"Köyde güzel bir hayatımız vardı. Çatışmalar yüzünden köyü boşalttık, evlerimizi bıraktık, suyumuzu, mülkümüzü, topraklarımızın hepsini bıraktık. Artık topraklarımıza dönmek istiyoruz."
Bu sözler Kürdistan Bölgesi'nin Türkiye sınır hattında yaşayan ve 25 yıldır topraklarına gidemeyen Newroz Celal'e ait. Newroz Celal binlerce kişi gibi bölgedeki PKK varlığı, Türkiye'nin düzenlediği askeri operasyonlar ve yaşanan çatışmalar nedeniyle evinden uzakta yaşıyor. İki kardeşini bombardımanda kaybettiğini ifade eden Celal, zararlarının karşılanmasını ve toprağına dönmek istediklerini söylüyor. Aslında yakın zamana kadar isteklerine dair bir umudu yoktu. Ancak Diyarbakır'da bulunan bir hukuk ofisinin TSK'nın Irak'ta düzenlediği operasyonlar sırasında meydana gelen zarara karşı hukuki girişim başlatma çalışmaları, Newroz Celal gibi binlerce kişinin umutlarını yeşertti. Iraklı Kürtler, ilk kez resmi yollarla mağduriyetlerinin giderilmesini talep ediyor ve Türkiye'den tazminat istiyor.
İlk sınır ötesi operasyon 1983'te
Türkiye'nin düzenlediği sınır ötesi harekâtlar 1980'lı yılların başında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile imzalanan sınır güvenliği anlaşmasına dayanıyor. Son zamanlarda özellikle Silahsız İnsansız Hava Araçları'yla (SİHA) yapılan sınır ötesi operasyonların ilki de bu anlaşma çerçevesinde, 25 Mayıs 1983'te düzenlendi. O tarihten bu yana dönemsel gelişmelere bağlı olarak artış gösteren veya azalan operasyonlar PKK ile mücadeleyi yürüten Türk Silahlı Kuvvetleri ile hükümetlerin ana gündemlerinden biri oldu. PKK'nin Türkiye topraklarında ses getiren eylemler yapması sınır ötesi harekâtların önemli gerekçelerinden biri oldu. Sınır güvenliği anlaşmasıyla sık sık Kürdistan Bölgesi'nde operasyon yapan Türkiye, bu süreçte PKK'nin saldırılarını engellemek için Kürdistan Bölgesi topraklarında yüze yakın askeri nokta ve üs kurdu.
500 bin insan etkilendi
Türkiye'nin Irak'ta düzenlediği askeri harekâtlarının ana gerekçesi Irak topraklarındaki(Kürdistan Bölgesi) PKK varlığı olsa da operasyonlardan çok sayıda sivil olumsuz etkileniyor. Kürdistan Bölgesel Parlamentosu bünyesinde kurulan araştırma komisyonunun geçen yıl açıkladığı rapora göre, 378 kilometrelik Türkiye sınır hattı ve çevresinde bulunan 800'den fazla köy ve mezra çatışmalar nedeniyle boşalmış durumda. Geçen yıldan bu yana boşaltılan köy sayısının bin civarına ulaştığı, evlerini terk eden sivillerin ise 500 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Iraklı Kürtlerin mağduriyetini araştıran ve önümüzdeki günlerde ilk resmi başvuruları yapacak olan Avukat Hişyar Özalp de bu sayıları doğruluyor. TSK'nın Irak sınırları içinde fiili hâkimiyet sağladığına dikkat çeken Özalp, bu durumun Kürt köylülerinin evlerini, köylerini ve yaşam alanlarını terk etmesiyle sonuçlandığını belirtiyor. Büyük bir alanın şu anda insansızlaştırıldığına şahit olduklarını vurgulayan Özalp'e göre, kırsalda yaşayan 500 bin civarında insan şehir merkezlerine göç etmek zorunda kalmış
Türkiye kendi mağdurlarıyla nasıl anlaştı?
Türkiye'nin 1990'lı yıllardaki terörle mücadele konsepti kapsamında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaklaşık 5 bin köy ve yerleşim yeri boşaltılmış, bunların bir kısmı yakılmıştı. Köyleri boşaltılan binlerce kişi iç hukuktan sonuç alamayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Çoğunlukla Türkiye aleyhine sonuçlanan davalar AİHM'i fazla meşgul edince, Avrupa Birliği (AB) üyeliği için çabalayan Türkiye'de, "Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması" kanunu çıkarıldı. 5233 sayılı kanun kapsamında valilikler bünyesinde tespit komisyonları oluşturuldu ve zarar gören vatandaşlara tazminat ödendi. Iraklı Kürtler'in de aynı kanundan yararlanabileceğini belirten Avukat Hişyar Özalp, önümüzdeki günlerde Kürdistan Bölgesi ile sınır komşusu olan Hakkâri ve Şırnak'taki komisyonlara başvuru yapacaklarını söylüyor:
"O kanunun Kürdistan'da zarar gören insanlar için de uygulanabileceği kanaatine vardık. Kanunda esas olarak başvurucuların Türkiye sınırları içinde olması gerektiği ifade edilmemiş. Buradaki tek ölçüt Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadele ederken ortaya bir zararın çıkmasıdır. Zararı veren PKK olsa bile devlet bunu tanzim etmek durumunda".
Nasıl bir yol izlenecek?
Türkiye'den tazminat talep eden Iraklı Kürtlerin başvuruları sınır komşusu oldukları Hakkâri ve Şırnak valiliklerindeki zarar tespit komisyonlarına yapılacak. Komisyon talebi reddederse konu idari yargıya, daha sonra da sırasıyla Danıştay ve Anayasa Mahkemesi'ne taşınacak. Tüm bu süreçten sonra sonuç alınamazsa iç hukuk yolları tüketilmiş olacak va Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurulacak. 25 yıldır topraklarına, köyüne gidemeyen Newroz Celal, süreçten umutlu olduğunu söylüyor:
"Biz sadece bir çare bulunmasını istiyoruz. Zararlarımızı karşılasınlar, şehitlerimizin haklarını versinler. Bütün dünya devletlerinden çözüm için yardım istiyoruz. Çünkü yıllardır evlerimizi, topraklarımızı ve her şeyi bıraktık. Göçebe gibi yaşıyoruz. Evlerimiz, topraklarımız hepsi zarar gördü. Bugüne kadar kimse bizim için bir şey yapmadı. Köyümüze, mülkümüze, topraklarımıza gidelim istiyoruz. Biz büyük zararlar gördük. Bir an önce insanlar haklarına kavuşsun".
Türkiye'nin sorumluluğu tartışmaları
Türkiye'nin kendi topraklarında gerçekleşmeyen zararları iç hukukla karşılayıp karşılamayacağı merak konusu. Ancak, uzun zamandır Irak'ta konuyla ilgili çalışmalar yapan hukuk bürosunun yetkilileri AİHM'in daha önce benzer olaylarda İngiltere ve Hollanda hakkında ihlal kararları verdiğini belirtiyor. Peki bu kararlar Türkiye için de emsal olabilir mi? Avukat Hişyar Özalp'e göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları incelendiğinde, bir devlet legal veya illegal yollarda başka bir devletin sınırları içinde işlediği fiilden sorumlu tutuluyor:
"Uluslararası hukukun ilgili ilkelerine göre yargı yetkisi kavramı sözleşmeci devletin topraklarıyla sınırlı değildir. Burada mahkemenin baktığı şey fiili hâkimiyet var mı, yok mu? Türkiye orada askeri tesisler kurmuş, on binlerce askeri barındırıyor. Uçakları sürekli gözlem ve bombardıman yapıyor. Bu alanda tam bir hâkimiyeti var. Türkiye'de iç hukuk bunları reddederse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yüzde 100 olumlu sonuçlanacağını düşünüyoruz".
Hukukçular önümüzdeki günlerde tazminat talepleri ile ilgili resmi başvuruları yapacak. İç hukuk yolları tükenir ve başvurular AİHM'e giderse Türkiye milyonlarca Euro tazminat ödemek zorunda kalabilir. Ancak hukukçular konunun bir de ceza soruşturması boyutu olduğunu belirtiyor. Yakınları öldürülen kişilerin savcılıklara suç duyurusunda bulunabileceklerini ifade eden Avukat Hişyar Özalp, bu dosyaların da AİHM'e götürülebileceğini ifade ediyor.