Celal Temel: Bu da mı gol değil hakim bey

Başta da belirttiğim gibi konumuz, spordaki “hakemler” değil, başka bir sahadaki hakemler, mahkemelerdeki “hâkimler”. O sahadan, Türkiye Mahkemeleri ve Türkiye Kürdleri arasındaki diyaloglardan, “Bu da mı gol değil?” dedirten örnekler vereceğiz.
16.08.2020, Paz - 10:46
Celal Temel: Bu da mı gol değil hakim bey
Haberi Paylaş

Son yıllarda Diyarbakırspor ve Amedspor’un başına gelenler, spor kamuoyunca bilinmektedir. Daha fazlasını merak edenler, Ali Fikri Işık’a başvurabilir; bu konuda kitap bile yazdı. Ancak bizim konumuz bu değil, konumuz başka sahada. Konumuz, sahalardaki “hakemler” değil, mahkemelerdeki “hâkimler” …

Geçtiğimiz dönemlerde, Kürtlerin futboldaki temsilcisi olarak görülen Diyarbakırspor veya Amedspor, Anadolu kentlerine gittiklerinde, genellikle “terörist” gibi karşılandılar. Bundan etkilenen maç hakemleri de, o ortamlarda tarafsız kalmadılar/kalamadılar. Futbolcular, maç sırasında ne yapsalar, aleyhlerine düdük çalındı, kartlar gösterildi. Bazen attıkları goller sayılmadı. Bir maçta, futbolculardan biri, golü attıktan sonra, hakeme doğru koşar; “Bu da mı gol değil Hâkim Bey?” der. Hakem, “Ben hâkim değil, hakemim” deyip elini cebine uzatırken futbolcu, “Ne fark eder?” deyince hakem elini öbür cebine götürür ve futbolcuya kırmızı kartı gösterir. Böyle pek çok olay var…

Başta da belirttiğim gibi konumuz, spordaki “hakemler” değil, başka bir sahadaki hakemler, mahkemelerdeki “hâkimler”. O sahadan, Türkiye Mahkemeleri ve Türkiye Kürdleri arasındaki diyaloglardan, “Bu da mı gol değil?” dedirten örnekler vereceğiz.

1-) 1967-1969 yılları, on altı Kürd yurtseveri Türkiye Kürdistanı Demokrat Parti Davası’nda, Antalya’da yargılanıyorlar. Hâkim, sanıklara, “Bu kadar parti varken niye bir parti daha kurdunuz?” diye sorunca, sanıklardan Şakir Epözdemir, “O partiler bizi temsil etmiyor; onlar bizim değil, sizin.” deyip, sonra mahkemeye uzun bir savunma gönderiyor. Savunmanın bir yerinde şöyle diyor:

Evet Kürdüm. Kürd olduğumu mahkemenizin huzurunda söylememin nedeni; tam 46 yıldan beri, Kürdlerin milli varlıklarını inkâr eden resmi zihniyete karşı haklı ve doğal bir tepkiden ibarettir.” Ve savunmanın bir yerinde, insana, “Bu da mı gol değil?” dedirten aşağıdaki ifadeleri söylüyor Şakir Abi:

Şu anda yargılanmakta olduğumuz Antalya ve yöresine göz diken İtalyanlara mı, Ankara kapılarına dayanan Yunanlılara mı, Güney topraklarımıza hâkim olmak isteyen Fransızlara mı, yoksa Kerkük ve Musul petrolüne sahip çıkan İngilizlere mi alet olduk? Diğer Müslüman unsurlar gibi emperyalistlerin kanatları altına girerek sizi arkadan mı vurduk? Müstakil Kürdistan mücadelesini bir yana bırakarak, Türk halkıyla kader birliğini tercih etmedik mi? Emperyalistler Lozan’da İsmet Paşa’yı sıkıştırınca, temsilcilerimiz aracılığıyla, ‘Türkiye’de Kürdistan meselesi yoktur, biz kendi sorunlarımızı, kendimiz hallederiz.’ diyerek emperyalistlerin emellerini suya düşürmedik mi?..”

2-) 1968 yılında, Müftü Mehmet Emin Bozarslan Kürdçe bir Alfabe yayımladı. Bunun üzerine hakkında dava açılıp tutuklandı. Mahkemede hâkim, kitabı göstererek, “Bu nedir?” diye sorar M. Emin Bozarslan’a. Bozarslan, “Alfabe efendim.” der. Hâkim kızgın bir sesle, “Nasıl olur? Kürdçe diye bir dil ve Kürd diye bir millet mevcut değildir. Kim koyuyor bu zehirli fikirleri kafanı­za?” Bozarslan sakin bir sesle, “O hâlde kendinizi üzmeyin Hâkim Bey! Mademki Kürd yoktur, Kürdçe de yoktur. İnanınız ki şu elinizde tuttuğunuz alfabe de yoktur. Bari bırakınız da evime, çoluk çocuğu­mun yanına döneyim. Olmayan şeyler için birbirimizi yormaya ne gerek var?…”

3-) 1971 yılında Siirt’te mahkeme sıra­sında hâkim, Feqî Hü­seyin Sağnıç’a, “Neden Kürdçülük yapıyorsun?” diye sorar. Feqî Hüseyin, “Önce ben bir soru sorabilir miyim?” der. Hâkim, “sor” der. Diyalog şöyle devam eder:

Feqî Hüseyin: “Sizce Kürd var mıdır?”

Hâkim: “Tabii ki Kürd yoktur.”

Bunun üzerine Feqî Hüseyin kalkar ve kapıya doğru yürür.

Hâkim: “Nereye gidiyorsun?”

Feqî Hüseyin: “Hâkim Bey, Kürd yoksa ortada suç da yoktur. Ya Kürd vardır deyin, ya da beni Kürdçülükle suçlamayın. Sizin soruş­turmanıza, benim de ifade vermeme gerek yoktur.”

4-) Sosyolog İsmail Beşikçi, elli yıldır, “Kürdler vardır, Kürdler Türklerden farklı bir ulustur, her ulus gibi Kürdlerin de ulusal hakları vardır.” dediği için, bu konuda kitaplar yazdığı için yargılanıyor. Sayısız kez tutuklandı, yargılandı; yaşamının yirmi yılına yakın kısmını, yazdıklarından dolayı cezaevlerinde geçirdi. Bu sıralar, devlet onu yargılamaktan yoruldu ama o doğru bildiğini, seksen yaşını geçtiği hâlde, bugün bile söylemekten yorulmadı, vazgeçmedi...

1990’ların başı. Beşikçi yine yargılanıyor; daha doğrusu, aşağıdaki ifadelere bakılırsa o yargılıyor, haykırıyor:

Kürd çocuklarına, her sabah, ‘varlığım Türk varlığına armağan olsun’ dedirtiyorsunuz. Niye? Kürd çocuklarının varlığı niye Türk varlığına armağan olsun? Veya Kürd çocuklarını her sabah, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım.’ diye bağırtıyorsunuz. Niye? Bir ulusu, diliyle, kültürüyle birlikte tarihten silmeye çalışmak ı r k ç ı l ı k t ı r. Bu TC Devleti’ne mahsus bir ırkçılıktır. Bu ırkçılığın dünyada bir benzeri y o k t u r. Biz diyoruz ki, Kürdistan bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış bir ülkedir. Bu çok açıktır. İran’ın Kürdistanı var, Irak’ın Kürdistanı var, Suriye’nin Kürdistanı var, Türkiye’nin Kürdistanı var. Kürdlerin Kürdistanı yok. Önemli olan olay budur. Bu nasıl oluyor? Bu bilim konusudur; bunu, mahkemelerin değil, bilim adamlarının araştırması gerekir…”

5-) Mehmet Uzun, büyük bir Kürd romancısı. “Bir dili yok etmek, milyonlarca insanı yok etmektir.” diyordu. “Dil olmadan bir halkın, bir ulusun olamayacağını” söylüyordu. Bir “yasak dil” hâline getirilen Kürdçe ile romanlar yazdı. Aramızdan erken ayrıldı.

2001 yılı, Mehmet Uzun, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanıyor. Mehmet Uzun mahkemeye şöyle sesleniyor:
"Sayın Savcı benim Kürdçe romanlarım için yedi sene hapis cezası istiyor. Ben Kürd olmasa idim gene bu dille yazacaktım, çünkü devletiniz bu dile karşı bir suç işlemiştir. Ya bu suçu kabul eder, Kürd halkından özür dilersiniz, ya da şimdiye kadar yazdıklarımdan daha kaliteli Kürdçe edebi eserler yaratmaya devam edeceğim..."
Mehmed Uzun, dediğini yaptı, bu yasak dille eserler vermeye devam etti. Ancak mahkeme değil Azrail, Mihemedê Dirêj’i aramızdan erken aldı…

Kürdler ve Kürd diliyle ilgili olarak, yukarıdakilere benzer binlerce diyalog örneği verilebilir. Yukarıdaki diyaloglarda, kimin haklı, kimin güçlü olduğu belli. Güçlü olan, gücü sayesinde, haklı da görünebilir. Kendine göre kanunlar yaparak, davalar açarak; güçlü, haklıyı yargılayabilir, ceza da verebilir. Ancak haklı olmanın büyük bir avantaj olduğunu ve gerçeğin bir gün ortaya çıkması gibi bir huyu olduğunu da unutmamak gerekir.

Türkiye’de kendine demokratım diyen veya vicdanlı olan herkese sesleniyorum; yukarıdakilerin hepsi de gol değil mi?..

Celâl Temel

Nerinaazad
Bu haber toplam: 8164 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:14:50:12