Fehim Işık: Kürtler arasında etkili bir konsensüs oluşmadan sorunlar çözülmeyecektir

Bir süreden beri Rojava’da, Kürtleri temsil eden güçler arasında birlik görüşmeleri yapılıyor. Bu girişimler sonucu PYD’nin de içinde olduğu 25 parti Kürt Ulusal Birliği Partileri - PYNK adıyla yeni bir çatı örgüt oluşturdu. Ardından, ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) ve PYNK’nin oluşturduğu yedişer kişiden oluşan iki komite, bölgenin siyasi, askeri, idari ve toplumsal sorunlarını bir sonuca bağlamak için görüşmeleri sürdürme kararı aldılar.Görüşmeler sonucunda belirli bir mesafe kat edilmiş olsa da yanıt bekleyen sorular var. Birlik görüşmelerinin ne durumda olduğunu, Türkiye hükümetinin görüşmeler karşısındaki tutumunu, Zînî Wertê’de yaşanan gerilimi ve 2009’dan bu yana tartışılan ancak bir türlü yapılamayan Kürt konferansını Gazeteci-Yazar Fehim Işık değerlendirdi.
30.05.2020, Cts - 13:46
Fehim Işık: Kürtler arasında etkili bir konsensüs oluşmadan sorunlar çözülmeyecektir
Haberi Paylaş

Evrensel'den Orhan Kurul'a konuşan Işık, “Kürt birliğinin bir parçada sağlanması olumlu bir gelişme olsa bile herkes bilmeli ki dört parçada Kürtler arasında etkili bir konsensüs oluşmadan, sorunlar tam olarak çözülmeyecektir” diyerek, Kürtlerin ortak hareket etmesi gerektiğini söyledi.

O röportaj şöyle:

Rojava’da ki Kürt partilerinin birlik görüşmelerini kısaca özetleyebilir misiniz?

Rojava’da Kürt partileri arasında hâlâ devam eden birlik görüşmeleri, geçtiğimiz yılın ekim ayında, Girê Spî ve Serêkaniyê’ye dönük TSK tarafından gerçekleştirilen harekatın hemen sonrasında Suriye Demokratik Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin girişimiyle başladı. Suriye Kürtleri Ulusal Konseyi - ENKS adlı 4 partiden oluşan yapılanma ile ilişkiler gergindi. Bu yapılanmanın bir kısım yöneticilerinin Türkiye’nin kontrolünde olması, yöneticilerinin yer yer Demokratik Birlik Partisi PYD’yi terörist olarak suçlaması, ayrıca Rojava’ya dönük tezleri ile Türkiye’nin tezlerinin örtüşmesi, yani Rojava’nın PKK kontrolünde olduğunu ileri sürerek Demokratik Özerk Yönetimi tanımaması, hedef alması ciddi bir sorundu. Mazlum Abdi’nin ilk temaslarının ardından bu sorunun aşılması için PYD ile ENKS direk görüşmeye başladı. 4 aydır süren bu görüşmelerde siyasi, idari, askeri ve toplumsal tüm sorunlar masaya yatırıldı. Öncelikle ele aldıkları iki grup arasındaki siyasi problemlerdi. Bu konuda epey mesafe katledildiği belli. Ancak diğer başlıklarda henüz bir ilerleme kaydedilmiş değil.

"Bu Durum Kürtlerin Kaderi"

Birlik görüşmelerinin ABD’nin ve Fransa’nın girişimleri üzerinden yapılıyor olmasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Bu durum ne yazık ki Kürtlerin kaderi. 1994’te Güney Kürdistan’da KDP ile YNK’nin yaşadığı kardeş kavgasının ardından da ABD devreye girmiş ve tarafları uzlaştırmıştı. Kürtler kendi inisiyatifleri ile bunu başaramamıştı. Ancak sonucu itibariyle olumlu olan bu girişimi ABD sağlamış diye karşı çıkmanın bir alemi yok. En azından o günden sonra Kürtler birbirleriyle ciddi bir çatışma yaşamadılar. Rojava’ya gelince; daha önce dönemin Güney Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin girişimiyle iki önemli adım atıldı. İlkinde Hewler Mutabakatı, ikincisinde ise Duhok Mutabakatı imzalandı. Bu girişimler sonuçsuz kaldı. Esasen bu girişimlerin sonuçsuz kalmasında Türkiye’nin payı büyüktür. ENKS’nin yönetimini büyük oranda kontrolüne alan Türkiye, Rojava’da yönetimin ortaklaşmasını engelledi. Ayrıca ENKS Türkiye’nin desteğini de bir tehdit unsuru gibi kullanarak ortak yönetim yerine belli bir alanın, özellikle Türkiye ve Güney Kürdistan ile sınır olan bazı bölgelerin yönetiminin kendilerine verilmesini ve Roj Peşmergeleri adını verdiği askeri yapılanma ile kendisine devredilecek bölgelerin kontrolünü sürdürmeyi talep etti. Güney Kürdistan benzeri iki başlı bir yönetime neden olacağı için bu talep kabul görmedi.

Görünen o Batılı güçler Suriye’de taşları yerine oturtmak üzere yeni bir aşamaya evriliyorlar. Bu aşamada Kürt birliğinin sağlanması, en azından Rojava’da istikrar yakalanması Batılı güçlerin de tercihi. Durum buyken Kürt birliğine Batılıların öncülük etmesi zarar değil. Ancak şunu da hatırlatmakta yarar var. Kürt birliğinin bir parçada sağlanması olumlu bir gelişme olsa bile herkes bilmeli ki 4 parçada Kürtler arasında etkili bir konsensüs oluşmadan, sorunlar tam olarak çözülmeyecektir.

Türkiye’den yapılan açıklamalara bakılınca bir rahatsızlığın olduğu göze çarpıyor. Neden rahatsız Türkiye?
Türkiye, birlik görüşmeleri ile beraber ENKS’nin kendi kontrolünden çıkmasından rahatsız. Bu oluşumun yaşama geçmemesi için hem ENKS’li bazı yöneticiler, hem de Güney Kürdistan yönetimi ve KDP üzerinden baskı ve tehditlerini sürdürüyor. Ancak her olasılığa karşı hazırlıklarından vazgeçmiş değil. Örneğin çok önceden kurdurduğu yeni bir iş birlikçi Kürt oluşumu var. ENKS’nin Suriye Ulusal Konseyinden ayrılabileceği olasılığına karşın bu oluşum Kürt’süz kalıp elinin zayıflamasını istemiyor. Bu nedenle Antep’te Suriyeli bazı Kürt grupları ile MİT’in gözetiminde düzenlenen toplantılar sonrasında Abdülaziz Temo başkanlığında oluşturduğu Bağımsız Suriyeli Kürtler Birliğini devreye koymaya hazırlanıyor. Bu durumu ENKS’ye karşı da kullanıyor. Aslında ENKS de tek parça değil. Bu yapılanma içinde Türkiye’nin kontrolünden rahatsız olan ciddi bir kesim var. Görüşme süreçleri, biraz da bu yapılanmada kimlerin baskın geleceğine göre şekillenecek kanısındayım.

Rojava’da gündem olmuş bu birlik görüşmelerinin diğer Kürt coğrafyaları için önemi nedir?
Sorunuza yanıt vermeden önce kısaca şunu belirtmeme izin verin. Nihayetinde şu bir gerçek ki 4 parça Kürdistan’da onlarca ayrı parti olmasına rağmen partilerin birbirleriyle etkileşimleri, yakınlaşmaları güçlü bir şekilde sürüyor. Bu nedenle ana akım çizgilere dikkat çekmek gerekir. Legal yapılanmaları dışında tutarak söylüyorum. Özellikle Mesut Barzani liderliğindeki KDP, Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK ve Celal Talabani’nin ölümünden sonra oğlu ve yeğeninin eş başkanlığında yönetilen YNK arasında kalıcı ve güven verici bir uzlaşı sağlanmadığı sürece, Rojava’daki girişim lokal kalır ve korkarım ki bu oluşum bir müddet sonra istenilen sonucu elde etmeden dağılır. Türkiye zaten bunu zorluyor. Ben bu durumu ABD ve Fransa’nın da bildiğine eminim. Ancak şu da bir gerçek. Her şeye rağmen bir parçada sağlanan olumlu adım, etkisini diğer parçalarda da gösteriyor. Örneğin Kuzey Kürdistan’da seçim döneminde kurulan ve hâlâ süren Kürdistani Partiler İttifakı, böyle bir etkiye neden oldu. Rojava’da hiç kuşkusuz olumlu etkileyecektir.

Zine Werte Gerilimi

Bir taraftan bu birlik görüşmeleri  diğer taraftan Zînî Wertê’de yaşanan gerilim... Gerilim durağanlaşmış olsa da sonlandırmaya dair atılmış somut adımlar söz konusu değil. Bu ikili durumu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Son söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Zinî Wertê geriliminin Kürtlerin iradesiyle yaşanan bir durum olduğu inancında değilim. Bölge devletlerinin, özellikle de Türkiye’nin KDP üzerindeki baskısı nedeniyle yaşanmış bir gerilim olduğunu düşünüyorum. KDP’ye dönük bu baskıya ABD de ortaktır. İran’ı sınırlamak isteyen ABD, Türkiye’nin PKK’ye karşı tutumunu aynı zamanda Türkiye ile ilişkilerinde bir manivela olarak kullandığından, bu gerilimin gündemleşmesine destek sundu. Bu da KDP’nin tutumunda belirleyici olan etkenlerden biri. ABD ayrıca bu durumu, Rojava’da yürüttüğü siyaset açısından PKK’ye dönük bir gözdağı olarak da kullanıyor.

Durum bu ve hâlâ hassasiyetini koruyor. Bugüne kadar eğer bir olumsuzluk yaşanmamış ise bunun bir nedeni de Kürt toplumunun duyarlılığıdır. Geniş bir kesim Kürt güçleri arasında yeniden bir çatışma yaşanmasını istemedi. Ayrıca hem KDP Genel Başkanı Mesud Barzani, hem YNK Yönetimi, hem de KCK Yönetimi toplumun tepkilerini dikkate alan sağduyulu açıklamalarla bu gerilimin bir çatışmaya dönmesinin önüne geçtiler. Ancak risk ortadan kalkmış değil.

Son olarak 2009’dan bu yana Kürt konferansı/kongresi yapılması tartışılmasına rağmen neden bu yapılamıyor? Kürt siyasetinin iki akımı bu tartışma bakımından nerede duruyor?
Aslında başından beri söz ettiğimiz Kürtler arası yaklaşımlar, bölge devletlerinin burnunu Kürtlerin her işine pervasızca sokması, ABD ve Batılı devletlerin çıkar hesapları, bölgenin Suriye ile krizi ile birlikte yeniden aktifleşen aktörlerinden Rusya’nın tutumu, Arap devletlerinin yanar döner politikaları, tüm bu yaşananların nedenidir. Bölge yeniden dizayn ediliyor ve herkes bu dizaynı kendi geleceği ve çıkarı üzerinden örgütlemek istiyor. Kürtler ise 1916’da Sykes Picot imzalandığındaki Kürtler değil. Artık bir güçler ve kendi kaderlerini belirlemede etkili olmak istiyorlar. Sorun, eğer saydığımız onca uğursuzluğun arasından sıyrılacak noktaları yakalamayı başarırlar ise kuşku yok Kürtlerin belirleyeceği biçimde çözülecektir. Ancak bunun için Kürtlerin gerçekten uğursuzluğun arasından sıyrılması ve ortak hareket etmesi lazım.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 7847 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:00:56:26