Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ile Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) ve PDK-Bakur geçtiğimiz gün Mersin’de Kürt aileye karşı yapılan ırkçı saldırıya ilişkin açıklama yayımladı.
PSK’dan yapılan açıklamada, "saldırıların geleneksel devlet politikası sonucu" geliştiğine dikkat çekildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Salgın döneminde de geleneksel devlet politikası hayata geçiriliyor, Kürdler ve değerlerine yönelik ırkçı ve faşist saldırılar sürüyor.
Yeni Şafak ve benzeri yandaş medyanın, hükümet üyelerinin altında toplantı yaptıkları Kürdistan Bayrağı’na ilişkin olarak hakaretamiz dil kullanması, bu geleneksel devlet politikasının basın kanalıyla hayata geçirilmesidir.
Irkçı faşistler, bu politikayı Kürtlere yönelik linç girişimleri ve fiili saldırılarla hayata geçiriyorlar. Ki bunun son örneği Mersin’de yaşandı.”
HAK-PAR : Aile, ‘Kürdüz’ cevabını verince saldırıya uğruyor
Hak ve Özgürlükler Partisi’nden (HAK-PAR) konuya ilişkin yapılan açıklama da ise, şu ifadelere yer verildi:
“Mersin’de Güney Kürdistan’dan gelen Kürd bir aile, ırkçı ve faşistlerin saldırısına uğradı.
Aile, ‘Kürd müsünüz Arap mı’ diyen soran ırkçılara ‘Kürdüz’ cevabını verince saldırıya uğruyor.
Güvenlik güçlerinin görevlerini gerektiği gibi yapmamaları, Yargının bu tür olayları adi vakadan sayıp işlem yapması ve bu tür saldırı ve cinayetlerde cezasızlığın sürekli hale gelmesi ırkçıları, faşistleri cesaretlendirmektedir.
Devletin bu politikasından cesaret alanlar, dün gece polislerin gözleri önünde ve onların yardımıyla HDP Genel Merkezine saldırdılar.
HDP Genel Merkezi’ne güvenlik güçlerinin gözleri önünde yapılan saldırı, legal-demokratik mücadeleye yönelik bir saldırıdır.
Cumhur İttifakı’nın, iktidarını korumak için neler yapabileceğinin de ipuçlarını vermektedir.
Mersin’de Kürlere yönelik ırkçı saldırıyla HDP Genel Merkezi’ne yapılan anti demokratik saldırıyı şiddetle kınıyor, özellikle demokratik kitle örgütlerini, sendikalar ve meslek odalarını Kürdlere yönelik ırkçı saldırılar karşısında seslerini yükseltmeye çağırıyoruz.
Kürdistan Hükümeti, Türkiye’yi ziyaret edecek vatandaşlarını bu ülkede kendilerini bekleyen tehlikeler konusunda uyarmalı, saldırıların önlenmesi için Türk mercileri nezdinde gerekli girişimlerde bulunmalıdır.”
PDK-Bakur: Kürt düşmanlığı Türk devletinin resmi ideolojisidir
PDK-Bakur’dan yapılan açıklamada da şöyle denildi:
“Bilindiği gibi, iki gün önce Mersin-Antalya karayolunda Güney Kürdistanlı bir aile sırf Kürt oldukları için Türk ırkçıları tarafından saldırıya uğradı. Saldırganlar, Kürtlere karşı etnik nefret içeren küfürler savurmuş, aile babası olan şahsı öldürmeye çalışmış, yine ailenin 12 yaşındaki çocuğunu yaralamıştır.
Saldırının Kürt medyası tarafından duyurulmasından sonra sömürgeci devletin Mersin valiliği bir açıklama yayımlayarak olayın trafikte yaşanan basit bir kavga olduğunu iddia etmiştir. Oysa, aynı saatlerde ailenin avukatlığını yapmak için hastanede bulunan Kürt baro başkanı ve diğer avukatlara karşı sömürgeci devletin polis gücü negatif bir tutum takınarak sürekli sorun çıkartmış, sonrasında da aile ile avukatların ilişkisi bizzat savcı tarafından koparılmak istenmiştir. Sömürgeci kurumların bu tavrı bile “ırkçı saldırı yok” iddiasını yalanlamaktadır.
Güney Kürdistanlı ailenin maruz kaldığı saldırı münferit bir olay değildir. Türkiye’de Kürt halkı her gün ırkçılığa maruz kalmakta, saldırıya uğrama tehlikesi yaşamaktadır. Üstelik hedefe konan Kürdün nereli olduğu, hangi devletin vatandaşı olduğu önemli değildir. Saldırıya uğraması için Kürt olması yeterlidir.
Kürt nefreti Türk resmî ideolojisinin en önemli unsurlarından biridir. Türk devletinin inşa ettiği bu resmî ideolojinin en büyük hedefi Kürtleri tarih sahnesinden silmektir. Ancak, devletin bu anti-Kürt siyasetinin aynı zamanda Türk halkının da çoğunluğu tarafından benimsenmiş olduğunu görüyoruz. Türk toplumsal ırkçılığı kendisini yaşamın her alanında göstermekte, Kürdü yok etme arzusunu pratiğe dökmektedir.
Partimiz PDK-Bakur, halkımızın Türkiye devleti içerisinde bir geleceğinin olmadığını, Türk halkıyla ortak bir yaşam tesis etme imkânının bulunmadığını, Kuzey Kürdistan halkının ayrılma hakkını kullanarak bağımsız devletini kurmasının tek çözüm olduğu yönündeki görüşlerini yeniler, halkımızın bu doğrultuda örgütlenerek siyaset yapması çağrısında bulunur.”