DTSO Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kaya, Kürt meselesiyle ilgili hükümetin yeni bir çözüm süreci başlatacağına dair oluşan gündemi, K24’e değerlendirdi.
Kaya, İstanbul ve Ankara’da iş dünyasıyla yapılan görüşmelerin yeni bir çözüm sürecinin hazırlığı olduğu yönündeki yorumlarla ilgili, şunları söyledi:
“Bu sadece Türkiye’nin yaşadığı bir süreç değil, dünyanın birçok ülkesinde bu tür çatışmalı süreçler yaşanıyor ve bunu bir seferde çözen ülke de henüz çıkmadı. Birkaç denemeden, birkaç masaya oturmadan sonra… Hepsi de masadan kalktıktan sonra çatışmaların daha da derinleştiği ve sertleştiği yönde olmuştur. Onun için bizim bir kez çözüm sürecini deneyerek böyle büyük bir çatışmalı sürece geçmemiz, istenmeyen bir durum ama çok da sürpriz değil. Dünya örnekleriyle uyumlu bir yapıdır. Şimdi bu tür süreçler niye oluyor? Bu tür süreçler daha çok ülkeler çok da demokrat oldukları için değil, ülkenin geleceğini doğru konumlanması anlamında bu tür süreçlere başlarlar. Yani daha az insanımız ölsün, özellikle savaşa harcanan ekonomi, iç huzur ve iç barış sağlansın diye bu tür süreçlere girerler. Hatırlarsanız çözüm sürecinden önce de bugün Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi ‘Her türlü yöntemi denedik ama işi bitiremedik’ açıklamasından sonra, o dönemki askeri vesayet de buna yeşil ışık yakmıştı. ‘Evet böyle bir süreç gerekli, aşamıyoruz’ demişti.”
“Şimdi gelinen noktaya baktığımızda çözüm sürecinden önceki dönemden daha sıkıntılı bir dönemdeyiz” diyen Kaya şunları kaydetti:
“Yani Türkiye’nin eşiği aşması gerekiyor. Nedir bu? İşte şu an ki ekonomik rakamlara baktığımızda oldukça kötü durumda. İkincisi bölgenin ekonomisine baktığımızda bir kısım devlet destekleri olmakla birlikte ticaret hacmi istenilen yerde değil. Üstelik bir pandemi süreci geldi. Siyasette de bir tıkanmayı görebiliyoruz. Komşu ülkelerle ticaret tamamen sıfıra inmiş durumda. İhracatımızın en çok olduğu Avrupa ve komşu ülkelerle siyasi sorun yaşıyoruz. Avrupa Birliği bir yaptırıma gitme pozisyonunda Irak’la ihracat her zaman ilk üçteyken özellikle Kürdistan Bölgesi’yle ihracat yarıya inmiş durumda. Şimdi bunları gördüğün zaman bunun sadece Türkiye’de anadilde eğitim veya bazı kültürel adımlarla, Kürt sorununun yeni bir çözüm sürecine evrilmesi çok mümkün görünmüyor. Komşu ülkedeki Kürtlerle ilgili daha çok bölgesel bir politika oluşturması gerekiyor. Onun için de şöyle düşünüyoruz: Yeni bir çözüm süreci eski çözüm süreci modeli şeklinde olmayacaktır. Daha farklı bir model geliştirmek gerekir. Ve bu da Türkiye’ye dayatılan Türkiye’nin yapmak zorunda olduğu tam da böyle bir süreçtir. Türkiye yeni bir modelle yeni bir çözüm süreci, bu sadece Türkiye’de yaşayan Kürtlerle ya da diğer haklarla değil, daha çok çevre ülkelerle ve haklarla birlikte bir çözüm modelini tartışması gerekiyor.”
Böyle bir modelin tartışılıp tartışılmadığı hakkında ise Kaya, şu değerlendirmede bulundu:
“Bence tartışmak zorunda. Sıkıntılarının tamamına yakınını görebiliyor diyebiliriz. Biz de iletiyoruz. Yani bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle özellikle referandum sonrası gelinen noktaya baktığımız zaman başka bir şey. Artık yalnızca Kürdistan Bölgesel Yönetimi değildir orda muhatap olan. Orada yeni bir Suriye, yeni bir rejim ortaya çıkıyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin içerisinde farklı farklı oluşumlar, Süleymaniye’den tutun da merkezi hükümet gibi bazı oluşumlar var, onlarla ilişkiler var. Şimdi bunların hepsine baktığımız zaman hepsinde bir çatışmalı, bir uzlaşma siyaset söz konusu. Eskiden söylenen bir söz vardı: Sanki bütün ülkeler Türkiye’ye düşman halde. Bütün ülkelerin bir ülkeye düşman olamayacağına göre bizim politikayı düzeltecek bunlarla gerek ticari gerekse siyasette doğru adımlar atmamız lazım. Bugün Türkiye’nin yaptığı nedir diye sorarsanız, bence stratejik adımlar atıyor. Kısa vadeli kazanımlarla Ortadoğu’da sürekli dost kalma şansınız yok. Genel anlamda ‘coğrafya kaderdir’ cümlesinden yola çıkarak birlikte yaşayacak topluluklarla barış içinde olması gerekiyor.”
Hükümet "Yeni Bir Sayfa"ya Nasıl Yaklaşıyor?
Kaya, hükümetin Kürt meselesinde “yeni bir sayfa” açmasıyla ilgili, “Bence bu topa yeni girmeye başladı. Evet aklının bir köşesindeydi ama özellikle 6 Haziran seçimlerinden sonra MHP ile oluşturduğu koalisyon ve Kürt meselesinde geliştirdiği güvenlikçi politika bu konuya çok da zaman, mekan ve insan ayırmasını geciktirdi. Ama bugün iki önemli olay yaşandı. Birincisi pandemi öncesi ve pandemi döneminde başlayan krizin derinleşmesi ve dünya ülkeleriyle önemli bir siyasi krize girmesi. Diğer önemli bir husus da doğrusu yerel seçimlerde özellikle Kürt seçmenlerin blok olarak tamamen AK Parti’yi terk etmesinden kaynaklanan neredeyse Türkiye’nin en önemli merkezlerini kaybetmesi… Bu, iktidarı kaybetme anlamında verilen çok önemli bir uyarıydı. Şimdi bu iki önemli uyarı AK Parti hükümetine verildi. Şimdi AK Parti bunlarla ilgili adım atmak zorunda kaldığını kendisi de hissetmeye başladı. Çalışma ekibi oluşturduğuyla ilgili bizler de duyumlar alıyoruz. Ne yapacağıyla ilgili yoğun bir bilgi toplayıp yol haritası oluşturmak istiyor. Ben hazır bir yönteminin olduğunu sanmıyorum ama yöntemi oluşturmak için bir çaba içerisinde olduğuna inanıyorum. Daha doğrusu yaptığımız görüşmelerde böyle bir sürecin içerisinde olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
MHP’nin Tavrı
“Barış süreçlerinin tamamında provokatif unsurlar vardır. Bu şekilde şekle göre değişiyor. Bazen bir güvenlik konseptidir” diyen Mehmet Kaya, yaşanan ve yaşanabilecek provokasyonlarla ilgili şu değerlendirmede bulundu:
“Çözüm sürecinde yaşanan provokasyonlara hepimiz tanık olduk. Bazen dış mihraplar diye ifade edilen ülkelerdir. Bazen de en yakınınızdaki ortaklardır. Onlar da siyasi kaygılardan dolayı bu sürecin bu şekilde sizi büyütecek ya da rakibini büyütecek şekilde olmasını engellemek için süreci devamlı provoke ederler. Bence bugün gerek MHP gerek Aydınlık grubu gibi yapılar ki bunların geçmişine baktığımız zaman Türkiye’nin dönemsel karanlık dönemlerinde her zaman bu tür provokasyonlara sebep olmuş unsurlardır. Bugün tam da bunu bu şekilde okumak lazım. Barış süreci aslında verdiği mesajlar, HDP’ye saldırılar, demokratik güçlere saldırıların özünde bu insanlara ve yapılara değil, tamamen ortağına ve ortağına ayar vermeye yönelik saldırılardır. Bunu böyle okumak lazım. Bu ‘Ya ben ya da hiçbir şey’in yaklaşımıdır. AK Parti bunu aşabilecek güçtedir. Çok rahatlıkla aşabilir. AK Parti 2012-2013 yılında bu sürece girdiği zaman bu ülkede FETÖ ve askeri vesayet gibi çok daha büyük engeller vardı. Onunla da mücadele edip çok iyi bir noktaya getirdi. Bugün yanındaki yüzde 10 barajının altında kalma yapısı olan halen devletin içinde bazı uzantıların bu barış sürecini Türkiye’nin mevcut durumunu bu şekilde bıraktıracak bir güce sahip değildir, AK Parti bunu rahatlıkla aşabilir.”