Serbestiyet\'de Abdullah Kıran imzasıyla yayınlanan, KCK eşbaşkanı Besê Hozat\'ın, \"Sur, Cizre, Nusaybin ve Yüksekova\'yı KDP/Barzani yıktı\" şeklindeki açıklamasına atıfta bulunulan, \"Sur ve Cizre\'yi \'Barzani Yıkmış\" başlıklı bir analizde Dilşad Derkari\'nin 22.04.2016 tarihinde kaleme aldığı yazısındaki bir anlatım yorumlanmış.
Dilşad Derkari\'nin, Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani\'nin 2015 Aralık ayında Ankara\'da Figen Yüksekdağ başkanlığındaki HDP heyeti ile gerçekleştirdiği toplantıdaki diyaloglara atıfta bulunulan ve Başkan Barzani\'nin hendeklerin kapatılarak siyaset kanallarının zorlanması şeklindeki açıklamalarına yer verilen analizin devamında maddeler halinde şu tespitlere yer veriliyor:
Türkiye Cumhuriyeti ve AK Parti iktidarı, çocuklar ölmesin ve kan dökülmesin diye, Başkan Barzani’nin ricası üzerine operasyonları ertelemiş. Bu durumda “PKK müdahale etmese de devlet yine savaş çıkartacak ve bu şehirleri yıkacaktı” görüşünün doğru olmadığı anlaşılıyor. Ayrıca hendek kazılmayan ve barikat oluşturulmayan yerlere müdahale edilmemiş olması da bu tezi destekliyor. Barzani, Türkiye Kürtlerinin hak ve özgürlük mücadelesini, daha ilk günden itibaren sivil ve demokratik siyaseti esas alarak sürdürmelerini söyledi; her durumda demokratik mücadele ekseninden ayrılmamalarını önerdi. Hendek siyasetini, daha ilk günden itibaren yanlış bulan ve şiddetle karşı çıkan Barzani, ne şekilde Sur ve Cizre’nin yıkılmasına sebep oluyor? Barzani’nin özellikle Leyla Zana’ya dönerek bu sözleri sarf etmiş olmasının anlamı şudur: “
Sevgili Leyla, bu halkın içinden çıkmış, acı ve sevinçlerini en iyi bilen ve bu dava uğruna tam on yıl cezaevinde kalmış biri olarak sağduyulu davranın; Kürt çocuklarını, Türk evlatlarını ölüme göndermeyin, Kürtlerin evlerini yıktırmayın, Kürtleri sürgün ve yaban ellerde perişan etmeyin.” Ancak maalesef ne Leyla Zana ne de HDP içindeki diğer vekiller, bu konuda sağduyulu siyasi bir tavır benimsemediler, insani ve vicdani bir tutum sergileyemediler. Barzani’nin çıkarken Leyla Zana’nın elini sıkıp “Tarihinden ders çıkarmayan tek halk Kürtlerdir” sözünü sarf etmiş olması da ayrıca önemlidir. Maalesef Kürtlerin çoğu tarihini bilmez. Oysa sadece Barzani Hareketinin ve Irak Kürtlerinin tarihini bilmiş olsalardı, asla 7 Haziran sürecinden sonra demokratik siyaset ekseninden sapmaz ve şiddet tuzağına düşmezlerdi.
Bir neo-Kemalist olarak Figen Yüksekdağ, kaybedilen Kemalist iktidarı tekrar yeniden inşa etmek amacındadır. Tabii ki onun derdi AK Parti iktidarıyladır; ona göre, Kürtlerin dil hakları ve hak mücadelesi, Kemalist iktidarı yeniden kurma sürecinde dile getirilebilir. Mustafa Kemal de öyle yapmış, hattâ Kürtlere özerklik sözü vermişti.
Figen Yüksekdağ’ın Kürt halkının sözcüsü ve temsilcisi olarak Mesut Barzani’nin yanına oturması ve Barzani’ye “bunlar bizim iç işlerimiz” demesi de anlamlıdır. Lâkin Kürt, buradaki derin anlamı; Kürt hareketi içindeki Truva atlarını ve Odysseus aklını da anlamaz. Figen Yüksekdağ’ı Mesut Barzani’nin yanına oturtan “akıl” Kürtleri daha çok çeşmenin başına “susuz” götürüp, tekrar “susuz” geri getirir (deyimin Kürtçesi: Tî bir ser avê anî). Aynen 7 Haziran seçimleri sonrasında olduğu gibi. Eğer Kürtlerin derdi devletle değil, bu ülkede Kürt meselesini çözme anlamında ilk defa bir irade sergilemiş olan AK Parti’yle ise, bu işte bir terslik var. Öyle ya; zavallı Kürt, bir zamanlar bu ülkedeki bütün dindarların ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ının bile Kemalist devlet aygıtının mağdurları olduklarını nereden bilecek! “O bir daha muhtar bile olamaz” sözünü nereden hatırlayacak ki! KCK Yürütme Konseyi üyesi Rıza Altun da “
Kürt devleti istemiyoruz; KDP\'nin bağımsızlık oyunu bozulmalı” diyor. Tabii ister istemez insanın aklına şu da geliyor: Eğer IŞİD saldırıları olmasaydı, kim bilir belki de bu akıl, 1992’de olduğu gibi, Kürtler pardon “ilkel milliyetçiler” devlet kuruyor diye Irak Kürdistan’ına saldırırdı. Kürtler yeni bir “birakujî”( kardeş savaşı) yaşardı. Cemil Bayık da “
Kürt devleti istemek gericiliktir; Kürtler devlet ve iktidar istemiyor, Kürtler iktidar ve devlet sizin olsun diyor” demekte. Anladık, Kürt devleti gericilik; devlet herkes için mubah, ancak Kürt için günah -- ama o halde niye devlet bünyesindeki bir “özyönetim” için bunca kan dökülüyor, şehirlerimiz yerle bir ediliyor? (
Gerçi Figen Yüksekdağ, bütün bunların AK Parti’yi iktidardan düşürmek için yapıldığını söylüyor ve açıkça da savunuyor.) Sahi, Sur, Cizre, Nusaybin ve Yüksekova’yı Barzani mi yıktı? Sen gel, Hewlêr’i (Erbil) bir dünya başkenti yap, sonra kalk, Cizre ve Nusaybin’i yık!
Yazının link için tıklayın...