İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, 'Kürt meselesinin çözümü ve barış konferansı' sonuç bildirgesini açıkladı.
İHD Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Ercan Yılmaz tarafından okunan bildirgede Kürt meselesine dair şu ifadeler yer aldı:
“Kürt Meselesi; Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Kürtlerin bir ulus olmaktan kaynaklı kolektif haklarının, Kürt Coğrafyasında egemen olan devletler tarafından tanınmamasına dayanan ve esasında uluslararası bir mesele haline gelmiş bir olgudur.
Dünyadaki en yüksek Kürt nüfusunu sınırları içinde barındıran Türkiye Cumhuriyetinin henüz tamamlanan bir asırlık siyasi tarihine bakıldığında kuruluşundaki tekçi anlayışın yüz yıl boyunca şekil değiştirerek istikrarlı bir biçimde devam ettiği görülmektedir. Bu anlayış; özellikle hâkim Türk kimliğine mensup olmayanlara yönelik inkâr, yok sayma ve asimilasyona dayalı bir iktidar davranışını yerleşik kılmakla beraber; esasında tarihin olağan akışı içerisinde gerçekleşmesi beklenen Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi sürecine de daima engel olmuştur. Cumhuriyet tarihi; kuruluşundan bugüne demokrasinin ve çoğulculuğun tarihi olması gerekirken, dini ve etnik azınlıkların yok sayıldığı, tek parti yönetimleri, askeri darbeler, olağanüstü hal dönemleri ve hukuk dışı yargı uygulamaları ile demokrasinin mütemadiyen askıya alındığı bir tarih olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kürt Meselesinin hak temelli çözümü yerine antidemokratik uygulamalar ile baskılanmasına dayanan tutumu şiddeti kaçınılmaz kılmış ve meseleyi büyüterek bugüne kadar getirmiştir. Nitekim yaklaşık 40 yıldır PKK ile Türkiye Devleti arasında süregelen çatışma hali bütün can yakıcılığı ile halen devam etmektedir. Öte yandan Kürt Meselesinin çözümü konusunda devlet tarafından dönem dönem bazı girişimler olsa da meselenin çözümüne dair gerçekçi politikalar ortaya konamamıştır. Son olarak 2013-2015 yılları arasında “Çözüm Süreci” olarak adlandırılan dönemde her ne kadar çatışmalar durmuş ve toplumda kısmi rahatlamanın yaşandığı gözlemlenmiş ise de bu süreçte dünyadaki çatışma çözümü örneklerine benzer mekanizmalar ve yasal düzenlemeler oluşturulmadığı için 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan çatışmalar şiddetlenerek devam etmektedir. Aradan geçen 8 yıllık dönemde meselenin çözümsüzlüğün bir sonucu olarak; on binlerce can kaybının yanı sıra; ifade ve toplanma özgürlüğü, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, siyasete katılım hakkı ciddi yara almış ve otoriterleşme yerleşik hale gelmiştir. Bir yandan sivil siyasetin önü kayyum uygulamaları, gözaltı ve tutuklamalar ile tıkanırken; öte yandan, Kürt Meselesinin çözümünde etkisi devlet tarafından da kabul edilen PKK Lideri Abdullah ÖCALAN’ın ailesi ve avukatları ile görüşmeleri engellenerek diyalog zemini tamamen ortadan kaldırılmıştır.”
‘İHD’nin barışa dair yürüttüğü en güncel çalışma’
Kürt sorunundaki çözüm arayışlarına işaret eden Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsan Hakları Derneği; Kürt Meselesini temelde bir insan hakları ve demokrasi meselesi olarak tespit etmekte ve çözümü bu çerçevede aramaktadır. Barışın sağlanamadığı bir ortamda insan haklarından söz edilemeyeceği gibi demokrasinin mevcudiyeti de mümkün olamayacaktır. İHD; Türkiye Cumhuriyeti açısından ise, toplumsal barışın, demokratikleşmenin ve insan haklarına dayalı bir devlet olabilmenin en acil gereğini; Kürt Meselesinin çözümüne dair katılımcı, etkin ve çözüm odaklı bir siyasi perspektifin sunulmasında görmektedir. Bilinmektedir ki barış; uzun ve zorlu bir süreç olduğu gibi aynı zamanda mümkün ve herkes için gereklidir.
Kurulduğu günden beri barış hakkını savunan İnsan Hakları Derneği; Kürt Meselesinin çözümüne dair hak temelli çalışmalar yürütmekte ve bu çalışmalardan edindiği sonuçları tüm muhataplar ve paydaşlar ile paylaşmaktadır. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz ve oturumlar evresini tamamladığımız “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı” İHD’nin barışa dair yürüttüğü en güncel çalışmadır. Barış Konferansı; gelinen aşamada Kürt Meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrarın topluma verdiği zararı tespit etmek, siyasetin bu konudaki farkındalığını sağlamak ve çözüme dair fikir üretmek adına gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda birçok akademisyen, yazar, sivil toplum örgütü mensubu, hak savunucusu, gazeteci ve siyasetçiyi bir araya getirerek Kürt Meselesinin demokratik çözümüne dair bir perspektif oluşturulmaya çalışılmıştır. Konferans içeriği ve programı hazırlanırken ise; özellikle bugüne kadarki çözüm girişimlerinin başarısız olma sebepleri, farklı toplum kesimlerinin olası bir çözüm sürecinde alabilecekleri roller, kadınların barışa dair çalışmalardaki temsiliyeti, siyasi partilerin çözüme dair sorumlulukları, sivil toplumun barış konusundaki önemi ve çatışma çözümünde dünya deneyimleri üzerinde durulmuştur.”
‘Çözüm girişimlerini sekteye uğratan hatalar ve politikalar’
16 ve 17 Mart 2024 tarihlerinde Diyarbakır’da gerçekleştirilen Barış Konferansının yoğun ilgiyle karşılaştığının altını çizen Yılmaz, Kürt Meselesinin çözümü ve barışa dair toplam 6 oturumdan oluşan Konferans boyunca yoğunlaşılan konuları şöyle sıraladı:
“•Kürt Meselesi ile dünyadaki çatışma çözümü deneyimlerinin benzerlikleri ve farklılıkları,
•Olası bir barış sürecinde kadınların, sivil toplumun ve dini grupların sürece katılımlarının önemi,
•Barış mücadelesine her şart ve koşulda devam edilmesi gerektiği,
•Kürt meselesinin çözümünde önemli bir aktör olan Abdullah ÖCALAN üzerindeki devam eden tecrit uygulamaları,
•Kürtlerin farklı kesimlerinin kendi aralarındaki birlik ve diyaloğunun önemi,
•Çözüm girişimlerini sekteye uğratan hatalar ve politikalar,
•Kürt ve muhalif siyasetçilerin yargısal ve fiili uygulamalar ile siyaset yapmalarının engellenmesi,
•Çatışma süreçlerinde dahi taraflar arasındaki diyaloğun önemi,
•Kürtçenin, Kürt Meselesine dair taşıdığı değer,
•Kürt Meselesinin Türkiye demokrasisi ile bağı,
•Türkiye dışındaki bölgelerde Kürt Meselesine dair mevcut durum,
•Siyasi partilerin çözüme dair atabilecekleri acil adımlar,
•Çözümsüzlüğü besleyen şiddet politikaları”
Sonuç bildirgesinde Kürt Meselesine dair barışın sağlanamamasına sebep olan sorunlar de şu başlıklar altında toplandı:
“•Siyasi partilerin Kürt Meselesinin çözümüne dair diyalog zemini oluşturamamaları,
•Kürt Meselesinde askeri yöntemler ve güvenlikçi yaklaşımların kullanımı konusunda ısrarcı tutum,
•Şiddet politikalarının barış zeminini oluşturmadaki engelleyici etkisi,
•Kürt meselesinin çözümünde önemli bir aktör olan Abdullah Öcalan’ın sürece dâhil olmasını engelleyen tecrit politikaları,
•İktidar partileri açısından asırlık Kürt Meselesinin çözümünün kısa vadeli politik çıkarlara tercih edilmesi,
•Çözüme dair girişimlerde ön hazırlıklar gerçekleştirilmeden ve yasal çerçeve oluşturulamadan hareket edilmesi,
•Şiddeti besleyen söylemlerin olağan hale gelmesi ve güncel politikayı belirlemesi,
•Kürt Meselesinin siyasi boyutunun yanında insan hakları perspektifinin gözardı edilmesi,
•Sivil toplumun barış talebine dair süreçlere katılımdaki noksanlıkları”
‘Kürtlerin seçme ve seçilme ile temsil hakkını ortadan kaldıran uygulamalara son verilmeli’
İHD Konferansında çözüm önerileri ise şöyle sıralandı:
“•Kürt Meselesine dair özgür bir tartışma ortamı yaratmak adına başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
•Çatışmanın tarafları arasında müzakereyi mümkün kılacak bir diyalog mekanizması kurulmalı; kalıcı bir barış ortamını sağlamak için çatışmasızlık hali sağlanmalıdır.
•Siyasi partiler Kürt Meselesinin çözümüne dair niyet ve program ortaya koymalıdır.
•Abdullah Öcalan’ın sürece dâhil olabilmesi için uygulanan tecrit politikalarına son verilmelidir,
•İnsan haklarına dayalı, çoğulcu, kapsayıcı ve sivil bir Anayasa ivedi olarak gündeme alınmalı; Anayasanın toplumsal uzlaşı sağlamadaki rolü pekiştirilmelidir.
•Kürtlerin seçme ve seçilme ile temsil hakkını ortadan kaldıran uygulamalara son verilmelidir.
•Sivil toplum örgütleri ve baroların çözüme dair etkin rol almasının önündeki engeller kaldırılmalı; gerçekleştirilen Barış Konferansı gibi barışa dair yeni ve kapsamlı çalışmalar gerçekleştirmelidir.
•Kürt Meselesinin demokratik yöntemlerle çözümü için Kürt ve muhalif siyasetçilerin siyaset yapmalarının önündeki engeller kaldırılmalı; sivil siyasetin önü açılmalıdır,
•Kürtçenin hayatın her alanında kullanımının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, Kürtçenin Kürt Meselesi bağlamındaki önemi göz önünde bulundurulmalıdır.
•Kürt Meselesinin çözümünde dünyadaki çatışma çözümü deneyimlerinden yararlanılmalı, Türkiye’nin çözüme dair girişimleri ve deneyimleri yeniden gözden geçirilerek özgün koşullara uygun mekanizmalar ve yasal çerçeve oluşturulmalıdır.
•Barışa dair yapılacak her türlü çalışmada kadınların eşit temsili sağlanmalı, sürece katılımları önündeki engeller kaldırılmalıdır.
•Savaş mağduru toplumlar arasında uluslararası dayanışma güçlendirilmelidir.”