Zulümle sınanan barış umudu

“Hoş geldiniz ama çok geç geldiniz! Yine de ser seran ser çavan.
15.06.2014, Paz - 08:06
Zulümle sınanan barış umudu
Haberi Paylaş
“Hoş geldiniz ama çok geç geldiniz! Yine de ser seran ser çavan.” Lice’de Ramazan Baran ve Baki Akdemir’in çapraz ateşle sırtından vurularak öldürüldüğü Birkas (Yukarı Çalıbükü) köyünün gençleri böyle karşıladı bizi. BİKG’nden bir grup kadın, ölümlerin olduğu gecenin sabahında Lice’de aldık soluğu.

Çok öfkeli, ama öfkesini de yasını da kontrol etmeye çalışan kadın ve gençlerle konuştuk. Çok kararlılar. Kalekol inşaatları durana kadar asla vazgeçmeyeceklerini söylediler. “Karakol yapımına neden bu kadar karşılar ama anlamıyoruz?” diyenlerin o coğrafyayı görmeden sanırım bunun cevabını anlaması da oldukça zor.

Bir kere öyle sıradan karakol değil bu yapılar. Bildiğiniz kale gibi, şato gibi; hatta bir kısmının yerin metrelerce altına uzanan eklentileri var. Licelilerin yaşam alanlarını çevreleyen tepelerin neredeyse hepsinin üzerine konuşlandırılmışlar. Yani dört bir tarafınızın kale gibi karakollarla çevrildiğini hayal edin... Üstelik karakolun Lice ve tüm bölge için anlamı, hafızası da batıdakinden çok farklı. Batıda da karakollar sevilen mekanlar değildir ama orada kalekol; asker baskısı, ölüm, işkence demek... 1990’lı yıllar boyunca bölgede özel timlerin, askerlerin, JİTEM ve korucuların Kürt halkına uyguladığı göç ettirme, öldürme, kaybetme, tecavüz demek karakol... Çocuklar kurşunlara, mayınlara, bombalamalara hedef oldu yıllarca. Liceli genç bir kadın da şöyle ifade ediyor bunu: “Üzerimizde denenmemiş hiç bir zulüm kalmadı. Ben toprağımda özgür yaşamak istiyorum. Abluka altında değil.”

KALEKOL DEMEK GÖZETEN ERKEKLER DEMEK

Daha önce kalekol yapımına son verileceğine söz verildiğini ancak bu sözün tutulmadığını anlattı kadınlar. Direniş boyunca defalarca gerçek mermi kullanıldığını, köylerin basıldığını, ev içlerine gaz bombaları atıldığını anlattılar. Kendi topraklarında böyle bir zulüm ve yaşamlarının kısıtlanmasına artık asla izin vermeyeceklerini söylediler. Devlete hiç güvenmiyorlar. Ancak barış istekleri de bir bu kadar güçlü. Bunu her defasında bıkmadan usanmadan dile getirdiler.

Kalekolları istememek için yeterince nedenleri var. Bir kere bölgedeki asker sayısı artıyor. Her yeri her an gözetim altında tutan bir dolu erkek demek bu. Özellikle kadınlar bu yüzden de istemiyor ve bu inşaatlara izin vermemek konusunda da oldukça kararlılar. Lice halkı devletin bir savaş hazırlığı olduğu kanısında. Gençlerle askerler arasına siper ediyorlar kendilerini hiç tereddütsüz. Diyarbakır’dan Muş’a, Bingöl’e kadar bir işgal havası var bölgede ve insanlar çok kaygılı ve öfkeli. İtilip kakılmaya, yaşam alanlarının daraltılmasına, saldırılmaya, aşağılanmaya tahammülleri kalmamış durumda.

DİYARBAKIRLI ANNELER BARIŞA KATKI SUNMAK İSTİYOR

Barış İçin Kadın Girişimi’nden bir grup kadın olarak Diyarbakır’da çocuklarını isteyen, günlerdir bekleyen annelerle de görüştük. Ana akım medyada gördüğümüz, okuduğumuzdan farklı bir tabloyla karşılaştık. Yanlarına gider gitmez kadınlardan biri şöyle sordu bana: “Biz burada beklerken, gazete televizyon görmüyoruz. Sen ne düşünüyorsun? Barışa katkısı olacak mı bu yaptığımızın?” Eylemlerinin barışa katkı sunacağını düşünüyorlar. Çocuklarımız kaçırılmadı, ama propaganda yapıldı diyorlar. Çoğunluğun çocuğu zaten 18 yaş üstünde. Bir kısmı ise 16 yaşın altında. Dönmelerini, herkesin dönmesini, ceza almamasını istiyorlar ve

siyasilerin elini taşın altına koymasını istiyorlar. Kadınlardan biri “Tayyip barışı getirsin, ben gider çocuğumu alırım” dedi mesela. Ceza alacaklarsa dağda kalsın diyenler de vardı. Hükümetin onlara söz verdiğini ve cezaevine girmeyeceklerini söylediler. “Bu nasıl çözüm süreci? Bir yanda kalekol inşaatı, bir yanda bu çocuklar dağa gidiyor.” dediler. “Savaşa mı hazırlanılıyor?” diye sordular. Lice’deki katliamdan sonra eyleme bir gün ara vermişler. Onlar da çok kararlılardı. Biz ordayken iki günlük açlık grevine başlamışlardı. “Çocuklarımız gelinceye kadar açlık grevi yaparız” diyenler de vardı.

Acıyla zulümle sınanan çok güçlü bir barış isteği gördük aslında Kürdistan’da. Derin kaygılar gördük bir yandan.... Zapt edilmiş bir öfke, ama ille de ille de “barış” diyen kararlı kadınlar gördük...

‘HERKES ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYSUN’

İstanbul Şehir Üniversitesi’nde Akademisyen Elif Çelebi:

Diyarbakır havalimanından şehre vardığımızda ilk karşımıza çıkan, protestolar sırasında asker tarafından vurulan Ramazan Baran’ın cenaze alayıydı. Cenazeye katılan insanlar hem bir taraftan sessiz ve vakur, hem de öfkeliydi. Gençler arada tepkilerini gösteriyordu, fakat genel olarak sürecin bozulmaması için büyük bir çaba sarf edildiğini ve biriken öfkenin içe akıtıldığını gözlemledik. Cenaze sonrasında diğer taziyenin kurulduğu yerde birçok kadınla görüşme imkanımız oldu. Bunlardan 3 barış annesi, kalekol protestoları sırasında askerle gençler arasında arabuluculuk yapmaya çalışırken, gaz bombası saldırısına uğradıklarını anlattı. İçlerinden 80 yaşlarında olan bir barış annesinin yerlerde sürüklenirken şahadet getirdiğini anlattı görüştüğümüz kadınlar. Kadınlar bize, birçok aile mensubunun zaten tutuklu olduğunu, ceza aldığını söyledi. Protestolar sırasında evlerin içine atılan gaz fişeklerinden çocukların da etkilendiğini, defalarca gerçek mermi kullanıldığını söylediler.

Daha önce de benzer protestolar olduğunda kalekol yapımının durdurulacağına söz verilmiş, ama bu söz tutulmamış. Konuştuğumuz başka bir kadın da; 5 çocuk annesi olduğunu, direnişe destek vermeye devam edeceğini ve halkın çok kararlı olduğunu söyledi. Kadınlarla konuştuklarımızdan toplumda, devlet ve askere karşı çok ciddi bir güvensizlik duygusunun hakim olduğunu gözlemledik diyebilirim.

‘BATI’DA DA BENZER BARIŞ ISRARI OLURSA ÇÖZÜM İÇİN GEREKLİ ADIMLAR HIZLI ATILIR’

Kadınlara Lice’de kalekol yapımına karşı olmalarının nedenlerini sorduğumuzda, üç temel neden belirttiler. Birincisi karakolların toplumsal hafızada işkence, taciz ve ölümlerin yaşandığı mekanlar olması. İkincisi ise, kadınların gündelik hayatta etrafındaki erkek sayısının artmasından duydukları rahatsızlık. Bununla ilgili olarak kontrol noktalarında yaşanan yabancılaşma ve rahatsızlık duygusunu da ekleyebiliriz. Bu kontrol noktalarında her zaman kimliğini “göster geç” kadar basit bir süreç olmuyor tabi. Çoğunlukla gerginlik, aşağılanmışlık ve kendi evine, yaşadığın yere yabancılaşma hissi yaşayabiliyor kadınlar. Son olarak da kadınlar, kalekolların yapımının zamanlamasına ilişkin tedirginliklerini de ifade ettiler. Barış sürecinde kalekol yapımının hız kazanmasının, orada yaşayan toplum tarafından bir savaş hazırlığı olarak algılandığını söylediler. Diyarbakır ve Lice’de konuştuğumuz kadınların barışa giden yolda somut beklentileri ve talepleri var. Çocuklarının dönmesi için eylem yapan kadınlardan birinin ifadesiyle, “Bu nasıl barış, kale dikerek mi barışacağız?”.

Ayrıca belediye önünde çocuklarının dönmesi için eylem yapan kadınlarla da görüştük. Bu kadınlar kendi çocukları ile diğer çocukların dönmesini ve dönenlerin de ceza almamasını talep ediyorlar. Lice cenazesinin olduğu gün eyleme ara vermişler ve sonraki gün Dağkapı’ya geçmişler. Konuştuklarımız içinde “Çocuğum kaçırıldı” diyen bir kadın yoktu ve çocukların çoğu 18 yaş üstündeydi. Bu kadınlardan en çok duyduğumuz ifade, “barış gelsin, çocuklarımız dönsün.” şeklindeydi. Bu anneler taleplerinin bütün gruplara olduğunu, herkesin taşın altına elini koyması gerektiğini de ısrarla söylediler. Barış talebi ve ısrarını biz burada çok net hissettik ve duyduk. Diyarbakır’da barış talepleri çok güçlü ve somut. Batı’da da benzer bir ısrar ve anlayış olduğunda, çözüm için gerekli adımlar daha çabuk atılacaktır.

KADINLAR BARIŞ SÜRECİNİ TARTIŞACAK

BİKG, çözüm sürecinin tıkanma noktasına geldiği ve pek çok tartışmayı da beraberinde getirdiği bugünlerde, 28 Haziran’da gerçekleştireceği “Kadınlar Çözüm Sürecini Konuşuyor, Barışta Israr Ediyor” başlıklı konferansına hazırlanıyor. Yayınladıkları çağrı metnine göre, BİKG bileşenlerinin yanı sıra, çeşitli illerden kadınlar ve Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nden (DÖKH) kadınlar da konferansta yerini alacak.

“Bizler 5 yıldır BİKG’nde savaşı ve barışı konuşan kadınlar olarak biliyoruz ki barış, toplumun tüm ezilenlerini ilgilendiren, onları siyasi süreçlerin öznesi kılan bir toplumsal yeniden yapılanmadır. Biliyoruz ki barış Lice’den Gezi’ye, Roboski’den Soma’ya uzanmalıdır” ifadesi kullanılan çağrı metninde, siyasi iktidarın Lice, Gezi, Roboski ve Soma’da yaşanan tüm gerçeklerin üzerini örtmeye çabaladığı belirtildi. Metinde, “bizler hakikatleri ancak birlikte ve el birliğiyle inşa edebiliriz. Geçtiğimiz yılın bize öğrettiklerinin başında şu geliyordu: Gerçek ve kalıcı bir barış, ancak barışın herkesin meselesi haline gelmesi, toplumun her kesiminin gündemine girmesi, herkesin arzusu olması, yani barışın toplumsallaşması ile tesis edilebilir. Şimdi, barışın toplumsallaşması için neler yapabileceğimizi hep birlikte konuşup tartışmaya ihtiyacımız var” denilerek konferansa katılım çağrısı yapıldı.

“BİKG’in öğrendikleri”, “Savaş nasıl yaşandı? Barış nasıl kurulur?”, “Barışın toplumsallaşması konulu atölye çalışmaları” ile “Atölye önerilerinin tartışılması ve sonuç” adlı 4 oturumdan oluşacak konferans 28 Haziran Cumartesi günü saat 9:30’da TMMOB Mimarlar Odası’nda gerçekleştirilecek.

Avukat Sevda BAYRAMOĞLU

www.evrensel.net

Nerina Azad
Bu haber toplam: 9569 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:06:29:07