YPG, NATO ülkelerinin desteklediği bir güce nasıl dönüştü?

Türkiye’nin Suriye stratejisinde en önemli tehdit olarak gördüğü Halk Savunma Birlikleri (YPG), NATO üyeleri de dahil birçok ülke için IŞİD'e karşı savaşın en önemli aktörü oldu, birçok Avrupa ülkesinde ve ABD’de, siyasi kanadının temsilcilikleri açıldı. Peki yerel bir güç olarak 2004’te kurulan ama kamuoyuna kurulduğu 2012’de açıklanan YPG bugüne nasıl geldi?
25.10.2019, Cum - 19:00
YPG, NATO ülkelerinin desteklediği bir güce nasıl dönüştü?
Haberi Paylaş

Demokratik Birlik Partisi (PYD), 2003’te Suriye’de kuruldu. Kuruluş bildirisinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ifadelerine de yer veriliyor; Suriye’nin kuzeyi için “kutsal Rojava” deniliyordu.

2011’de Suriye’de iç savaş başladı ve PYD de birçok muhalif grup gibi, 2012’de silahlı örgütünü oluşturduğunu duyurdu: Halk Savunma Birlikleri (YPG).

Savaşın ilk aylarında Suriye ordusu kuzeyden çekilince YPG burada savaşmadan hakimiyet kurmuş oldu. Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırındaki Afrin, Kobani ve Kamışlı’daki devlet binalarının çoğuna PYD bayrakları çekildi.

YPG, Ocak 2013’ten itibaren sınır bölgesinde Suriyeli muhaliflerle savaşmaya başladı ve topraklarını genişletti.

Tam bir yıl sonra, Ocak 2014’te de PYD Kobani, Kamışlı ve Afrin’de özerklik ilan etti. Aynı sıralarda IŞİD, sınırda Türkiye destekli muhaliflerin kontrolündeki bölgelere saldırdı ve YPG kontrolü dışındaki bölgelerin çoğunu ele geçirdi.

IŞİD, Eylül 2014’te ilk kez YPG’nin olduğu bir bölgeye, Kobani’ye saldırmaya başladı. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama yönetimi, Suriye’deki bir gruba IŞİD’e karşı savaşması silah yardımı yapmaya başladı. Kobani’deki YPG birliklerine havadan silah yardımı yapıldı.

Türkiye bu yardımlara sert tepki göstermişti. Ancak yoğun baskılar sonucu, YPG’ye destek vermek isteyen Peşmerge’nin Habur Sınır Kapısı’ndan girerek kendi toprakları üzerinden Kobani’ye girişine izin verdi.

O dönem PKK ile yürütülen çözüm süreci de devam ediyordu. PYD’nin o dönemki lideri Salih Müslim, Türkiye’ye birkaç kez gelerek yetkililerle görüşmüştü. Ancak Ankara, YPG’nin PKK ile aynı örgüt olduğunu söylüyor ve dünyaya YPG’yi de “terör örgütleri listesine alması” çağrısı yapıyordu.

ABD tarafından buna karşı ilk açıklama, silah yardımı başladıktan birkaç gün sonra, Dışişleri Bakanlığı’nın o dönemki sözcüsü Marie Harf’ten geldi. Harf, PYD’yi “terör örgütü olarak görmediklerini” açıkladı.

Kobani’de IŞİD’i mağlup eden YPG, ABD’den aldığı desteği sürdürdü. ABD’den hem maddi yardım hem de tırlarla silah yardımı alan YPG, bir süre sonra eğitim ve danışmanlık da almaya başladı ve Fırat’ın doğusunda Türkiye-Suriye sınırında kontrol ettiği alanı genişletti.

Temmuz 2015’te Türkiye’deki çözüm süreci sona erdi, Türkiye, YPG’ye karşı tutumunu sertleştirdi. Salih Müslim de “terörist” ilan edildi.

Türkiye ile PKK’nın ateşkesi sonlandırdığı bu dönemde Washington, Ankara’nın tepkisini dindirmek için bir formül buldu: Sınırlı sayıda Türkmen, Arap ve Süryani gruplar birlikte YPG’nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri’ni (DSG) kurdu.

Temmuz 2017’de ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsünün Colorado eyaletinde gerçekleştirilen yıllık güvenlik toplantısında konuşmuş ve Türkiye’nin, terör örgütü PKK ile ilişkili görmesi sebebiyle YPG’ye “isim değiştirme” tavsiyesinde bulunduklarını, bunun üzerine örgütün, adını “Suriye Demokratik Güçleri” (DSG) olarak değiştirdiğini söylemişti:

“Onlar kendilerine resmi olarak YPG diyorlardı ki Türkler, bunun PKK ile aynı olduğunu söylüyor ve ‘Benim terörist bir düşmanımla muhatap oluyorsunuz, bunu müttefik olarak nasıl yapabilirsiniz?’ diyordu. Biz de bunun üzerine onlara isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. Mesela, YPG dışında kendinizi nasıl adlandırmak istersiniz? Bir gün sonra adlarının ‘Suriye Demokratik Güçleri’ olduğunu ilan ettiler. Adlarının ortasına ‘demokratik’ ifadesini koymalarının zekice bir hamle olduğunu düşündüm. Bu, onlara bir miktar itibar sağladı.”

Şubat 2016’da Türk ordusu ilk kez Tel Rıfat’ta YPG hedeflerini bombaladı.

Türkiye, “YPG’nin Fırat’ın batısına geçişe izin vermeyiz” itirazına rağmen Ağustos ayında ABD, DSG ile birlikte Menbic’e operasyon başlattı. Sonrasında da kontrol ettiği toprakları güneye doğru genişletmeye devam etti. 2018 sonunda Suriye’nin dörtte birini kontrol ediyordu.

Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarının sonunda, Rusya’nın da YPG’nin olduğu Menbic ve Tel Rıfat bölgelerinde Türk ordusu ile YPG arasında tampon olduğu, Türk ordusunun ilerlemesini engellediği görüldü.

19 Aralık’ta ABD Başkanı Donald Trump, tüm bu askerleri Suriye’den çekmeyi planladığını açıkladı. Hem Washington’da hem uluslararası alanda, “IŞİD’i yenen Kürt savaşçıları yüz üstü bırakmakla” suçlanan Trump, sadece 1000’e yakın askerini çekti.

ABD, Rasulayn ve Tel Abyad arasından askerlerini çektiğinde, 9 Ekim 2019’da Türkiye, Fırat’ın doğusunda DSG’ye yönelik operasyonuna başladı.

ABD askeri Türkiye’nin operasyon bölgesinden çekildi. Bunun üzerine DSG, ilk kez Esad yönetimiyle bir anlaşma yaptı.

DSG’nin çekildiği sınır bölgelerine Suriye ordusu, yedi yıl sonra yeniden girmiş oldu. Bu kez Suriye’nin kuzeyinde tek bir kurşun atmadan egemenlik sağlayan Esad’ın ordusuydu.

Türkiye’nin operasyonu, ABD ve Rusya’yla varılan anlaşmalarla sona erdi. Rusya ile Türkiye’nin anlaşmasıyla, YPG’nin tüm sınırdan 30 kilometre güneye çekilmesi ve buraya Rus askeriyle birlikte Suriye ordusunun dönüşü imza altına alınmış oldu.

YPG’nin Suriye’nin güneyinde kısmen ABD ile işbirliği devam ederken bir yandan da Suriye ordusunun bir parçası olması yönünde Rusya aracılığıyla başlayan görüşmeler sürüyor.

Böylece çoğuna kimlik bile verilmeyen PYD’liler, Suriye’deki savaşın sonunda hâlâ belli bir alanı ABD’nin desteğiyle kontrol eden ve Suriye ordusunun parçası olabilecek bir güç haline geldi.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 28606 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:59:36