Gazeteci Fehim Taştekin, bu hafa Gazeteduvar için yazdığı yazısında, Suriye savaşında yeni bir güç olarak ortaya çıkan Kürtlere ve onların 'yakasındaki eller'e dikkat çekiyor.
Herkesin Suriyeli Kürtleri bir yerlere götürmenin derdinde olduğunu belirten yazar, bu tespitini şöyle ayrıntılandırıyor:
"Amerikalılar, Ruslar, İranlılar, Esad’ın adamları… Amerikan siyasetinin ucu açık. Hem de bulanık. Kongre’nin 2020 savunma bütçesinde IŞİD’e karşı ortaklara yapılacak yardımın miktarını belirlemeyip sorumluluğu Savunma Bakanı’na bırakması gibi. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi, son toplantılarında, Amerikalı komutanların bölgede kalışlarını sekiz amaca bağladığını söylüyor. IŞİD’le mücadele, petrolün korunması, hava sahasının kontrolü, SDG’nin eğitilip desteklenmesi, sivil projeler vs. Bu maddelerden hiçbiri ABD’nin petrol bahanesiyle kalmasını izah etmiyor; Mazlum Abdi de ABD’nin gerçekte oluşan yeni denge nedeniyle kaldığını söylüyor. Dengeyle ilgili fil tarifi ve bir sonraki adıma dair belirsizlik burada başlıyor."
Bu konuda kendi fikrinin "Trump’tan kaynaklanan zikzaklara rağmen İsrail’in güvenliğini temin edecek dizayn çerçevesinde İran’ın kollarının kesilmesini ve Suriye’nin eksen değişikliğine zorlanmasını içeren kurgu sürüyor" diye anlatan yazar, ABD’nin Kürtlerle iştigalinin sınırlarını, Türkiye ile ortaklığın esneme payının belirlediğini vurguluyor. "Kürtler mi NATO müttefiki mi” diye yol ayrımına geldiklerinde tercihin Türkiye olduğunu belirten Taştekin, Türkiye’yi sınırlama işini de Rusya’ya bırakan Amerikalıların kendilerine yeni bir gardiyanlık coğrafyası çizdiğini belirtiyor:
"Dicle kıyısındaki Derik’ten, Rimelan, Kahtaniye (Tirpêspiyê) ve Kamışlı’ya, oradan Haseke ve Deyr el Zor’a bağlanan hatlarda ayağına taş takılmasını istemiyor. Buna göre üsler kurup konuşlanacak. Türkiye’nin Güney Kürdistan-Rojava geçişlerini kesmek amacıyla ele geçirmek istediği Semelka kapısını lojistik akış için açık tutmak öncelikler arasında. Bu güzergâhta IŞİD’lilerin tutulduğu tesisler var.
Bu konuşlanmaya paralel olarak Amerikalılar SDG’nin Körfez’deki müttefiklerle temaslarının önünü açıyor. SDG’nin Abu Dabi ve Riyad’daki temaslarının, Kürtleri petrol bölgelerine yerleştirme önerisiyle bir ilgisi var mı? Malum Trump, Kürt-Arap çatışmasının tohumlarını da atacak böylesi bir plandan söz etmişti."
Amerikalalıların Mahmur Kampı’nda kalan 12 bin Türkiyeli Kürt’ü de petrol bölgesine taşımak istediğine dair iddialar duyduğunu söyleyen Taştekin, "Hem “Şii Hilali”ne karşı “Kürt Bariyeri” hem de Arap aşiretleri arasındaki IŞİD zihniyetini kıracak yumuşatıcı bir faktör. “Şii Hilali” benzetmesi ne kadar uyduruk ise buna karşı “Kürt Bariyeri” de o kadar fantastik!" diye yorum yapıyor.
ABD’nin teşvikiyle Kürtler arası diyalog çabaları hız kazandığına dikkat çeken Taştekin, önemli bir soru soruyor:
"Amacı belirsiz bu çabaların ötesinde Kürtler, ABD’ye ne kadar bel bağlayabilir? Mazlum Abdi’nin Amerikalılarla ortaklığa atfettiği önem şu: Siyasi çözüme kadar güvence olarak kalmaları.
Fakat Amerikan varlığı siyasi çözüm garantisi sunmuyor. Mazlum Abdi, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin Cenevre sürecine ve anayasa komitesine katılımının temini konusunda Amerikalıların söz verdiğini ama bir şey yapmadıklarını söylüyor. Yani Amerikalılar Türkiye’yi üzecek bir şey yapmak istemiyor."
Şam ve ortaklarına göre ise Kürt-Amerikan ortaklığı çözümü tıkadığını dile getiren Taştekin, Rusya'nın garantörlüğünde ilerleyen Suriye rejiminin siyasi müzakereleri öteleyeceğini söylüyor:
"Suriye yönetimi ipleri ele aldıkça 2011 öncesinin alışkanlıklarına dönebileceğine dair işaretler geliyor. Bir noktadan sonra kuzeydeki özerklik projesini çözebileceği ya da vereceği tavizleri minimize edebileceğinin hesabını yapıyor. Bu çerçevede Suriye Ulusal Güvenlik Dairesi Başkanı Ali Memluk’un Kamışlı’da aşiretlerle yaptığı toplantı önemliydi."
Memluk İran’la yakın çalıştığını belirten Taştekin; Beşar Esad'ın "Fransa, İngiltere ve ABD Kürtlere destek bahanesiyle uluslararası hukuku ihlal ediyor ama Kürtler Suriyelidir, ayrı bir halk değildir” diyerek pazarlığın çıtasını özerklik statüsünün çok altında bir yere indirdiğini vurguluyor.
Özerk Yönetim'in "Bölgenin Suriye Anayasası’nda idari bölgelerden biri olarak kabul edilmesi, SDG’nin kurumsal olarak genel Suriye savunma sistemi içerisinde özerk bir statüye sahip olması ve Kürt halkının tüm meşru haklarının anayasada muhafaza edilmesi" şartları olduğunu söyleyen Taştekin; HPG Ana Karargah Komutanlarından ve Suriyeli bir Kürt olan Dr. Bahoz Erdal'ın şu sözlerine de dikkat çekiyor:
"Suriye’nin Kürt ve demokrasi sorunu Suriye sınırları içinde ve Şam yönetimiyle çözülebilir. Çözümün adresi Şam’dır. Kürtlerin Suriye’yi parçalamak istediği, dış güçlere bağlı olduğu propagandası doğru değildir. Kürtler bölücü olsalardı tüm Suriye’yi korumaya çalışmazdı. Suriye hükümeti Kürt fobisini aşmalıdır. Rejim bu dille Kürtlere yaklaşırsa Erdoğan’ın ajandasına hizmet etmiş olur. Erdoğan, rejimi Kürtlere karşı kışkırtmak istiyor. YPG kurulmamış olsaydı ortada rejim diye bir şey kalmazdı. Rejim Kürtlere teşekkür etmeli.”
Taştekin'e göre bu çıkış, 2012’deki üçüncü yol stratejinden sapma gösteren Kürt hareketinin orijinal metne dönme niyetini de yansıtıyor.
Ancak Taştekin "Kürtlerin yakasında çok el var, işleri de zor" demekten de kendini alamıyor.