‘Suriye’deki silahlı gruplar Türkiye’nin başına bela olabilir, önlerinde üç seçenek var…’

Gazeteci Fehim Taştekin: "Uzlaşma olmadan Esad’la el sıkışmak silahlı grupların fişinin çekilmesi anlamına geliyor. Önlerinde üç seçenek var: Sonuna kadar savaşacaklar, silah bırakacaklar ya da Türkiye’ye çekilecekler. Bunlara alternatif sunmadan “paydos” demek ihanet sayılacağı için Türkiye’nin başına da bela olabilirler."
04.07.2024, Per - 11:25
‘Suriye’deki silahlı gruplar Türkiye’nin başına bela olabilir, önlerinde üç seçenek var…’
Haberi Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süredir Ortadoğu’da başta Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere gerilim yaşadığı ülkelerle yeniden normalleşme ilişkilerine girme çabası Suriye’de tıkandı. Suriye ile Türkiye arasında normalleşme arayışları yönünde sinyaller gelse de sığınmacı sorunu, Ankara’nın Suriye’nin kuzeyinde işgal ettiği bölgeler ve desteklediği silahlı gruplar, yine kuzeydeki Kürtler, PYD ve YPG’nin varlığı gibi denklemde yer alan birçok kritik başlıkta nasıl bir anlaşma sağlanacağı bilinmiyor.

Gazeteci Fehim Taştekin, “Ankara’nın kafasındaki denklemle normalleşme zor” diyor ve bölgedeki birçok cihadi-selefi yapının Türkiye’nin başına bela olabileceğine dikkat çekiyor.

Taştekin, “Uzlaşma olmadan Esad’la el sıkışmak silahlı grupların fişinin çekilmesi anlamına geliyor. Önlerinde üç seçenek var: Sonuna kadar savaşacaklar, silah bırakacaklar ya da Türkiye’ye çekilecekler. Bunlara alternatif sunmadan “paydos” demek ihanet sayılacağı için Türkiye’nin başına da bela olabilirler. Adanmış cihadi-selefi yapılardan söz ediyoruz. Ayrıca çıkar çarkı duracak savaş ağalarından. Al sana bumerang!” diyor.

Silahlı yapıların Türkiye’den başka çekilecekleri yerin olmadığına dikkat çeken Taştekin, “Bu sefer Türkiye’den başka çekilecek yerleri yok. Açıkçası Esad bunları “Türkiye’nin sorunu” olarak görüyor. Tabii bu grupları çatışmayla halletme seçeneği büyük bir göç akınını da tetikleyebilir” uyarısında bulunuyor.

‘Erdoğan resmi güvenceden kaçıyor’

Fehim Taştekin’in Gazete Duvar‘da yer alan yazısından öne çıkanlar şöyle:

“Dönen tartışmalardan çıkardığımız sonuca bakılırsa Esad, Erdoğan’dan garantörlerin güvencesinde resmi ve yazılı taahhütlere dayalı bir çekilme takvimi olmadan adım atmak istemiyor. Erdoğan sözlü taahhütle yetinip resmi güvenceden kaçıyor. Ayrıca Esad, Erdoğan’ı ödüllendirmek için yanıp tutuşmuyor. Aksine bütün felaketlerden Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. Ruslar çekilme konusunda iki tarafı tatmin edecek bir formül bulmaya çalışıyor. Takvime bağlı aşamalı çekilme üzerinden gidiyorlar.

İkinci husus; Ankara ısrarla BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı uyarınca muhalifleri yönetime ortak edecek yeni anayasa ve seçimlerden bahsediyor. Bu kararın üzerinden 9 yıl geçti ve artık hikâye oldu. Bunun gölgesinde Cenevre süreci de Astana süreci de bir yere varmadı. Esad’ın yıkılmak üzereyken reddettiği bir formülü şimdi kabul etmesi çok iyimser bir beklenti. O formülle Şam’a atılacaklar arasında IŞİD, El Kaide, Müslüman Kardeşler ve bunların makyajla soldurulmuş türevler var.

‘Uzlaşma olmazsa silahlı grupların fişi çekilir’

Bu konuda uzlaşma olmadan Esad’la el sıkışmak silahlı grupların fişinin çekilmesi anlamına geliyor. Önlerinde üç seçenek var: Sonuna kadar savaşacaklar, silah bırakacaklar ya da Türkiye’ye çekilecekler. Bunlara alternatif sunmadan “paydos” demek ihanet sayılacağı için Türkiye’nin başına da bela olabilirler. Adanmış cihadi-selefi yapılardan söz ediyoruz. Ayrıca çıkar çarkı duracak savaş ağalarından. Al sana bumerang!

Türkiye M-4 yolunun çeperleri başta olmak üzere üç farklı cepte oluşturduğu koruma duvarını kaldırdığı zaman Suriye ordusu Rusya ve İran’ın desteğiyle bu grupları hızlıca dağıtabilir. Bu, Astana süreciyle gerilimi düşürme bölgeleri oluşturulurken yeşil otobüslerle Hama, Humus, Şam ve Kuneytra’dan kuzeye taşınan silahlı gruplar için ikinci bir süpürme operasyonu anlamına geliyor. Ama bu sefer Türkiye’den başka çekilecek yerleri yok. Açıkçası Esad bunları “Türkiye’nin sorunu” olarak görüyor. Tabii bu grupları çatışmayla halletme seçeneği büyük bir göç akınını da tetikleyebilir.

Kürtlerin liderliğindeki özerk yönetimin kaderiyle ilgili şarta gelince: Suriye yönetimi ABD’nin çizmelerine yer açtıkları ve enerji sahalarına el koydukları için çok kızgın olsa da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ya da Halk Koruma Birlikleri’ni (YPG) ‘terör örgütü’ olarak görmüyor. Mevcut koşullarda Kürtlerle savaş Şam’ın tercihi değil. Esad, Erdoğan istiyor diye Suriye’yi tamamen parçalayacak ve devlete savaş açmamış bir yapıyla düşmanlık yaratacak bir yola girmek istemiyor.

Türkiye “bayrağa uzanan eli kırarız” deyip askerlere “atış serbest” dese de sahadaki durum her zaman tersine dönmeye müsait. Suriye Milli Ordusu (SMO) bileşenlerinin biatlarını yenilemesi “Tamam sorun çözüldü, işimize bakalım” gibi bir rahatlığa meydan bırakmıyor.
Bir kere Erdoğan’ın Esad’la el sıkışmasını ihanet olarak görüyorlar. Astana sürecinden beri alttan alta biriken bir kızgınlık var.

‘Türkiye bu mayınlar üzerinden fazla dans edemez'

Olası bir çekilme stratejisi yüzde 100 Türkiye’nin çıktığı yerlere Suriye ordusunun yerleşmesini içerecektir. Başkasının kontrolü işgaldir. Suriye’yi Suriye ordusundan esirgeyen bir anlayış Türkiye’yi bu bataklığa sürükleyen kafa zaten. Bunların Batı’daki suflörleri de normalleşme olacak diye hop oturup hop kalkıyor. Tabi selefi-cihadi örgütlere, savaş ağalarına ve yağmacı çetelere ‘milli ordu’ derseniz saplandığınız akıl tutulmasından da çıkamazsınız. Arap Baharı trenine atlamadan önce Türkiye, Suriye ile ilişkileri normalleştirirken sınırdaki mayınları temizlemişti. Sonra desteklediği her bir grup mayına dönüştü. Türkiye bu mayınlar üzerinde daha fazla dans edemez, Suriye topraklarında kalarak kendini güvende tutamaz. Hükümet, Suriye’de Suriye yönetiminin terör örgütü olarak gördüğü milis güçlerle iş çevirdiği sürece provokasyonlar da bitmeyecektir.”

Bu haber toplam: 7854 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:02:09:06