Silopi'de 8 yıl önce öldürülen Taybet İnan'ın eşi, o günleri anlattı: 'Konum isteyip saldırdılar'

Temmuz 2015 ile Ekim 2016 tarihleri arasındaki sokağa çıkma yasakları ve çatışma sürecinde, eşinin cansız bedeni, 7 gün sokak ortasında kalan Halit İnan (66), o günlerde yaşadıklarını, anlattı:
18.12.2023, Pts - 10:39
Silopi'de 8 yıl önce öldürülen Taybet İnan'ın eşi, o günleri anlattı: 'Konum isteyip saldırdılar'
Haberi Paylaş

Temmuz 2015 ile Ekim 2016 tarihleri arasındaki sokağa çıkma yasakları ve çatışma sürecinde, eşinin cansız bedeni, 7 gün sokak ortasında kalan Halit İnan (66), o günlerde yaşadıklarını, anlattı:

''Taybet Ana’nın vurulduğu gün, karşı komşumuzun evi de yandı. Taybet Ana, karşı komşuya gitmişti. Akşam saat 19.00 gibiydi. Yatsı namazını kılıyordum. O sırada bir yakınımız, Taybet Ana’nın sesini duyduğunu söyledi.

Hemen sokağa çıkmak için kapıya doğru koştum. Bir baktım, Taybet Ana sağ kolunun üzerine düşmüş ve sokakta öylece uzanıyor. Bana seslendi, ‘gelme’ dedi. Sokağın başında bulunan caminin minaresinden keskin nişancı ateş etmişti ve hala orada duruyordu.

Taybet Ana’ya doğru gittim, yaklaştığım zaman sağ dizinden vurulduğunu gördüm. Fazla yaklaşamadım.

Hemen karşısında bulunan duvarın arkasından ona ip attım. İpi bileklerine bağlasa, onu kendi tarafıma çekecektim. İpi bağladı. Çekmeye başladım.

Birkaç metre kala bir anda benim bulunduğum yeri taramaya başladılar. Siper aldığım duvara isabet etti. Bu esnada ben de ellerimden yaralandım.

Bu sırada kardeşim Yusuf İnan da bize yardım etmek için dışarı çıkmaya çalıştı. Tam kapıya geldiği an, yine devlet güçleri tarafından vuruldu. Kardeşim karın boşluğunun sağ tarafından yara aldı.

Daha sonra emniyeti aradık ve durumu anlattık. Kalabalık bir aile olduğumuzu söyledik. Onlar da bize, ‘Çıkın’ dediler. Nasıl çıkacağımızı sorduğumuz zaman ise bizden bulunduğumuz yeri istediler. Bizde dükkânımızın yerini söyledik.

Dükkânın yerini söyledikten kısa bir süre sonra söylediğimiz noktaya saldırı oldu ve yerle bir ettiler. Hemen tekrar emniyeti aradım. Onlara, ‘Olduğumuz yerin bilgisini istiyorsunuz. Size söylediğimiz zaman da orayı vuruyorsunuz’ dedim. Onlar da, ‘Biz ne yapalım, bize gelen bilgiyi, askerlere aktarıyoruz. Dikkat edin, aile var diyoruz’ dediler.

O gece sabaha kadar kardeşim ve Taybet yaralı bir şekilde bekledi. Sabah tekrar emniyeti aradık. Beyaz bayrakla çıkmamızı istedi.

Büyük kızım, komşumuz ve iki yengem, ellerinde beyaz bezle dışarı çıkmaya çalıştık. Kapıya yaklaştığımız sırada yine silahlarla tarandık. Geri döndük. Zaten kardeşim hayatını kaybetmişti. Onu bodruma koyduk.

Taybet ve kardeşimin cenazeleri öylece orada kaldı. 7 gün boyunca kızımın evinde kaldık. Kadınlar, çocuklar ve yetişkin erkeklerle yaklaşık 30 kişi bir eve sığındık.

Günde sadece bir öğün yemek yiyebiliyorduk. Öğlen azıcık yemek yiyorduk, ertesi gün öğlene kadar. 8’inci gün askerler bizim olduğumuz yeri sardı. Çocukları ortaya, kadınları çocukların etrafına, biz erkekleri de kadınların etrafında halka olacak şekilde topladılar.

O gelenler başka bir şeydi. Zebanilere benziyordu. Bizlere küfür ettiler. Kimliklerimizi aldılar, ‘Burada kalın. Öğleden sonra sizi çıkartacağız. Eğer çıkarsanız sizi alacağız, çıkmazsanız da sorumluluğunuz bizde değil’ dediler. Sonra bizi çıkardılar.

Taybet ve Yusuf’un cenazesi, 7 gün 7 gece öylece kalmıştı. Aradan bunca yıl geçti. Büyük bir vahşetti. Bir cenaze bu kadar yerde bırakılır mı?

Cenazelerimiz, 22 gün boyunca onların elinde kaldı. Sonra buraya getirdiler. Kimsesizler mezarlığına defnedeceklerdi. Bir tanıdığımız bizi aradı ve cenazelerimizin burada, Silopi Devlet Hastanesi’ne getirildiğini söyledi. Biz de hemen oraya gittik. Cenazelerimizi aldık ve onları yan yana defnettik.'' (M.A)

Nerina Azad
Bu haber toplam: 6156 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:55:42