2011 yılından beri Kuzey Kurdistan ve Kürdistan bölgesinde yaşanan gelişmelerle ilgili raporlar hazırlayan ICG, geçen yılı kapsayan güncel raporunu açıkladı. Rapora göre, çatışmaların yeniden başladığı 2015’in Temmuz ayından 3 Ocak 2022’ye kadar, 593’ü sivil, bin 318’i güvenlik gücü, 226’sı tanımlanamayan, 3 bin 671’i PKK militanı olmak üzere, toplam 5 bin 808 kişi hayatını kaybetti.
ICG raporda yer verdiği ‘tanımlanamayan kişi’leri “Özellikle kentsel yerleşim alanlarında çatışmaya katılmayanlar ile sivil kıyafetli militanlar arasındaki çizginin net olmaması sebebiyle bu gruptaki kişiler sivil veya militan olarak tanımlanamamaktadır” şeklinde ifade etti.
Raporun diğer dikkat çeken yönü ise ölen PKK militanları ve güvenlik gücü mensupları arasındaki oran oldu. Bu oranın çatışmanın değişen güç dengesi ile ilgili bir gösterge olduğuna dikkat çeken ICG, “2015 Temmuzu’ndan beri her bir güvenlik gücü mensubu başına ölen PKK militanlarının sayısı dört kattan fazla artmıştır” yorumunu yaptı.
Çözüm sürecinde ölümler azaldı
Raporda Türkiye’nin Kürt sorununa çözüm aradığı 2013 Mart ayı ile 2015 Temmuz ayı arasında şiddetin düşük yoğunlukta devam ettiğine vurgu yapılarak, bu süreçte en az 63 sivil, 25 güvenlik gücü ve 25 PKK’lının öldüğüne yer verildi. Rapora göre 2020 yılında 383 olan can kaybı sayısı 2021’de 401’e yükseldi.
Amacı çatışmaları önlemek olan ICG, raporunun analiz bölümünde ise “Suriye ve Kürdistan bölgesinde belirsizlik devam ederken ve Türkiye’de milliyetçi yaklaşımlar ağır basarken çatışmasızlık rotasına girilme ihtimali düşük görünmektedir” yorumunu yaptı.
Şiddet neden bitmiyor?
Raporu VOA Türkçe’ye değerlendiren Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, bölgede Kürt sorunu eksenli üç gerilim noktasının bulunduğuna dikkat çekti. Bu noktaların Irak ve Suriye’deki operasyonlar ile bu operasyonların Türkiye’de HDP üzerinden yansımaları olduğunu vurgulayan Coşkun, “Üç gerginlik noktası da aynen devam ediyor ve giderek de artacağı görülüyor. Rapora göre çözüm süreci bittikten sonra Temmuz 2015'ten sonra Ocak 2022’ye kadar gelen süreçte 5 bin 808 kişi hayatını kaybetmiş. Bu bize iki şey söylüyor, bir tanesi süreç bittikten sonra kırılma keskin bir şekilde yaşanıyor ve eski dönemlerle kıyaslanmayacak derecede şiddet artıyor. İnsanların hayatlarını kaybetme oranları büyük sayılara ulaşıyor. Süreci sonlandırmadığınızda, bir yerde kesildiğinde veya bittiğinde şiddet daha keskin bir şekilde geri dönüyor. İkincisi çatışmanın doğası gereği sürekli bir değişim içinde olduğunu görüyoruz. Çözüm sürecinden önce çatışmalar daha ziyade kırsal alanda yapılırken, 2015'ten sonra şehirlere taşındı” dedi.
Bölgedeki gerginliğin milliyetçiliği yükselttiğine dikkat çeken Coşkun, seçime doğru bunun daha da yükselebileceğini ifade etti.
Gerilim sürdürülebilir mi?
Coşkun çözüm iradesi olmadan çatışmaların son bulmayacağını savunarak, bunun topluma maliyetinin ağır olacağını söyledi. Coşkun, tarafların çatışmaları bir şekilde sürdürdüğünü ifade ederek, “Çeşitli dönemlerde çatışmaların devam etmeyeceği, edemeyeceği, bunun sürdürülemez olacağı söyleniyordu. Ancak çözüm iradesi ortaya konulmadan, her taraf açısından da bir dönem daha sürdürülebilir bir çatışmadır. Ama bunun maliyeti bir bütün olarak topluma çıkar. İnsanlara çıkar, ekonomik, siyasi, hukuki olarak çıkar ve hepsinden önemlisi can kaybı olarak çıkar. Ben ‘sürdürülemez’ şeklindeki analizlerin çok geçerli olmadığını düşünüyorum çünkü bedeli ağır olsa bile taraflar bunu bir şekilde sürdürebilecek mekanizmaları oluşturabiliyor” diye konuştu.
“Şiddetin sürmesinin nedeni eski çözüm yöntemleri”
Diyarbakır Merkezli Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) isimli düşünce kuruluşunun başkan yardımcısı ve eski milletvekili Sedat Yurtdaş ise sorunları çözmek için eski yöntemlerin kullanılması nedeniyle şiddetin sona ermediğini ifade etti.
Yurtdaş da gerilimin faturasının halka çıktığını belirterek, ”Sorunları çözme yönteminde hala 100 yıl önceki yöntemlerin kullanılmaya devam etmesini nedeniyle mesafe alınamıyor. 2015'ten önce şu veya bu sebeple sonuçsuz kalmış bir girişim oldu, epeyce mesafe aldı ve aslında topluma çok da umut verdi. Ancak sonuna kadar götürülmedi. Meselenin barış içerisinde çözülmesinin mümkün olduğunu bence herkes gördü. Fakat maalesef biraz iktidar hesapları, bir parça da geleneksel yönetim tarzının bir tür kolaylık sağlaması sonucu, atılması gereken adımlar yerine başka ajandalar devreye girerek sonuç alınamadı. Faturası nasıl 100 yıldır bütün topluma kesiliyorsa bundan sonra da kesilmeye devam edildiği görüldü” dedi.
Gerginliğin sürdürülemez olduğunu ifade eden Yurtdaş, güvenlikçi politikaların uzamasının sonuçlarının ağır olacağını vurguladı. Yurtdaş, 2 Mart 1994’te, dönemin DEP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanmalarını hatırlatarak, “Bu meseleye güvenlik politikalarıyla ne kadar yaklaşılırsa o kadar ağır sonuçları ve tahribatları olduğu açıktır. Bu sorunların bu şekilde çözülemeyeceği defalarca kanıtlandı. 1994'te 2 Mart operasyonu yapıldıktan sonra anlaşıldı ki bu iş ancak demokrasi içerisinde, hukukla çözülebilir. Silahla hal edilemeyeceği, devletinde yenilmeyeceği, yenilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Bu meselenin yenme yenilme şeklinde alınmaması gerekir. Ne silahla bitirilebilir ne silahla kazanılabilir. Bu ancak barış temelinde çözülebilecek bir mesele diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.