Türkiye’nin Rojava’da 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge planını hayata geçirmek üzere seferber ettiği bir süreçte, Türkiye yanlısı muhalif grupların kendi aralarındaki çatışmalarının sebebini, Türkiye ile olan ilişkilerini Fehim TAŞTEKİN AL-MONITOR’a yazdı.
Fehim TAŞTEKİN’nin yazısı:
Türkiye’nin Rojava’da 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge planını hayata geçirmek üzere seferber ettiği muhalif güçler kendi aralarında savaşa tutuştu. Afrin, El Bab ve Cerablus’a yayılan çatışmalar hem Türkiye’nin güvenli bölgeler için ele geçirilecek yeni bölgelere yerleştireceği muhaliflerin ahvali hem de bu grupların yeni savaşa hazırlık düzeyi hakkında şüpheler uyandırıyor. Ayrıca sonradan arabuluculuk için devreye girse de Türkiye’nin önleyici bir pozisyon almaması ve çatışmalardan terör örgütleri listesindeki Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) yararlanıyor olması başka senaryolara kapı aralıyor.
Ahrar’uş Şam ile Cephet’üş Şamiye’nin (Şam Cephesi) odağında olduğu kriz, sonunda SMO bileşenlerinin Cephet’üş Şamiye’den, HTŞ’nin Ahrar’uş Şam’dan yana tavır aldığı büyük bir çatışmaya dönüştü. 18 Haziran’da Cephet’üş Şamiye, Fırat Kalkanı Harekâtı ile kontrol edilen El Bab kırsalında Ahrar el Şam’a saldırdı.
Buna karşı Ahrar el Şam da İdlib’in hâkim gücü HTŞ’nin desteğiyle İdlib-Afrin güçlerini ayıran Gazaviye geçiş noktasını aşıp Afrin’in güney ve güneybatı kırsalındaki Cinderes, Deyr Ballut, Tel Selur, Celeme, İskan, Basuta, Basufan, Kabaşin ve Barad gibi yerleri ele geçirildi. SMO grupları Afrin merkezine yedi kilometre mesafedeki Ayn Dara ve Kerzihel’in gerisine kadar çekilmek zorunda kaldı.
MİT’in devreye girmesiyle 19 Haziran’da bir ateşkes sağlandı. Mutabakata göre Ahrar’uş Şam’ın karargâhları geri verilecek, rehin alınanlar bırakılacak, taraflar eski mevzilerine dönecek.
Örgüt içi ayrışma ya da örgütler arası çatışmalarda Türkiye’ye yakınlık ve uzaklık hâlinin bir etken olduğu söylenebilir. Son çatışmanın geçmişi de kendi ifadeleriyle “kurtarılmış bölgedeki devrimcilerin” tüm çelişkilerini barındırıyor.
Ahrar’uş Şam güçlü olduğu dönemlerde Türkiye’nin desteklediği örgütlerin başında gelse de selefi-cihadi karakterinin etkisiyle kısmen özerk bir yapı olarak varlığını sürdürdü. Ahrar’uş Şam’ın bugünkü düşmanı Cephet’üş Şamiye ise Türkiye’ye yakınlık bakımından birkaç adım öne çıkıyor.
Cephet’üş Şamiye Suriye’de silahlı isyanın başında Müslüman Kardeşler’in desteğiyle kurulan Tevhid Tugayı’nın devamı sayılır. İslamcı çizgide Türkiye’ye en yakın örgüt diye anılabilecek grup ise Feylak’uş Şam. Bu da Müslüman Kardeşler markasını taşıyor.
Türkiye, Türkmen grupların yanı sıra ideolojik altyapısı olmayan grupları para ve silahla SMO çatısı altında toplarken İslamcı gruplarla daha özel ilişkiler geliştirdi. Bazıları Astana sürecini ve Türkiye’nin SMO’yu Suriye yönetimi yerine Kürtlere karşı savaşa yönlendirmesini devrimden sapma olarak görüyor. Fakat Türkiye’nin desteği nedeniyle ses çıkarmıyorlar.
Ahrar’uş Şam, 2017’de Ahrar’uş Şam’ın El Bab ve Cerablus’ta bulunan ve “Ahrar’uş Şam-Doğu Kanadı” olarak bilinen uzantıları Cephet’uş Şamiye ile birleşmişti. Bu birleşme örgütün lideri Hasan Sufan’ın onayıyla olmuştu. SMO oluşturulurken Cephet’uş Şamiye, Üçüncü Kolordu’nun en büyük bileşeniydi. Ahrar’uş Şam-Doğu kanadı da Üçüncü Kolordu’nun 32’nci Tümeni olarak yerini aldı. Birkaç ay önce Doğu Kanadı El Bab ve Cerablus’ta idarenin kendilerine bırakılması, Şura Meclisi’ndeki delegelerin değiştirilmesi, geçmiş dönemin harcamalarına mukabil 300 bin dolar ödenmesini istemişti. Sonradan taleplere Üçüncü Kolordu Komutanı Ebu Ahmed Nur’un değiştirilmesi de eklendi. Ayrıca para kaynağa olarak Halep’in doğusundaki El Hamran geçişinde söz sahibi olmak istiyorlardı. Taleplerin fiili muhatabı Cephet’üş Şamiye idi.
Aralarındaki uzlaşmazlık 1 Nisan’da El Bab-Avlan bölgesinde çatışmaya dönüştü. Daha sonra Doğu Kanadı, Üçüncü Kolordu’dan ayrılıp yeni kurulan Devrimci Kurtuluş Heyeti’ne katılmak istedi. Buna karşılık Üçüncü Kolordu da önce silahlar ve karargâhların teslim edilmesi şartını koştu.
Tarafların anlaşamaması üzerinek onu, bu tür uzlaşmazlıklar için oluşturulmuş Milli Reform Komitesi’ne gitti. Komite de Türk tarafıyla istişare ettikten sonra 25 Mayıs’ta Doğu Kanadı’nın birkaçı hariç karakolları ve tüm silahları iade etmesine karar verdi. MİT’in de müdahil olduğu bu süreçte Doğu Kanadı ikna edilemedi. MİT, Doğu Kanadı’nın Devrimci Kurtuluş Heyeti’ne alınmaması için de gücünü kullandı. Fakat bu birleşmeye engel olunamadı. Daha sonra Doğu Kanadı’nın Ahrar’uş Şam’a döndüğü de açıklandı.
Devrimci Kurtuluş Heyeti geçen yıl Afrin’de insanlık dışı faaliyetlerle suçlanan ve Cephet’uş Şamiye ile ters düşen Sultan Süleyman Şah’ın lideri Muhammad el Casim’in (Ebu Amşa) öncülüğünde oluşturulmuştu. Cephet’uş Şamiye, Devrimci Kurtuluş Heyeti’nin güçlenmesini SMO içinde kendi aleyhine bir kuşatma olarak görüyor.
Cephet’üş Şamiye 18 Haziran’da Doğu Kanadı’nın karargâhlarını ele geçirmek için harekete geçmiş, muhaliflerin geçici hükümetine bağlı savunma bakanlığı, “sahte bahanelerle devrim güçlerini yıpratmaya çalışmak” ile suçladığı HTŞ’ye karşı tüm SMO bileşenlerini tetikte olmaya çağırmıştı. Suriye İslam Konseyi ve bazı SMO komutanları da Cephet’üş Şamiye lehinde tutum belirledi.
Muhalif kaynaklar, Sufan’ı örgüt içinde ipleri ele almak, Colani’yi de kontrol alanını genişletmek için krizi fırsata çevirmekle suçluyor.
2021’de Ahrar’uş Şam içinde Cabir Ali Paşa’ya darbe olarak görülen iç kavga sırasında örgütün İdlib’deki uzantıları Bedir Tugayı, El Abbas Tugayı ve El Şarki (Doğu) Grupları ile “Halep Topluluğu” kazan kaldırıp Cephet’üş Şamiye’ye katılmıştı. Sufan’ın Ahrar’ın parçalanmasından sorumlu tuttuğu Cephet’üş Şamiye’den bu şekilde intikam aldığı düşünülüyor.
SMO içinde bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalar kuşkusuz HTŞ’nin gücünü pekiştiriyor. HTŞ ile SMO’yu birleştirme girişimleri olurken Colani bu arayışı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde nüfuzunu artırma fırsatına dönüştürmek istiyor.
Kürt kaynaklar da Türkiye’nin HTŞ’nin İdlib’de düzeni sağlamasından memnun olduğunu, suç mahalline dönüşen Afrin’i de bu örgüte bırakabileceğine dair iddiaları tartışıyor. Fakat Ankara’nın Suriye politikasını canhıraş savunanlar HTŞ’nin Ahrar’uş Şam’ı Truva Atı olarak kullandığını öne sürüp bu örgütün Afrin’e girmesinin Türkiye’nin güvenli bölge kurma planını tehdit ettiğini savunuyor. Türkiye genelde gruplar arası çatışmalara kendi güçleriyle müdahale etmek yerine “arabulucu” olduğu görüntüsü vermeye çalışıyor. Türkiye’nin ilk etapta seyirci kalarak problemli SMO’ya alternatifin HTŞ olabileceğini göstermek istediğini düşünenler de var.
Haberin tamamı için tuklayın...