Suriye Ordusu'nun TSK'ya yönelik saldırısının arka planı

Gazeteci Murat Yetkin, İdlib'de TSK'ya yönelik saldırıyı yorumladı. "İdlib’ten gelen şehit haberleri artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor" diyen Yetkin, "Sorunlar var ve bu sorunlar sadece Cumhurbaşkanlığı çevrelerinin Dışişleri, Genelkurmay, MİT gibi köklü kurumları, destek ayrıntıları mertebesinde tanımlayan liderden-lidere diplomasi yöntemiyle çözülemiyor" dedi.
03.02.2020, Pts - 13:18
Suriye Ordusu'nun TSK'ya yönelik saldırısının arka planı
Haberi Paylaş

İdlib’de TSK’ya yönelik Suriye ordusu tarafından düzenlenen saldırıyı değerlendiren Murat Yetkin, “Suriye’de ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmalarla Cenevre siyasi çözümüne doğru önemli adımlar atılmışken, hazır Türkiye’nin masadaki yeri güçlenmişken, İdlib belli grupların kontrolünde kalsın diye daha çok şehitler vermeye, daha çok göç almaya, Türkiye’yi daha ağır siyasi, askeri ve ekonomik risk altında bırakmaya değer mi? Artık zararın neresinden dönülse kârdır demenin zamanı gelmedi mi? Gerçekten, değer mi?” yorumunu yaptı.

Murat Yetkin'in kendi blogunda yer alan yazısı şöyle:

Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB) 3 Şubat sabahı 4 askerin İdlib yakınlarında Suriye rejimi yanlısı güçlerin saldırısı sonu şehit edildiğini, 9 askerin de yaralandığını açıklaması ardından ayrıntılar gelmeye başladı. Bakanlık öğle saatlerinde şehit sayısının 6’ya yükseldiğini duyurdu. (*) Saldırı, 2 Şubat’ı 3 Şubat’a bağlayan gece İdlib’i Halep’e bağlayan M5 karayolunda kavşak konumundaki Serakib kasabası yakınlarında yapılmıştı. Bölgede 1 Şubat günü de Rus dış istihbarat örgütü FSB’ye bağlı 4 özel kuvvet askeri, havan saldırısı sonucu öldürülmüştü.

Saldırının zamanlamasına dair bir başka gerilim noktası da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna ziyaretine çıkmasına saatler kala yapılmış olması. Nitekim Cumhurbaşkanı, 3 Şubat’ta saat 10.00 sıralarında yola çıkmadan yaptığı basın toplantısında 06.15 itibarıyla Suriye rejimine ait 46 hedefe 122 Fırtına obüsü ve 100 havan atışı yapıldığını, rejim yanlısı güçlerin 30-35 kayıp verdiğini söyledi. MSB’nin ise yazılı açıklama yapmak için Özel Kuvvetlerin sabaha karşı helikopterlerle İdlib’e gidip saldırı bölgesindeki şehit cenazeleri ve yaralıların Türkiye’ye getirilmesini beklediği öğrenildi. Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ukrayna gezi heyetinden ayrılarak, komutanlarla Suriye sınırına gitti. (*)

Erdoğan, Rus makamlarına “Suriye rejimini sorumlu tutuyoruz, aramıza girmeyin” mesajı verildiğini söyledi ama Erdoğan’ın açıklamasından sonra Rus hava kuvvetlerinin Halep-İdlip arasında, terörist saydığı mevzileri bombaladığı haberleri alındı. Türk Silahlı Kuvvetleri de bunun ardından 3 Şubat için Kobani çevresinde YPG’ye karşı planlanan Rus askeri birlikleriyle ortak devriyeye katılmama kararı aldı. Özetle gelişmeler, ABD’ye göre yüzbinlerce yeni mültecinin Türkiye’ye doğru hareketlendiği sırada, Rusya ile iplerin Suriye ve belki de Libya anlaşmalarını tehlikeye atacak şekilde gerildiğini gösteriyor. Bölgeden gelen haberler Türk F-16’larının da, topçularla birlikte İdlib civarındaki Suriye mevzilerini bombaladığı yönünde.

Saldırının arka planı ve ayrıntılar

Suriye ordusunun 28 Ocak’ta İdlib yakınlarında (M5 Halep-Şam karayolu üzerindeki) Maraat El Numan kasabasını ele geçirmesiyle başladı. Türkiye, Suriye ordusunun (hükümet tarafından da terörist sayılan) Heyet Tahrir üş-Şam örgütü elindeki kasabasını geri alması ardından, aynı gün tepki mesajı yayınladı. MSB açıklamasında Rusya’ya 12 Ocak İdlib ateşkes anlaşması hatırlatıyordu. Rusya ise anlaşmanın teröristlerle mücadeleyi kapsadığı yanıtını veriyordu. Bunun üzerine Erdoğan 29 Ocak’ta Senegal’den dönüşünde “Kendi topraklarını savunanlar mı terörist?” söylemiyle Rusya’nın İdlib’e saldırıları durdurmasını, aksi halde Astana süreci diye bir şey kalmadığını söyledi. Ertesi gün, 30 Ocak’ta, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı, Amerikalı Orgeneral Tod Wolters’ın Ankara’da MSB Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile görüşmeler yaptığı gün, Rus ve Suriye jetleri İdlib etrafındaki mevzileri bombaladı. Aynı gün ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, İdlib’ten Türkiye sınırına yığılabilecek yeni göç dalgasının 700 bin kişiye dek çıkabileceğini söyledi; herhalde uydudan görebiliyorlardı.

1 Şubat günü, Türkiye’den gelen yeni bir askeri konvoy İdlib şehir merkezine ulaştı ve mevcut 12 gözlem noktasına ek olarak bazı kontrol noktaları kurma hazırlığına başladı. (Rusya, “Bizi uyarmadılar, hedef haline geldiler” derken bu konvoydan söz ediyor muhtemelen.) Aynı gün, İdlib yakınlarındaki Neyrab havaalanından kalkan Suriye helikopterlerinin elektronik saldırı ile etkisiz hale getirilerek rejim karşıtı güçlere saldıramadan geri döndüğü sosyal medyada yer aldı. Rus birliklerinin Halep-İdlib arasındaki Zehra bölgesinde terörist saydıkları güçlerle çatışma halindeyken öldürülmesi de aynı güne rastladı.

ABD’den sonra Rusya ile de…

Suriye’de 2 Şubat’ı 3 şubata bağlayan gece gelen 6 şehit haberiyle son bir ay içinde Suriye ve Irak’taki Türk birliklerindeki şehit sayısı 26’ya yükseldi. (*) Başka zaman manşetlere çıkacak olan bu şehit haberleri, son haftalarda yalnızca MSB açıklamalarında kaldı.

Hem Suriye, hem Libya’da Türkiye ve Rusya arasında ciddi sorunlar olduğunu son birkaç güne dek kamuoyunun öğrenmesi istenmedi; Erdoğan ve Putin arasında kurulan liderden-lidere güçlü bağların, ulusal çıkarlar arasında ciddi çelişkiler yaşanmasına izin vermeyeceği algısı öne çıkarıldı.

Ancak İdlib’ten gelen şehit haberleri artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor. Sorunlar var ve bu sorunlar sadece Cumhurbaşkanlığı çevrelerinin Dışişleri, Genelkurmay, MİT gibi köklü kurumları, destek ayrıntıları mertebesinde tanımlayan liderden-lidere diplomasi yöntemiyle çözülemiyor.

Benzeri bir durum ABD ile ilişkilerde de geçerli. Şimdiye dek Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump arasındaki liderden-lidere, hatta şahsi üslup benzerliği boyutu da olan bağlarla geldiğimiz noktada kısa süre sonra “deniz bitebilir”. Aslında Trump, 13 Kasım’da 5 senatörü Beyaz Saray’da Erdoğan’ın karşısına dikerek, “S-400 konusu artık beni aşıyor, işini Kongre’yle çözmen gerekir” demiş oldu.

Türkiye, Suriye’de kendisine yapılan saldırılara cevap veriyor. Bunun cevap düzeyinde kalmasında, öteye geçmemesinde, Suriye’deki çatışma ortamının daha da alevlenmemesinde yarar var.

Suriye’de ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmalarla Cenevre siyasi çözümüne doğru önemli adımlar atılmışken, hazır Türkiye’nin masadaki yeri güçlenmişken, İdlib belli grupların kontrolünde kalsın diye daha çok şehitler vermeye, daha çok göç almaya, Türkiye’yi daha ağır siyasi, askeri ve ekonomik risk altında bırakmaya değer mi? Artık zararın neresinden dönülse kârdır demenin zamanı gelmedi mi? Gerçekten, değer mi?

Nerina Azad
Bu haber toplam: 21460 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:21:50:09