleyerek bu meseleyi Irak’ın siyasi gündeminin ilk maddesi haline getirdi. Bu meseleyi kurcalamamak Kürtlerin çıkarına olabilirdi çünkü toprak hakkı üzerindeki çatışan iddialar çok derinden hissediliyor ve uzlaştırılabilir bir noktada değil. İyimserler, Erbil ile Bağdat’ın bir asla savaşmayacağını çünkü ikisinin de askeri açıdan yabancı güçlere bağımlı olduğuna inanıyor. Fakat Kürdistan Bölgesi’nin ve tartışmalı bölgelerin gelecekteki statüsünü masaya koyarak, Barzani Irak hükümetine, Türkiye’ye ve İran’a hem bir tehdit, hem de bir fırsat sundu.
Kürt azınlığı bulunan dört ülke ayrılıkçılığın yayılmasından korkuyor fakat bir başka sorun da, bir Irak Kürdistanı’nın sahiden bağımsız olacağına inanmamaları, bir diğer gücün yörüngesine kayacağını düşünmeleri. İranlılar, böyle bir devletin kendilerini tehdit edecek bir Amerikan üssüne dönüşme ihtimalinden şüphe duyuyor. Bağdat’taki siyasetçiler, Kürtlerin kendi kaderini tayinde ciddi olmaları halinde Kerkük’ün petrol sahalarını ellerinde tutacağını ve ham petrolü satmak için Türkiye’ye bağımlı olacağını söylüyor.