Diyarbakır’ın merkezindeki Sur ilçesinde 2 Aralık’tan bu yana süren çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları, yalnızca kenti değil tüm Kuze Kürdistan ve Türkiye’yi etkisi altına alan bir şiddet sarmalı yaratmış durumda.
DW Türkçe\'den Aram Ekin Duran Diarbakır\'daki devlete oluşan öfkeyi haberleştirmiş. Haberde, 87 gündür kenti top ve silah sesleri ile çınlatan operasyonlar nedeniyle Sur içinde mahsur kalan 200’e yakın sivilin hayatından endişe ediliyor. Ancak HDP\'liler, STK temsilcileri ve aydınlar ile devlet yetkilileri arasındaki tüm görüşmelere rağmen sivillerin bölgeden tahliyesi için bir yol bulunabilmiş değil.
Sur’da aralarında 24 aylık bebeklerin ve yaşlıların bulunduğu yaklaşık 200 kişinin hayatını kaybetme tehlikesi ise her geçen saat artıyor.
Bu nedenle Diyarbakır\'da bir araya gelen aydın, sanatçı ve sivil toplum örgütü temsilcileri sivillerin tahliye edilmesi için sokağa çıkma yasağına 24 saat ara verilmesi çağrısı yaptı. Buna karşın Diyarbakır Valiliği sivil vatandaşların çıkışı ve silahlı gençlerin teslim olması için 1,5 saatlik bir süre tanındığını ilan etti. Sur içinden ise bu çağrıya olumlu yanıt gelmedi.
Şimdi ise kentte endişeli bir bekleyiş var.
Diyarbakır’da hayal kırıklığı ve öfke hakim
Yaklaşık bir yıl önce, 28 Şubat 2015’te hükümet ve İmralı heyeti arasındaki Dolmabahçe Mutabakatı’nı coşkulu bir sevinçle karşılayan bölgede, bugün derin bir hayal kırıklığı ve öfke hakim.
Sur dışında çatışma bölgesine yakın cadde ve sokaklarda her gün protesto eylemleri yapılırken, Diyarbakır’ın en işlek caddelerindeki kapalı kepenkler dikkat çekiyor. 1,6 milyonluk nüfusa sahip kenti saran silah sesleri 90’lı yılları faili meçhul cinayetler, köy boşaltmalar ve askeri operasyonlar ile geçiren halk için zamanda geriye gidiş algısı yaratmış durumda.
Öte yandan Kürt siyasetçilere göre bugün yaşananlar, 90’lardaki devlet şiddetini çok aşan bir yapıya sahip.
Sur’da devlet güçleri ile çatışan gençler ile çatışma ortasında kalan sivillerin akrabalık ilişkileri olduğunu dile getiren Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Hatip Dicle, “İnsanlar çocuklarını orada ölüme bırakıp dışarı çıkmayı kabul etmiyor. Dolayısıyla devletin orada bulunan herkesi güvenli şekilde dışarı çıkaracak bir formül bulması gerekiyor. Yoksa çok büyük bir kıyım yaşanacak” diyor.
\"Diyalog kesilmeseydi Hendek sorunu çözülürdü”
Dicle’ye göre Dolmabahçe mutabakatından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın emriyle diyaloğun kesilmesi, bugün yaşanan şiddetin en büyük nedeni. “Biz Ağustos 2014 ve Ekim 2014’te Lice ile Silopi’de operasyonlar ve kalekol inşaatlarına tepki nedeni ile kazılan hendekleri, diyalog yoluyla kapatmayı başarmıştık. Gençlerle ve devletle diyalog içinde olayların sona ermesini sağlamıştık. Ancak Dolmabahçe’nin yok sayılması, Öcalan’ın tecrit edilmesi ve başlayan operasyonlar nedeniyle hendek krizi yayıldı” değerlendirmesinde bulunuyor.
Dün Diyarbakır’da bir basın toplantısı gerçekleştirerek devlet ve hükümet yetkililerine seslenen Hatip Dicle, “Cizre’deki katliamdan sonra bunun bir benzeri Sur’da gerçekleştirilirse biz vicdanlarımızı, insanlığımızı kaybedeceğiz. Devlet savaş hukukuna aykırı davranıyor. Siviller, sağlık görevlileri, gazeteciler hedef alınıyor. Devlet içindeki aklıselim insanlara sesleniyorum. Bu şiddeti durdurmak için harekete geçin” diye konuşuyor.
Yaşamını kaybedenlerin sayısı artıyor
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, 7 Haziran seçimlerinin ardından başlayan operasyonların kent merkezlerine sıçramasının ardından 24 Temmuz ile 9 Aralık tarihleri arasında 157 sivil yaşamını yitirdi. Son 2 aylık süreçte ise sayısı tespit edilememekle birlikte sivil kayıpların artarak devam ettiği belirtiliyor. Çatışmalarda toplamda kaç silahlı milisin veya silahlı gencin öldürüldüğü ise bilinmiyor. Yaşamını yitiren asker, polis ve korucu sayısı ise Genelkurmay verilerine göre 250’yi aştı.
Bölgedeki en ciddi sorunlardan biri de gazetecilik faaliyetlerine getirilen kısıtlamalar. Özellikle devletin tezlerine karşı çıkan muhalif yayın organlarına uygulanan baskılar, Diyarbakır ve çevresindeki gazetecileri zorluyor. Son olarak Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat (Yurdun Özgürlüğü) gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın cenazesinin Silopi’de teşhis edilmesi, moralleri bir hayli bozmuş durumda.
Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eşbaşkanı Nevin Erdemir’in verdiği bilgiye göre bugün itibariyle Kürt coğrafyasında görev yapan 36 gazeteci tutuklu bulunuyor.
Gazeteciler “Haber Nöbeti” ile dayanışıyor
Bölgede çatışmaları izleyen, halkla temasa geçen gazetecilerin gözaltı, tutuklama, başına silah dayama ve işkence gibi pek çok kötü muameleye maruz kaldığını anlatan Erdemir, “Asker ve polis, hükümete yakın medyayı Sur’daki çatışma bölgelerine sokarken, biz girmek istediğimizde ‘sizin can güvenliğinizi sağlayamayız’ diye izin vermiyorlar” diyor. Erdemir, 2 gün önce Sur’da ağır yaralanan Fatma Ateş’i ambulansın bulunduğu yere taşıdıktan sonra gözaltına alınan DİHA muhabiri Mazlum Dolan’ın terör örgütü üyeliği suçlaması ile tutuklandığını hatırlatıyor.
Bu arada Türkiye’nin batısında çalışan bir grup gazetecinin bağımsız girişimi ile kurulan “Haber Nöbeti” adlı inisiyatif, Diyarbakır ve çevresinde görev yapan meslektaşları ile dayanışmak ve burada yaşananları toplumun geniş kesimlerine duyurabilmek için her hafta bir grup halinde bölgeye geliyor.
27 Şubat’ta “Sur’a Ses Ver” mitingi yapılacak
Diyarbakır halkı, şimdi Sur’daki çatışmaların durması ve sivil-milis gözetilmeden bölgedeki insanların yaşamlarının kurtarılması için 27 Şubat Cumartesi günü gerçekleştirilecek dev mitinge hazırlanıyor. DTK, HDP ve DBP eşbaşkanlarının çağrısı ile organize edilen “Sur\'a Ses Ver” mitingi ile 200 insanın yaşamlarının garantiye alınması için devlete güçlü bir mesaj verilmesi hedefleniyor.
HDP Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp, tek çabalarının bölgedeki sivilleri çatışma dışına çıkarmak olduğunu vurguluyor. “Biz burada siyasi ya da ideolojik bir talepte bulunmuyoruz. Ölme riskiyle karşı karşıya olan sivillerin bir an önce Sur dışına çıkarılmasını istiyoruz” diyen Yiğitalp, bunun için ellerinden gelen tüm demokratik imkanları kullanmakta kararlı olduklarını söylüyor.
Mezopotamya’nın kadim kenti Diyarbakır’da bir gün daha biterken, sokaklar Temmuz 2015’te UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan surlardan gelen silah sesleri ile çınlamayı sürdürüyor. Tarihi kentin dokusu, geri döndürülemeyecek bir şekilde tahrip oluyor.
Diyarbakır’ın her köşesinde, kahvehanelerde, AVM’lerde, ev gezmelerinde 87 gündür süren ağır çatışma ve ölüm haberlerinin hayatın her alanında yarattığı değişim konuşuluyor.
Günün sonunda, her şeye rağmen hayat devam ediyor.
Sur içinde yaşanan savaşın sesleri, hemen karşısındaki Ali Emiri Ortaokulu’nun bahçesinde oynayan çocukların gülüş seslerine karışıyor.