Türkiye geçen hafta Suriye Demokratik Güçleri\'nın (DSG) denetimindeki Kobane ve Tel Abyad\'ı obüs atışlarıyla vurmaya başladı. DSG de bu gelişmenin ardından IŞİD\'e karşı yürüttükleri operasyonu askıya aldığını duyurdu.
Öbüs atışlarından önce Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Efrin\'e girdikleri gibi Fırat’ın doğusuna da gireceklerini açıklarken, Rojava\'da DSG ile ortak hareket eden ABD\'nin saldırılar karşısında Türkiye\'yi durdurup durdurmayacağı belirsizliğini koruyor.
Rojava Demokratik Toplum Hareketi ()TEV-DEM Diplomatik İlişkiler Sorumlusu Aldar Halil Tükiye\'nin olası Rojava operasyonu ve ABD\'nin tavrı hakkında Erbil merkezli Rûdaw TV\'nin sorularını yanıtladı.
Aldar Halil, olası bir operasyon durumunda Rojava\'nın Afrin\'in akıbetini yaşama ihtimalinin olmadığını söyledi.
ABD ile aralarında Türkiye\'nin saldırılarına karşı bir garantörlük anlaşması yapmadıklarını söyleyen Aldar. ancak ABD\'nin bölgedeki varlığının caydırıcı olabileceğini belirttti.
Suriye yönetimi ile de herhangi bir anlaşmaları olmadığını vurgulayan Halil, bölgenin hukuken BM yasalarına tabi olduğunu, olası bir saldırı karşısında Türkiye\'nin uluslararası yasaları çiğnemiş olacağını söyledi.
Aldar Halil\'in Rûdaw TV ile yaptığı söyleşi özetle şöyle:
Türkiye’nin Menbic konusundaki tavrını ve son bir hafta içerisinde Kobani ve Gıre Spi’ye (Tel Abyad) yönelik top atışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırıları yeni bir durum değil. Türk devleti her zaman Kürt halkının iradesine karşı durmuştur. Türkiye 2011’den beri bölgede yaşanan tüm değişimlere karşı olmuştur. İlk başta medya üzerinden, ardından siyaseten ve daha sonra da askeri olarak üzerimize saldırmıştır. 2012 yılında Serekani’ye, ardınan Efrin civarına ortamı provoke eden silahlı gruplar gönderdi. Daha sonra bu gruplar Kobani’ye saldırdı. Elbette bu saldırılar Türkiye’nin yönlendirmesiyle gerçekleşti. Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu gerçekleştirildiğinde her kesten önce Türkiye karşı çıktı. Bu da gösteriyor ki Türkiye bölgede halkarın iradesine ve statüsüne karşı duruyor. Türkiye “Kürt fobisiyle” hareket ediyor.
Sizce bu olanlar büyük bir operasyonun başlangıcı mı ya da bu kadarla mı sınırlı kalacak?
Aslında bu yaşanacak gelişmeler, hazırlıklar ve alınacak tavırlara bağlı bir durum. Yani biz Kürt halkı olarak, bu proje içerisinde yer alan halklar olarak birlikte çalışıp karşı durabilirsek, diplomatik açıdan etkili olup kamuoyu oluşturabilirsek bu bir baskı oluşturur. Diğer tarafatan içete de Türkiye hazırlıklı olduğumuzu ve halkımızın kararlı, dirençli olduğunu görürse, tüm bu şartları göz önünde bulundurmak zorunda kalır.
Türkiye’nin bu tavrına karşı IŞİD’e karşı uluslararası koalisyon güçleri ve özellikle de ABD size herhangi bir teminat verdi mi?
O ülkelerin bizim yaşadığımız bölgede ve Suriye’de çıkarları var. Her biri kendi çıkarları doğrultusunda konuyu ele alıyor. Bugün çıkarları doğrultusunda bizimle ilişkileri iyi olabilir ama yarın bu çıkarlar değişebilir, dolayısıyla verdikleri sözü yerine getiremeyebilirler. Biz ilişkilerimizin iyi olması için özen gösteriyoruz. Bizimle Türkiye arasında siyaset yaparken bizi desteklediklerini yansıtabilirler ama biz yine de sırtımız dış sözlere dayamıyoruz.
Koalisyonun verdiği sözleri yerine getirmesini sağlayan kartlarınız var mı, varsa nelerdir? Mesela IŞİD’e karşı yürütülen savaş bir kart mıdır?
IŞİD savaşı hala sadaha var olan bir gerçek. Deyrezor civarında DSG savaşçıları IŞİD’in son mevzilerini de kuşatmış bulunuyor. Ayrıca Suriye topraklarının yüzde 30’u bizim kontrolümüzde. Suriye’nin geleceği hakkında söz sahibi olacak güce sahibiz. Bu gerçeği bilenler IŞİD sonrası Suriye’deki siyasi süreç için birşeyler yapmak zorunda olduklarını da biliyorlar. Dolayısıyla burada kendi varlığını sürdürmek isteyenler bizim siyasi projemizi tanımak, bilmek zorundadır. Böyle bir güç olduğumuz zaten görülüyor. Ayrıca biz burada yalnız da değiliz. Araplar, Suryaniler ve diğer tüm bileşenler de bu devrime katıldı. Yani hepimiz birlikteyiz. Kürtlere haksızlık yapmak isteyenler aslında bu projeye büyük haksızlık yapmış oluyor. Bu projeye karşı haksızlık diğer çözüm projelerine karşı haksızlık da oluyor. Kürt sorununun çözülmesini istiyoruz fakat bunu yaparken içimizdeki farklılıkları da ortadan kaldıralım demiyoruz. Kendi sorunumuzu diğer halklarla birlikte çözelim diyoruz. Bazı üleklerde görülen örneği burada tekrarlamayacağız. Onlar bu projeyi görüyor ve göz önünde bulundurmak durumunda kalıyor.
Suriye’nin yüzde 30’unun kontrolünü elinde bulunduran bir güç olduğunuzu söylediniz. Bu güç Efrin operasyonu döneminde de vardı. Efrin’de yaşanan durum sizce Rojava’nın diğer yerlerinde de yaşanır mı? Böyle olmaması için herhangi bir tedbir aldınız mı?
Efrin’deki durum farklıydı. Bölgedeki güçlerle uluslararası güçler arasındaki dengeler de farklıydı. Türkiye, Efrin ile Rojava arasında yani doğuda geniş bir bölgeyi kontrol ediyordu. Efrin’e üç yönden saldırdılar. Siyasi açıdan o bölge Rusya’nın denetimi altındaydı ama Rusya tek başına karar verecek durumda da değildi.
Rusya Efrin konusunda Türkiye’ye yardım etmiş olsaydı burada, Fırat’ın doğusunda onlarca engelle karşılaşırdı. Bu taraf coğrafik ve siyasi açıdan daha geniş bir bölge. Ayrıca burada başka güçler de var. bunlar bölgede söz sahibi olan ülkeler. Rusya bu tarafta hiç etkin değil, hatta bu tarafta Rusya’nın varlığından bile bahsedilemez. Yine bu tarafta rejim güçleri var, farklı Arap, Suriyani ve Kürt güçleri de var. yani kısacası bu taraftaki durum Efrin’dekinden çok daha farklı. Tüm bu faktörleri göz önünde bulundurduğunuzda farklı bir tablo olduğunu görürüsünüz. Fakat bu da saldırı olmayacağı anlamına gelmiyor. Aksine her an hazırlıklı olmalıyız.
Kobani’de ABD üslerinin bulunması yaşananları etkileyebilir mi?
Muhakkak etikisi vardır. ABD Kobani’de bulunduğu müddetçe bu durum Türkiye, Rusya ve Suriye rejiminin o bölgelere müdahalesi açısından da bir engel olacak. Ama karşılıklı anlaşır ve üslerini boşaltırlarsa o farklı bir durum olur. Dolayısıyla ABD’liler orada hiçbir şey olmaz diyemeyiz.
Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna geçmemesi için Şam hükümetinden yardım talep etmeyi düşünüyor musunuz?
Suriye rejiminin Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunda temsilcisi bulunuyor. Dolayısıyla Suriye hükümetinin rızası olamadan BM Suriye’deki herhangi bir bölgeye güç gönderemez. Uluslararası alanda Şam rejim Suriye’nin temsilcisi olarak sayılıyorsa yapıyorsa o zaman Türkiye’nin kendi topraklarına saldırmasını talep edecebilir, durdurabilir. Rejim gerçekten bu planın içinde değilse ve göz yummazda bunu yapabilir. Türkiye’nin saldırılarına karşı resmen tavır almazsa bu onların da Rusya ile birlikte Ankara ile gizli bir anlaşma içersinde olduklarını gösterir.