Burası, Mısır firavunları ile Asur hükümdarları zamanından beri Kürtlerin toprakları, o zamanlar adı Kardunia idi, bugün Kürdistan. O zaman kraliyet yazışmalarında korkuyla karışık bir saygıyla sözü edilen bu ülke, son birkaç yıldır bölgedeki suni devletler tarafından tarihten silinmeye çalışılıyor. Bundan 3500 yıl önce, Ürdün’ün Pella bölgesinden Mısır firavununa Mutbaal adlı bir yerel kral tarafından yazılan mektup şöyleydi:
“Efendim ve güneşim krala söyle: Ben ki senin hizmetkarın, senin ayağının tozu, senin basıp geçtiğin çamurum. Efendim kralın ayağına yedi kez ve yedi kez daha kapanıyorum. Efendim kral Haaya’yı bana gönderip şöyle demiş: “Bu (mektubu taşıyan) kişi (Mittani ülkesindeki) Hangalbat’a bir karavan götürüyor, onunla birlikte götürün!” Ben kimim ki efendim kralın karavanını götürmeyeyim? .... Efendim isterse Kardunya’ya bile karavan göndersin. Ağır silahlarla ben kendim ona öncülük edeceğim...”
3500 yıl öncesinin bu kralı Mısır firavunun ayağındaki toz olurken, Kardunya kralı başka bir mektupta Mısır kralına şöyle hitap ediyordu:
“Mısır kralı Akhenaton kardeşime söyle: Ben kardeşin Kardunya kralı. Ben iyiyim. Umarım ki sen, evin, kadınların, oğulların, ülken, ileri gelenlerin, atların, arabaların ve herşeyinle iyisindir. Ezelden beri benim atalarım ve senin ataların dostluk anlaşması içindeydiler, birbirlerine harika hediyeler gönderiyorlardı, hiç bir güzel şeyi birbirlerinden sakınmıyorlardı. Şimdi kardeşim bana selam hediyesi olarak 2 mina altın göndermiş. İmdi; eğer altın bol ise, ataların ne kadar göndermişse sen de bana o kadar gönder; yok eğer altın az ise, atalarının gönderdiğinin yarısını gönder.” (*)
Bu yağmurlu bahar gününde Banê köyünde toplananlar da, bu topluluğun anmak üzere toplandığı iki şehitleri de, yukarıda Mısır firavunundan vergi isteyen Kardunya kralının torunlarıdır. Bu iki Banê peşmergesini şehit edenler ise, birinci mektubu yazarken Mısır kralının ayaklarının altındaki çamur olmakla övünen kralın torunlarıydı.
Banê’de yağmur yağıyor; bugüne değil de uzak bir geçmişe yağar gibi, çünkü bugün burada toplananların hepsi şimdi geçmiş günleri hatırlıyorlar, hatırlayabildikleri kadar. Geleceklerini kurarken, eski zamanlara vefadar kalmanın iyi bir zemin olacağını düşünüyorlar.
Kürtlerin yaşayan en iyi lideri Mesud Barzanî’nin temsilcisi Şêx Muheymin Barzanî, şimdi yaşasaydı kendi yaşlarında olacak Weysî Banî için şöyle konuşuyor:
“75 yenilgisinden sonra İran’daydık. Weysî memlekete, devrime dönmek için çok ısrar ediyordu. Komutanları ona en son “donanımın yetersiz” dediklerinde, “ayağımdaki ayakkabılar iki yıl, üstümdeki kıyafet üç yıl dayanır” dedi ve şehit olacağı Güney Kürdistan’da savaşmak için geri döndü.”
Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’nin temsilcisi Cafer Îbrahîm, şöyle dedi:
“Banê şehitleri, şehit Weysî Banî ve şehit İsa Banî, kahramanlık ve mertlik örnekleridir. Peşmerge her zaman mertliğin sembolü olmuştur.”
Başbakan Mesrur Barzanî’nin temsilcisi ve Duhok valisi Elî Teter, “Bugün Şehid Weysî Banî’nin mezarının nerde olduğu bilinmiyor, ama elhamdülillah oğlunun yerini biliyoruz. İsa Banî’nin mezarının nerde olduğunu bilmiyoruz, ama elhamdülillah yüzlerce peşmerge bu ideal yolda onun adına yürümeye devam ediyor,” dedi. Îsa Banî 13 Haziran 1974’te Saddam ordusunun Baadre’deki bir kalesine yapılan saldırıda, Weysî Banî ise Gare dağlarında bulunan Nisira köyünde, 18-19 Ekim gecesi Saddam askerleriyle girdiği ve birçok düşman askerinin öldüğü bir çatışmada şehit düşmüşlerdi.
Bu yıl bahar Banê köyüne yaşlı bir kadının giysilerine bürünmüş bir kız gibi geldi. Herşey bu topraklarda aslında olmadığı gibi davranıyor, bahar da öyle. Çünkü her yanda, kuzeyde ve doğuda ve güneyde, bu yağmurun verdiği hayat duygusu içinde yaşayan bu insanlara ve üstünde yaşadıkları topraklara hasetle bakan güç sahipleri tetikte bekliyorlar. Bir zamanlar burada yaşayan Kardu kralları, işlerini yaptırmak için Hazar’ın kuzeyinden getirilen kısa boylu tıknaz köleleri çok beğeniyorlardı. Güneydeki köleler ise o kadar kullanışlı değillerdi, hem çöllerde yakalanmaları zordu, hem de ağır işlere gelemiyorlardı. Şimdi o köleler devlet oldular, ama zihinleri hala köle olduğu için, neredeyse bin yıldır barış ve huzur getiremiyorlar. Öte yandan da, burada yaşayan Kürtler de, binlerce yıl sürmüş krallıklarını artık dünya ölçüsünde sürdüremedikleri, aksine yüzyıllardır sürekli katliamlara uğradıkları halde, kral atalarının zihinleriyle davranıyorlar. Bunun kendileri için iyi mi, kötü mü olduğuna hükmetmek için henüz zamana ihtiyaç var.
Bugün anısına bütün Kürdistan bölgesi temsilcilerinin yağmur altında toplandığı İsa Banî 1974’te şehit düştüğünde, buradaki Kürtler nihai zaferin eşiğindeydiler. Bu durum, çevredeki güçlerin gizli açık birleşmelerine yol açmıştı. Kürtlerin cephe gerisini açık tutan İran Şahı, Saddam ile Kürtlere karşı anlaşarak onları çaresiz bıraktığında, aslında kendi yıkımının başlangıcına imza attığını bilmiyordu. Çünkü sadece dört yıl sonra, eğer ihanet ettiği Kürtler müttefikleri olsaydı, ülkesinden bir mahkum gibi kaçmak zorunda kalmayacaktı.
Banê’de yağmur yağıyor.
Şah ile Saddam’ın Kürtlere düşmanlıklarını düşünürken, Banê adını taşıyan dört bin yıl öncesinin bir kralı geliyor hafızalara.
Şimdiden 4 bin yıl önce bahçıvan olarak aşağı Mezopotamya’daki İsin sarayına gelen Kuzeydeki bir Banê köyünden bir adam, Enlil Bani, burdaki kralın ölümüyle tahta geçtiği ilk yıl, ağır vergileri yarı yarıya düşürdü, ikinci yıl zorla çalıştırılmayı yasakladı ve hüküm sürdüğü 24 yıl boyunca barış ve ilerlemenin sembolü oldu. Onun için Sümer dilinde yazılan “Enlil-Bani, öğüdün ve olağanüstü bilginin sahibi, adaletin savunucusu, herşeyin bilgesi” dizesinin de olduğu 184 dizelik bir methiye günümüze kadar geldi. (**)
Banê’de şimdi yağmur yağıyor.
1975 Şah-Saddam anlaşmasının (Cezayir Anlaşması) ilk haberleri Banê köyüne geldiğinde de böyle bir yağmur vardı. Bölgenin peşmerge liderlerinden Esed Xoşewî, Weysî Banî’yi çağırmış ve anlaşmanın yıkıcı detaylarını açıkça anlatmıştı. Şehîd Weysî eve döndüğünde, her zamankinden çok daha fazla sessizdi. Oğlu general Aziz şöyle diyor: “Babam Sersing’den, Esed Xoşewî’nin yanından döndükten sonra, amcamla yalnız konuştular. Amcam ağladı. ‘Devrim yenildi’ sözlerini söylediklerini hatırlıyorum.” Weysî de, İran’a çekilen Barzani peşmergeleri gibi, yenilgiyi kabul etmeyip onların peşinden gitmişti. Yalnızca yaklaşık bir yıl sonra, yeni bir devrim düşüncesiyle geri dönmek için.
Bugün Banê köyündeki bu sessiz törenden sadece birkaç gün önce, Bağdat Başbakanlık ofisinden yapılan bir açıklamada, Kürtleri sırtından vuran ve sonradan 1980 yılında Saddam Hüseyin tarafından feshedilen o uğursuz 75 anlaşmasının yeniden hayata geçirileceği söylenmişti. Açıklamada şöyle deniyordu: “Taraflar 13 Haziran 1975 tarihli Sınır ve İyi Komşuluk Anlaşması’nı titizlikle hayata geçirme azmini dile getirdi.” Sözü edilen anlaşmayı imzalayan iki devlet rejimi ve temsilcileri, onursuzca ve herkesin lanetini kazanarak yok olmuşlardı. Bugünkü aktörlerin ise, kin ve hasetten dolayı bu tarihten ders çıkaracak güçleri bulunmuyor.
Banê köyünde yağmur altında toplananlar, sonunda Şehid Weysî ve Şehid İsa’ya atfedilen mezarların üstündeki örtüleri kaldırdılar. Ancak bu mezarlarda bu iki peşmerge kahramanının sadece anıları var; her ikisinin de bedenleri, vuruldukları savaşlarda korkak düşmanları tarafından kaybedilmiş, ailelerine verilmemişti. Şimdi onları ananlar, onların bedenlerinin gerçekten yaşayan bir hali olarak Kürdistan toprağına bakarken, birgün bağımsız bir ülke olmanın hayalini paylaşarak Banê’den ayrılıyorlar. Mezarların çevresinde ise, yağmur ve rüzgar kalıyor.
Dipnotlar:
(*) Her iki mektubun tam metni için bkz: https://en.wikipedia.org/wiki/Karduniaš
(**) Bkz: The Electronic Text Corpus of Sumerian Literature : https://etcsl.orinst.ox.ac.uk/section2/tr2581.htm
Ayrıca bkz: Jean-Jacques Glassner, Mesopotamian Chronicles. SBL. Pp. 107-108, 154. (2005)
Kürtçeden çevîren : Arma Samaris