17 Mayıs 1639 tarihinde Kasr-ı Şirin Antlaşması ile İran ve Osmanlı Devleti Kürdistan’ı iki parçaya böldü.
Çok az değişiklikle Türkiye-İran sınırını belirleyen antlaşmanın, Kürt ve Kürdistan tarihi açısından çok daha derin ve önemli bir anlamı vardır. Kürtler olmadan bir Kürdistan haritası çizilmiştir.
Geçmişte muhtar ya da yarı-muhtar (otonom) yaşayan Kürt mirlikleri, bu antlaşmayla bağımlı duruma gelmiştir. Bu antlaşmadan sonra Osmanlı’nın Kürt mirliklerine ihtiyacı kalmamıştır. Mirlikleri etkisizleştirerek ortadan kaldırma politikası izlemiştir.19.yy’ın ortalarında, en son Yezdan Şér ayaklanmasının bastırılmıştır ve artık Beylikler için 600 yıllık süreçte bir baş aşağı gidiş dönemi başlamıştır.
Bu anlaşmadan sonra Ezidilere dönük katliamlar artmıştır. Yerel güçler Safavi ve Osmanlılar tarafından kullanılmıştır. Kürtlerin belleğinde de büyük yaralara yol açmıştır. Bugün Alevilerin biz Horasan’dan geldik demesinin altında yatan nedenlerden biri de Kasrı Şirin anlaşmasıdır.
Bu antlaşmadan önce büyük bölümü Safeviler’e bağlı olan Dêrsim ve Doğu Kürdistan’daki Kızılbaş ve Yaresan Kürt topluluklardan, geçmişte Horasan’da mecburi iskâna tabi tutulan on binlerce aile, bu antlaşmayla sınırların yeniden belirlenmesi ile eski yerlerine geri dönmüşlerdir. Yani “Horasan’dan gelme” hikâyesinin altında bu göç hareketi yatmaktadır.
Dr. Abdulrahman Qasimlo, Kürdistan ve Kürt kitabında Kasr-ı Şirin Antlaşması ile ilgili şunları yazmıştır; “Bu antlaşma, Kürt halkının tüm geleceğine müdahale eden ve Kürt tarihi açısından büyük bir felaketti.”
Kurdistan, 1639 tarihinde imzalanan Kasr-ı Şirin atlaşması ile ikiye, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile birlikte dörde parçalanmıştır.