Prof. Dr. Ali Kemal Özcan bu sürecim “ikinci bir çözüm süreci” değil bin yıllık Kürt-Türk ittifakının dördüncü kez ete kemiğe bürünmesi olarak tanımladı.
Ali Kemal Özcan, bu sürecin muhatabının da Abdullah Öcalan olduğunu bizzat Devlet Bahçeli’nin ilan ettiğini sözlerine ekledi.
Demirtaş'ın asla yeni sürecin aktörü olmayacağını savunan Özcan, geçtiğimiz çözüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasından Osman Kavala, Sırrı Süreyya Önder ve Selahattin Demirtaş’ın sorumlu olduğunu ileri sürdü.
Özcan, “Bunun ruhumu kurtarmayacağını her zaman söyledim. Seni başkan yaptırmayacağıza sen nasıl geldin? Kim getirdi? Bunları itiraf etmeden siyasette hiçbir yeri olmayacaktır” dedi.
Ankara saldırısının da “derin devlet” tarafından yapıldığını söyleyen Prof. Dr. Ali Kemal Özcan, “Şemdin Sakık’a uzanabilen bir derin odaklar Ankara'daki bir hücreye de uzanabilirler” değerlendirmesinde bulundu.
Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Ali Kemal Özcan, Rûdaw TV’den Hêvidar Zana'nın sorularını yanıtladı.
Rûdaw: Sayın Ali Kemal Özcan, bu süreç ne kadar ciddi? Bir yandan savaş ve çatışmalar diğer yandan müzakereler birlikte yürütülüyor. Büyük bir kaos var. Bu durumda barış nasıl sağlanacak?
-Sürecin ciddi olduğu tartışmasızdır. Dahası, Cumhuriyet'in 100. yılını geride bırakıp 101. yılına girdiğimiz bu dönemde, tarihinde bir ilk olacak kadar ciddidir. Çatışma meselesi ise henüz aydınlığa kavuşmuş değildir. Özellikle Ankara’da patlayan bombanın hangi odaklarca gerçekleştirildiği henüz netleşmemiştir. Onu öğreneceğiz. Onun için biraz zamanımız var.
Rûdaw: Saldırının sorumluluğunu HPG üstlendi.
Benim kanaatimi sorarsanız o çatışmalar, örgütün merkezi aklından gelen bir operasyon veya bir eylem değil. Benzeri Şemdin Sakık olayında da görülmüştü. 90'larda. Örgüt üstlenmişti. Daha sonra ortaya çıktı ki Şemdin Sakık'ın bunu o zamanın derin devletiyle birlikte operasyonu yürüttüğü ortaya çıktı. Üstlenmelere bakmayın. Üstlenme garanti değildir.
Rûdaw: Sizin ifadenize göre "Türkiye derin devleti" PKK'ye mi yaptırdı?
Hayır PKK içerisinde değil. Şemdin Sakık’a uzanabilen bir derin odaklar Ankara'daki bir hücreye de uzanabilirler. Bu PKK'nin içinde derin devlet olduğu, derin devletin eli her şeyi karıştırdığı manasına gelmez. O gün Şemdin Sakık üzerinden eylem yapabilen derin odaklar, hücreler, bugün de başka odaklar, başka hücreler üzerinden yapabilirler. Ama 90, şimdi 2024'teyiz değil mi? 35 senedir. Bu örgüt varlığını koruyor. Şu veya bu şekilde Öcalan'ın arkasında durmaya devam ediyor.
“Remzi Kartal veya Zübeyir Aydar'ın açıklamalarını değerlendirmeye almam”
Rûdaw: KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, Öcalan serbest bırakılmadan sürecin hiçbir şekilde başlamayacağını söyledi. Bu sözleri nasıl yorumluyorsunuz? Sizce bu yerinde bir öneri mi?
-Ben Remzi Kartal veya Zübeyir Aydar'ın açıklamalarını PKK örgütlenmesinin Apocu ruhu açısından asla değerlendirmeye almam. Bu benim şahsi görüşüm olabilir. Tekrar ediyorum. Remzi Kartal'ın ilk tepkisi Bahçeli'nin açıklamasına ‘bu bir tuzaktır’ dedi. Ne oldu? Tuzak olmadığı dünkü açıklamasında PKK ya da örgüt neyse ilan etti. Bu ciddi bir süreçtir, ciddi bir hamledir ve Cumhuriyet tarihinde ilk olacak kadar ciddi bir hamledir. Bu tür çatışmalar, bu tür parazitler - Aydar veya Remzi Kartal- çünkü bunlar hala CHP'li. Ruhen hala CHP'lidirler. Yani Kemalist odakların çemberini aşmış değiller. Yani öyle Kongre Gel sorumlusu olmak gerçekleri değiştirmiyor. Parmaksız Zeki mi deniyordu?
Rûdaw: Şemdin Sakık mı?
-Evet. Şemdin Sakık’a ‘dağların kralı’ deniyordu. Ne olduğu ortaya çıktı. Bu örgütün içine sızmış özellikle 2005 yılından bu yana Öcalan üzerinden devletin ve hükümetin girişimlerde bulunduğu ilk Emre Taner’in ziyaretiyle başlayan ve “seni başkan yaptırmayacağız” 2015'te biten tecrübelerimizden anlıyoruz ki, bu örgüt bu hareket bir ruhtur. Örgütsel mekanizmaların ötesinde. Bu konuda çok veri var elimizde. Ama Şemdin Sakık örneğini unutmayalım. Herkes biraz hafızasını tazelesin.
Rûdaw: Sayın Özcan, Kandil'de, Rojava'da ve DEM Partisi içindeki bazı partilerin sürece karşı oldukları yönünde iddialar var. Bu sürece kim karşı çıkabilir?
-Yine 10 yıllık. 2005 özellikle 2010 Demirtaş'ın partinin başına böyle sessiz-sedasız paraşütten getirildiği günlere gidelim biraz. Türk-Kürt ilişkileri tarihinde bu 29. isyan denen PKK isyanı tarihinde ilk defa Öcalan üzerinden direkt devlet ve hükümet bir bütün olarak Öcalan üzerinden görüşmeler devam ediyordu. Hatta ilk heyet ziyaretinden 6 gün sonra Sakine Cansız ve iki arkadaşı vahşice katledildi.İşte önümde bak masamda. İmralı'nın notları yayınlandı. Şimdi bu notlarda tarih tarih bellidir. Öcalan diyor ki mesela örnek vereyim diyor ki “Hakan Fidan'dan bana imzalı kağıt getirseniz. Bu operasyonu bizim kurumumuz yaptı, MİT yaptı deseniz inanmam. Bunu Gladio, Cemaat yani Fethullahçı Cemaat yaptı” diye defalarca tekrarı var.
“Çözüm sürecini faciaya çevirenler ortaya çıkarılıp teşhir edilmedikçe yeni süreç gelişmez”
Ama o gün bugündür hala legal alanda bu cemaat tarafından yapılmış yani işte bu Remzi, Zübeyir çizgisinden Ahmet Türk'e uzanan legal alan yapılanmasında bir tek cümle söylenmiş değildir. Kandil'de gruplar yoktur. Ama legal alanda adeta at izi it izine karışmıştır. Hem Avrupa hem Türkiye'de. Şimdi size son örneği o zaman vereyim. Abdullah Öcalan, 28 Şubat 2015'te örgütüne hem de Sırrı Süreyya diye bir şahsın ağzından örgütüne çağrı yaptı. 28 Şubat 2015. Bundan tam 16 gün sonra Demirtaş Meclis’te yine Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir ucubelikte bir cümleyi üç kez tekrar ederek “seni başkan yaptırmayacağız” dedi. Şimdi ilk defa bu kitapta Cemil Bayık'a yazdım. Burada da açıklıyorum. Öcalan bana dedi ki “seni başkan yaptırmayacağı” ucubeliğini Kavala, Sırrı Süreyya'nın kulağına Sırrı Süreyya'nın da Selahattin’in kulağına fısıldadı ve bu gerçekleşti. Ama ondan iki buçuk gün önce yine bu kitapta var. İmran'ın notlarından okuyoruz. Açık kaynaklardan. Burası çok önemli. Burası çok önemli. İki buçuk gün önce son görüşme 14 Mart 2015. Öcalan, Sırrı Süreyya’ya diyor ki “Türkiye'de siyaset bireyi fahişeleştiren bir sisteme, kurumlaşmaya sahiptir. Buna karşı dikkatli olacaksınız” diyor. Bundan iki buçuk gün sonra Sırrı Süreyya Selahattin'e, Kavala ona “seni başkan yaptırmayacağız” dediler. Bunlar anlaşılmadan, bu yeni sürecin tarihi anlaşılmaz. Cumhuriyetin, 100 yıllık Cumhuriyetin içinde yeni bir hamle olduğu anlaşılmaz. Öyle ikinci çözüm süreci denerek bu mesele anlaşılmaz. Öyle bir süreç yok. İkinci çözüm süreci de değildir. Onu faciaya çevirenler ortaya çıkarılıp teşhir edilmedikçe yeni süreç gelişmez.
“Demirtaş itiraf etmeden sürecin aktörü olamaz”
Rûdaw: Sayın Selahattin Demirtaş, Türk siyasetinde hâlâ bir aktör olarak öne çıkıyor. Acaba Selahattin Demirtaş yeni sürecin aktörü olarak siyasette yer alacak mı?
-Yok o sizin kanaatiniz, o aktör değildir olmadı da. Bundan sonra da olmayacaktır. O bir çözüm sürecini yıkmada hep söyledim “tetikçi” hatta “baş tetikçi” olarak görev verildi ona. HDP'nin başına 2010 Şubat ayında getirildiği günden itibaren onun görevi tetikçilikti. Yani Erdoğan'a, Erdoğan liderliğine saldırmak. Erdoğan'ın liderliği kim? Öcalan gibi bir şahsiyet üzerinden direkt, dolaysız bir süreci geliştiren Erdoğan liderliğine saldırmak. Erdoğan'ın yanlışlarına değil. Dolayısıyla öyle bir aktör yok. Bundan sonra da olmayacaktır. O sadece Demirtaş çözüm sürecinde ilk önce şuradan başlamalı. ‘Seni başkan yaptırmayacağız’a sen ne zaman, nasıl geldin? Kim getirdi? Bunları itiraf etmeden siyasette hiçbir yeri olmayacaktır Demirtaş'ın. Yani hep söyledim. Zevahiri dahi kurtaramaz. Ruhunu hele hiç kurtaramaz. Kurtarmak için önce süreçteki yaptığı faaliyetlerin böyle kronolojik olarak tek tek itiraf etmek zorundadır. Yoksa hiçbir şeyi kurtaramaz kendisiyle ilgili, şahsıyla ilgili de. O aktör diyenlerin de durumunu kurtaramaz.
“Devletin muhatabı Abdullah Öcalan'dır”
Rûdaw: Sürecin bu kez başarıyla sonuçlanması için Kürtlerin ne yapması gerekiyor?
-Kürtlerin adımların atması konusu ise şöyle. Bu mesele 29. isyan denen PKK isyanıdır. 29. isyanın da liderinin kim olduğunu benim açıklamama gerek yok. Devlet Bahçeli açıkladı. İşte tarihi olan da budur zaten İmralı'da ki tecrit kâbusunu hem de ülkücü camianın ayakta alkışlarıyla bittiğini ilan etti. Ve ertesi gün ilk ada ziyareti gerçekleşti. Öyle gerçeklerle oynayamayız. Gölgeyle öyle ipin üstündeki cambaz faaliyetleriyle uğraşmayalım. Olguların kendisine bakalım. Bunları takip edersek, çünkü insan için biz hele hele araştırmacılar için, bilim çalışanları için doğru bilgi, hakikat aşıkları açısından, olguların dışında güveneceğimiz hiçbir şey yoktur. Biz de sırtımızı olgulara dayanarak konuşacağız. Kürtlerin yapması gereken şeyi söylüyorum. Naçizane öneridir. Bu talimat falan değil. Bu işte 30 küsur yıldır çalışan birisi olarak söylüyorum. Abdullah Öcalan'ın tecritten sonraki o ilk kalkışından sonraki ilk ziyaretinden sonra takip edelim. Geçen gün bir gazeteci bana sordu. Bahçeli dedi ki işte “Abdullah Öcalan ve işte Dem Parti muhataptır. Kandil ve Edirne değil” dedi. “Evet” dedim “Ne Kandil ne Edirne ne de DEM muhatap değildir. Devletin muhatabı Abdullah Öcalan'dır.” Kandil, DEM, bütün diğer örgütün mekanizmaları muhatap Abdullah Öcalan'dır. Onlar da ilan ettiler arkasındayız dedi. Düşünün ki çözüm sürecinde aralıksız 5 yıl boyunca tetkikçi olarak kullanılan o demin aktör dediğiniz şahıs da arkasındayım demek zorunda kaldı. Olgular işte bunlardır.
“Öcalan bana ‘Benim için en güvenli yer İmralı’dır’ demişti”
Rûdaw: CHP, Öcalan'ın Meclis’e gelmesine gerek olmadığını, mesajını her yerde verebileceğini belirtti. Kandil ise Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması gerektiğini söylüyor. Bu konuda nasıl uzlaşıya varacaklar?
- Türkiye'deki siyasi partiler gibi Kandil’de yanlış yapıyor. O konuda Öcalan'la ben konuştum en son. Bana dedi ki, değini buradan açıklıyorum. “Benim için benim buradan çıkmak gibi bir hedefim yoktur bu meseleyi çözmeden.” Zaten Bahçeli'nin de Meclis’e gelsin çağrı yapsın söylemi sembolik bir ifadedir. Tecridi kaldırmanın sembolik bir ifadesidir. Yoksa gelip Meclis’te çağrı yapacak, yok örgütü feshedecek gibi sözler sembolik ifadelerdir. Ama tecrit kalktı.
“Bin yıllık Türk-Kürt ittifakı ete kemiğe büründükten sonra Abdullah Öcalan Meclis’e gelir”
Rûdaw: Öcalan ne demişti?
Abdullah Öcalan bana dedi ki, “Ben bu meseleyi çözmeyene kadar benim için dünyada en güvenli yer burasıdır”. Hatta ekledi “Ben eğer burada olmasaydım şu anda fiziken canlı değildim”. Bana direkt söyledi. Herkese, devlete de Kandil'e de çağırımdır, hemen Öcalan'la direkt görüşelim. Öcalan'ın böyle deyip demediğini öğrenebiliriz. Abdullah Öcalan Meclis’te değil bu işler davulsuz zurnasız olur. Davul zurna -ben özel olarak da çok severim. 5 yaşından itibaren halayını çekerim-. Bu iş bittikten sonra, dördüncü bin yıllık Türk-Kürt ittifakı ete kemiğe büründükten sonra Abdullah Öcalan Meclis’e gelir. Ve o zaman halayı ülkücü camiayla birlikte, namuslu dindarlarla birlikte, omuz omuza, el ele, kol kola ipeği yumak sarar gibi Meclis duvarlarına halayımızı nakşedeceğiz. Önce Abdullah Öcalan'ın devletin tek muhatabı olarak, diğer örgüt mekanizmalarının da Öcalan'ın muhatabı olarak, davulsuz zurnasız çözmesini bekleyelim. Halkımızdan bunu bekliyoruz. Türk halkından, Kürt halkından, diğer bütün etnisitelerden.