MA'nın aktardığı habere göre Mardin'in Dargeçit ilçesine bağlı kırsal Çelik Mahallesi’nde yaşayan 7 köylünün 3 Temmuz 1993’te 'PKK’li' denilerek öldürülmelerine ilişkin yıllar sonra dönemin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Ali Tapan hakkında Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonlandırıldı.
Çelik Köyü’ne sözkonusu tarihti baskın yapan askerler, köylülerden Ahmet Kavakçıoğlu, Mehmet Kavaçıoğlu, Alaaddin Acar, Fahrettin Acar, Mahmut Erol, Süleyman Erol ve Zülfer Akkurt’u öldürdükten sonra bedenlerini ateşe verip yaktı. Öldürülen isimlerin yakınlarının şikâyeti üzerine Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Aralık 1993’te soruşturma başlatıldı, ancak daha sonra “görevsizlik” kararı alınarak dosya Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi.
DGM Başsavcılığı, 1994 yılında öldürülen kişilerin "PKK milisleri” oldukları gerekçesiyle “kovuşturmaya yer olmadığı”na karar vererek dosyayı kapattı.
JİTEM tarafından 90’lı yıllarda işlenen cinayetlere dair yıllar sonra ortaya yeni bilgiler çıkması ve soruşturmalar başlatılması üzerine umutlanan öldürülen isimlerin yakınları, 1 Kasım 2013’te Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Yapılan başvuru üzerine dönemin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Ali Tapan hakkında “Birden fazla kişiyi kasten öldürme” suçu kapsamında soruşturma başlatıldı. Fakat özel yetkili mahkeme ve savcılıkların kaldırılmasıyla dosya, 2014 yılında Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi.
Dosyalar tek tek kapatıldı
Başsavcılık, sadece İlçe Jandarma Komutanı Tapan’ın ifadesini almakla yetindi. AKP hükümetinin Kürt meselesinin çözümünü gündeminden çıkarıp yeniden savaş politikasına sarılmasıyla arka arkaya kapatılan diğer JİTEM davaları gibi, bu soruşturmaya dair de 2020 yılında “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı alındı.
Başsavcılık, kararın gerekçesinde öldürülen kişileri “PKK’li milisler” olarak tanımlayıp, yakınlarının ifadelerinin “soyut” olduğunu savundu.
Deliller barajın altında kaldı
Savcılığı 7 yıl boyunca keşif dahi yapmadığı cinayetlerin işlendiği Çelik Mahallesi ise, aynı yıl Ilısu Barajı sularının altında kaldı. Yakınlarını kaybedenlerin avukatları, Başsavcılığın kararına itirazda bulunup olay yerinde keşif yapılması talebinde bulundu. Ancak keşif talebi kabul edilmemesiyle mahalledeki deliller tamamen sulara gömüldü.
'Etkin soruşturma yapılmadı'
Yapılan itirazı değerlendiren Midyat Sulh Ceza Hakimliği, “takipsizlik” kararını emsal niteliğinde bir karar ile 2021 yılında kaldırdı. Hakimlik, değerlendirmesinde Başsavcılığın dosyayı sürüncemede bırakarak, “zaman aşımına” neden olduğunu belirtti.
Kararın yasaya ve usule uygun olmadığını, etkin soruşturma yürütülmediğini belirten Hakimlik, “Toplanan delillere göre müştekilerin ve tanıkların beyanlarının soyut olup olmadığının tespite yer verilmesi için başka araştırmaların yapılması” gerektiğini kaydetti.
Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı üzerine soruşturma dosyasının gönderildiği Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı, bir kez daha “kovuşturmaya yer olmadığı” yönünde karar vererek, dosyayı kapattı.
Kararının gerekçesinde, dosyada “müştekilerin ve tanıkların soyut iddialarından başka delil olmadığını” öne süren Başsavcılık, “insanlığa karşı suç” kavramının Türkiye’de 1 Haziran 2005 tarihinde kabul edildiğini, bu nedenle 1 Haziran 2005 tarihinden önceki suçların bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini savundu. Kararının devamında, “Tanıklardan, Ahmet Akıncı'nın olayla ilgili olarak alınan beyanında, halasının oğlu Nevzat Akkurt'un, olaydan iki hafta sonra Çelik Köyü'ne giderek fotoğraflar çektiğini, bu fotoğrafları Gündem Gazetesine verdiklerini, birkaç fotoğrafın yayınlandığını ama kısa bir süre sonra gazetenin bombalandığını, fotoğrafların da bu şekilde zayi olduğunu, Nevzat'ın bu fotoğrafların bazılarını da Almanya'da yaşayan ağabeyine yolladığını, var olması halinde dosyaya ibraz edeceklerini belirtmesine rağmen, aradan geçen süre içerisinde herhangi bir fotoğrafın da dosyaya sunulmadığı, suçun işlendiğini gösterir kamera kaydı ya da başkaca delil bulunmadığı, bu nedenle kovuşturmaya yeter delil elde edilemediği, etme imkanının bulunmadığı, müşteki iddiaları haricinde bir bulguya ulaşılamamakla, eylemlerin soyut iddia boyutunda kaldığı” gerekçelerini sıralayan Başsavcılık, alınan kararın “usul ve yasaya uygun olduğu"nu ileri sürdü.