'Şam ve Türkiye Özerk Yönetim'e karşı birlikte çalışıyor'

Geçtiğimiz hafta Demokratik Suriye Meclisi (DSM) Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ehmed, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Şam hükümeti arasında yapılan görüşmelerden sonuç çıkmadığını açıkladı. Şam hükümeti ile Özerk Yönetim arasında bir türlü siyasi çözüme varılamazken Demokratik Suriye Meclisi (DSM) Qamışlo’da 8’inci çalıştayını düzenledi.
19.10.2020, Pts - 08:57
'Şam ve Türkiye Özerk Yönetim'e karşı birlikte çalışıyor'
Haberi Paylaş

Gazeteci Beritan Sarya, Suriye’deki savaş ve krizin durumunu, Türkiye, ABD, Rusya gibi uluslararası ve bölgesel güçler arasındaki tartışmaları, Özerk Yönetim'inKürdistan Bölgesi Hükümeti ve oradaki diğer Kürt gruplarla arasındaki ilişkiyi, ABD seçimlerinden çıkacak sonucun Özerk Yönetim ve bölgeye nasıl yansıyacağını, Azerbaycan'a gönderildiği iddia edilen cihatçılar konusunu, bölgenin ekonomisini ve Koronavirüs pandemisindeki durumunu Artıgerçek'e değerlendirdi:

- Özerk Yönetim ile Şam arasındaki görüşmeler neden sonuçsuz kaldı?

Şam ve Demokratik Suriye Meclisi arasında 2018’in ağustos ayında resmi görüşmeler oldu. Bu görüşmelerin başlaması umut vericiydi. Görüşmeler komitelerin hazırlanacağı ifade edilerek durdu. 2019’da Rusya’nın isteği üzerine Demokratik Suriye Meclisi bazı komiteler oluşturdu fakat hiçbir görüşme olmadı. Özerk Yönetim yetkililerinden aldığımız bilgilere göre, şu anda hiçbir siyasi görüşme yok. Tam tersine Şam yetkililerinin Özerk Yönetimi petrolü çalmakla suçlayan açıklamaları var. ABD’nin çıkardığı Haziran ayında uygulanmaya başlanan Sezar yasasını sanki Özerk Yönetim çıkarmış gibi propaganda yaptılar. Yine Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in Eylül’de yapılan son BM genel kurulunda bir konuşması vardı. Demokratik Özerk Yönetim’in, Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD), Suriye’nin birliği ve halkına düşmanlık ettiğini söyleyerek asılsız suçlamalar yöneltti. Hatırlayacak olursak Suriye Dış İşleri Bakanlığı 2019 Eylül ayında yani Serêkaniye ve GrêSpî işgal harekâtlarından önce Birleşmiş Milletlere bir mektup göndererek Demokratik Suriye Güçleri ve YPG’yi “ayrılıkçı terör örgütü” olarak tanımlamıştı.

Kısacası rejim diyalog ve çözüm için adım atmak yerine, tekçi, Arap milliyetçiliğine, mezhepçiliğe dayalı, idari olarak katı merkeziyetçi zihniyetini değiştirmek yerine hep suçluyor. 23-29 Aralık’ta Cenevre’de Anayasa Komitesinin üçüncü tur görüşmeleri yapıldı oradan da bir sonuç çıkmadı. Rejim askeri çözüm için masada zaman kazanmayı hedeflerken, diğerleri de İdlib’de sıkıştıkları için zaman kazanmayı ve olası İdlib operasyonunu durdurmayı hedefliyorlardı. Zaten ne rejim nede kendini “muhalif” olarak adlandıran bu güçlerin herhangi bir çözüm projesi yok. Rejimin ne Suriye geneli ne de herhangi bir alana dönük bir çözüm anlayışı yok.

- Görüşmeler hangi noktada tıkanıyor?

Bu konuyu Özerk Yönetim yetkilileriyle konuştuğumda onlar sadece askeri anlamda bazı ilişkilerin olduğunu söylüyorlar. Sêrekaniye ve GrêSpî işgal harekâtlarının başlaması ardından Rusya’nın garantörlüğünde askeri bir uzlaşı gerçekleştirildi, sınır hatlarına ve yine bazı cephe hatlarına rejim güçleri yerleştirildi. Sadece askeri ilişki var ama siyasi hiçbir ilişki yok. Demokratik Özerk Yönetim yetkilileri “Biz şu ana kadar rejim ile yaptığımız hiçbir görüşmede rejimin çözüm yaklaşımını görmedik. Özerk yönetimi, halkların iradesini kabul etmiyor. Kendisini değiştirip, dönüştürmek istemiyor, eski zihniyetiyle Suriye’nin her yerine hâkim olacağını sanıyor” diyorlar.

Rejim Rusya’nın ve İran’ın verdiği destekle ayakta kaldı. Topraklarının büyük bir kısmını kaybetmişti. QSD, YPG, YPJ, IŞİD'e karşı savaşma cesaretini gösterene kadar rejim ilerleyemiyordu. Bunu Dêrazor’da somut olarak gördüm. QSD, YPG, YPJ yürüttüğü mücadele ile aslında Suriye’nin toprak bütünlüğünü de korumuş oldu.

Demokratik Suriye Meclisi yetkilileri Şam’la yaptıkları görüşmelerde rejimin demokratik özerk yönetimi Arap, Kürt, Süryani, Türkmen, Çerkez, Ermeni, Suriye halklarının ortak iradesi ile kurulmuş bir yönetim olarak değil sadece Kürtler olarak ele aldığını söylüyorlar. Zaten biliniyor 2020 Mart’ta Esad, “Suriye’de Kürt sorunu yoktur” dedi ve Suriye’deki Kürtleri Türkiye’nin zulmünden kaçıp Suriye’ye gelen misafirler olarak tanımladı. Bu Kürtleri de aslında Suriye’nin temel bir bileşeni halkı olarak ele almadıklarını gösteriyor.

Rejimin “çözüm” olarak bahsettiği 2011 yılında çıkardıkları Mahalli İdareler Kanunu var. Bu kanun daha yürürlüğe girmeden savaş başladı hayata geçiremediler. Bu kanunu 2018’deki görüşmelerde “çözüm” olarak teklif ediyorlar.

'DEMOKRATİK ÖZERK YÖNETİM ALANLARINA DÖNÜK CİDDİ BİR ÖZEL SAVAŞ VAR

- Çözüm olarak önerdikleri bu kanunun içeriği nedir?

Giriş tanımı güzel. Girişte bu yasanın merkezileşmenin önüne geçmek ve egemenliği halka geri döndürmek amacıyla çıkarıldığı belirtiliyor. Fakat içerik ve girişteki tanım birbirinden çok farklı. Oldukça geniş bir yasa burada hepsini değerlendirmek mümkün değil. Özcesi merkezileşmenin önüne geçmiyor ve egemenliği halka döndürme gibi bir durum yok. Bu yasaya göre mahalli idareler belediye meclisleri oluyor. Her şehir o şehrin ilçeleri ve belirlenen birkaç köy bir araya gelerek kendi belediye meclislerini kurabilirler. Ama bu meclisler sadece hizmetler için var olacak. İdari karar alma hakkı yok. Yine Şam yönetimi direk bu meclislerin içinde yer alıyor ve yönlendiriyor.

Örneğin Qamışlo kenti bu meclisi oluşturdu. Bu meclis içerisinde Şam’ın atadığı valide yer alıyor. Kendi meclis başkanını bu meclis belirleyemiyor, valinin ataması gerekiyor. Belediye meclisini bölge halkı kendi iradesiyle kursa da günlük işler dışında hizmetler anlamında proje oluşturduğunda Şam’ın onayı olmadan hayata geçiremiyor. Örneğin bir hastane yapılacak veya ekonomik bir projeyi hayata geçirmek istiyor yine Şam’ın onayı alınmak zorunda. Yine kadın hakları, cinsler arası eşitlik konularında da bu yasanın herhangi bir rolü yok. Kadına yaklaşımda bir değişim yok. Zaten Şam’ın valilerinin hepsi erkek. Suriye devlet yasalarında halen erkeğin çok eşliliği tanınıyor. Kadın sosyal ve siyasal yaşamda ciddi bir rol sahibi değil.

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nde en alttan en üste kadar eş başkanlık sistemi var. Yüzde 50 kadın kotası var. 2014’te çıkarılan kadın yasalarına göre çok eşlilik ve çocuklarla evlilik yasak.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim Sisteminde Suriye’deki Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni, Süryani, Çerkez, Durzi vb. tüm halklar Suriye halkı. Ama hepsinin kimliği, örgütlenme ve kültürel hakları toplumsal sözleşmeyle ve yasalarla tanınıyor. Halklar bu yönetime kendi iradesiyle katılıyor. Özerk Yönetimde tüm halklar kendi temsilcileriyle yer alıyor. Toplumsal sözleşmeye, Özerk Yönetim yasalarına göre Süryanice, Arapça, Kürtçe resmi dil. Bu remi dillerde eğitim yapılıyor. Bunların hiçbiri rejimin çözüm olarak sunduğu mahalli idareler yasasında yok.

Demokratik Özerk Yönetim alanlarına dönük ciddi bir özel savaş var. Valiler hatta Dış İşleri Bakanlığı düzeyinde Arap Aşiretleriyle gizli toplantılar yapılarak, Onlara “QSD ve Özerk Yönetimden çekilin, gelin Suriye ordusu içinde yer alın” deniliyor ve bunu kabul etmemeleri durumunda “hain” ilan edilecekleri, rejim yeniden hâkimiyet sağlandığında bunun bedelinin ödetileceği söyleniyor. Örneğin Dış İşleri Bakanı Velid Muallim sanırım 2020 Mart ayındaydı, Qamişlo’daki Arap aşiretleriyle bir toplantı gerçekleştirip bunları ifade etmişti.

Başta Dêrazor olmak üzere Arap bölgelerinde, yine tüm özerk yönetim alanlarında MİT, IŞİD ve Suriye istihbaratı Muhaberat’ın hücreleri var. Örneğin Dêrazor’da sık sık bu bölgenin Özerk Yönetim yetkilileri suikast ve patlamalarla hedef alınıyor. Arap aşiret lideri, kanaat önderleri suikastlerle hedef alınarak bunları Demokratik Suriye Güçleri’nin hedef aldığı propagandası yapılıyor. Rakka’da benzeri şeyler yapılıyor.

QSD’nin yakaladığı MİT ve Muhaberat hücreleri bunları itiraf ediyor. Bu suikastlerin Muhaberat ve MİT tarafından yapıldığı belgelidir. Tüm bunlar her ne kadar rejimle Türkiye arasında bir düşmanlık da olsa istihbarat ilişkisi olduğunu ve ortak koordine edildiğini düşündürüyor.

- Şam ve Türkiye Özerk Yönetime karşı birlikte mi çalışıyorlar?

Evet, Özerk Yönetim Eş Başkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd ile yaptığım bir röportaj vardı. O da bunu söylüyor. MİT ve Muhabbarat’ın birlikte çalıştığına dair somut bir bilgi yok. Ancak hücrelerini örgütleyiş tarzı, yaptıkları kara propaganda, Özerk Yönetim Yetkililerini, özellikle Arap aşiret reislerini hedef alıp sonra QSD’yi, Özerk Yönetim’i suçlamaya çalışmaları paralel görünüyor. Güvenlik güçlerinin verdikleri bilgilere göre özellikle Dêrazor’da hem MİT hem Muhabbarat IŞİD hücrelerine de sızmış durumdalar, onları da yönlendiriyorlar. Bütün bu bilgilerden yola çıkınca böyle bir soru işareti gelişiyor.

'ÖZERK YÖNETİM VE QSD TEHDİT NEREDEN GELİRSE GELSİN TOPRAKLARINI KORUYACAK'

- Anlattığınız kadarıyla Şam Suriye’de mutlak bir hâkimiyet istiyor. Bu durumda Özerk Yönetim’in Şam’la bir anlaşma sağlayamaması halinde kendisine ait başka bir yol haritası var mı?

Özerk Yönetim hem örgütlenme, hem diplomasi, hem de savunma çalışmalarını sürdürüyor. Projesinde ısrarlı ve gelişebilecek tüm saldırılara karşın savunma tedbirlerini de alıyor. Çözüm konusu da tek başına Şam’ın da elinde değil. Türkiye, İran, Rusya, ABD, vb. birçok aktör var.

Rusya’nın tam net olmayan yaklaşımı da etkil oluyor. DSM ve Halkın İradesi Partisi arasında bir anlaşma imzalandı. Bunu Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov’da destekledi. Lavrov’un Rusya açısından önemi ve anlamı biliniyor. Lavrov’un bu anlaşmanın maddelerini en makul çözüm olduğu şeklinde değerlendirdiği yansıdı. Olumlu bir adım atılmışken Ekim ayında Lavrov’un Amerikalılar (Suriye'nin kuzeyinde) yarı devlet işlevlerine sahip olacak bir Kürt özerkliği kurmaya çalışıyorlar” şeklindeki açıklaması ve bazı Rus yetkililerin yine Kürtleri suçlayan açıklamaları oldu.

Özerk Yönetim tüm taraflarla görüşmelerini sürdürüyor ve Suriye’nin toprak bütünlüğünde ısrar ediyor. Rojava Devrimi’nin başından beri üçüncü yol denildi. Yani iktidarı hedeflemeyen, Suriye’nin demokratikleşmesini, demokratik hakları elde etmeye çalışan bir yaklaşım oldu. Suriye’nin demokratikleşmesi ve birliğinin korunması için en uygun çözüm modeli olarak özerk yönetim projesi geliştirildi ve hayata geçirildi. 2014’te kurulan özerk yönetim süreç içerisindeki tüm saldırılara rağmen ayakta kalmayı başardı ve genişledi. Şimdi de özerk yönetimin tanınması ve bu konuda Şam yönetimiyle bir uzlaşı isteniyor. Bu, ırka veya dine bağlı bir özerklik de değil coğrafik özerklik ama demokratik halkların tanınması. Azınlık hakları değil gerçek demokraside olması gerektiği gibi herkesin kendi kimliği ve haklarıyla eşit vatandaşlar olarak tanınması. Bu çerçevede de Özerk Yönetim kendi çalışmasını sürdürüyor. Hem Kürtler arası ittifak çalışmaları hem de Suriye demokratik muhalefetini ortak ilkelerde birleştirme yada ortak hareket edebilme çalışmaları yürütülüyor.

Bir yandan Türkiye ve KDP birlikte güney Rojava sınırına karakollar kuruyorlar. İHA’ların yönlendirileceği üsler kuruyorlar. Halk KDP’nin bu kuşatmalarına tepki gösteriyor. Buna rağmen Özerk Yönetim hem alanı rahatlatmak hem kendi ilkeleri doğrultusunda hareket edebilmek için Kürtler arası diyalog görüşmelerini destekliyor, rejime yönelik çağrılarını sürdürüyor ama eleştirilerini de yapıyor.

Diğer yandan da direniş hazırlıkları sürdürülüyor çünkü tehditler devam ediyor. Tüm alanlarda İHA’lar dolaşıyor, zaman zaman suikastler yapıyorlar. Eyn İsa, TilRifat, Kobani, TilTêmir, Zirgan hatlarına top atışları yapılıyor. 17 Ekim’de ABD-Türkiye 22 Ekim’de Rusya-Türkiye arasında yapılan ateşkes anlaşmalarına rağmen Türkiye çetelerin saldırılarını hiç durdurmadı. Türkiye konjektürel olarak küçük bir fırsat bulursa yeni bir işgal saldırısı geliştirmek istiyor. Bu doğrultuda savunma tedbirleri alınıyor.

Özerk yönetiminde çatısı altında yer aldığı Demokratik Suriye Meclisi Suriye Ulusal Kongresi hazırlıkları yapıyor. Bu doğrultuda paneller gerçekleştiriyor. DSM özerk yönetim, QSD ve Suriye demokratik muhalefetinden 29’un üzerinde parti ve örgütün, bağımsız şahsiyetlerin bünyesinde yer aldığı siyasi çatı örgütü. Suriyenin toprak bütünlüğünün korunması ve demokratikleşmesi, özerk yönetimin tanınması çerçevesinde çalışmalarını yürütüyor. Cuma günü itibariyle sekizinci panel yapıldı. Suriye Demokratik Meclisi Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed’in de belirttikleri vardı. "Eğer siyasi çözüm olmazsa tek çözüm askeri çözüm oluyor" dedi. Fakat Ahmed bunun bölgeye kazandırmayacağını da belirtti. Rejimin çözüme yanaşmamasından dolayı ABD’sinden Suudi Arabistan’ına, Türkiye’sine ki Türkiye zaten bölgedeki ateşi yangını bu hale getiren ülke, birçok dış güç müdahale etti. Suriye büyük bir yıkım yaşadı. Ama rejim halen demokratikleşerek Suriye’nin parçalanmasını engellemek yerine eski yaklaşımında ısrar ediyor. Bu nedenle özek yönetim yetkilileri de rejimin bu yaklaşımıyla Suriye’ye deki yangın ve yıkımı büyüttüğüne dikkat çekiyorlar.

Bence Suriye’nin bir bütün kalabilmesinin tek şansı Demokratik Özerk Yönetim projesini kabul etmesi, anlaması ve Şam yönetimiyle Demokratik Özerk Yönetim’in uzlaşmasıdır. Aksi taktirde Türkiye zaten işgal ettiği bölgelerde kalıcılaşmak ve yeni alanlar işgal etmek istiyor. Özerk yönetim ve QSD ise hangi taraftan saldırı gelirse gelsin topraklarını koruyacaktır.

'HALKTA KDP'YE ROJAVADA'Kİ KAZANIMLARI EZDİRMEYE ÇALIŞIYOR DÜŞÜNCESİ VE BUNA BAĞLI TEPKİ VAR'

- Az önce KDP ile Türkiye birlikte karakollar yapıyor dediniz. Bu durumda yine de Özerk Yönetim ile KDP veya Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki diğer partiler arasında görüşme veya ilişki var mı?

Bu konuda çok net bir bilgi sahibi değilim. Ama KDP’nin yaklaşımı Kürt ulusal birliğini düşünen bir yaklaşım değil. Daha çok AKP’nin Kürt versiyonu gibi davranıyor. Kendi yönetiminde de Güney Kürdistan’da da antidemokratik. Daha çok KDP yönetiminin çıkarları için hareket ediyor. Bu doğrultuda geçen ay Neçirvan Barzani Güney Kürdistan hükümeti adına bir heyetle Türkiye’ye gitmişti. Heyette sadece KDP vardı. Goran yoktu, ikinci bir güç olan YNK yoktu. Şeffaf olmayan bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmeyi Mevlüt Çavuşoğlu "PKK’ye karşı işbirliği kararı aldık" diye açıkladı. Bunu inkâr ettiler fakat Şengal’e dönük karar alındı.

- Sizce Şangal'e yönelik nasıl bir plan kurguluyorlar?

Şengal halkı özerkliğini istiyor. IŞİD saldırısı sürecinde KDP 16 bin peşmergesini bir talimatla çekmişti. Şengal halkı katliamla yüz yüze bırakılmıştı. 2015 yılından itibaren kurtarıldıktan hemen sonra özerkliği için çalışmalara başlamıştı. Sonrada kendi demokratik özerk yönetimini ilan etti. ABD, KDP Irak üzerinde baskı kurdu. Daha önce ABD’li yetkililer KDP, Türkiye ve Irak’ın Şengal için 3’lü bir mekanizma kurmasını istedi. Irak bunu kabul etmedi. Şimdi Irak ve KDP arasında Şengal anlaşması yapıldı. Türkiye KDP üzerinden bu planın içinde aslında. Oradaki halkın IŞİD’e karşı savaşan kendi savunma güçleri olan YBŞ; YJŞ lağv edilecek ve yeni birlikler oluşturulacak. Şangal’in özerkliği tanınmıyor. Şengal Rojava içinde stratejik bir bölge. Bu plan biraz da Rojava’yı boğma planı olarak düşünüldü. Sınıra karakollar kurma, buradan giden halka yönelik istihbarat çalışmaları, bölgeye gönderdikleri tanklar, peşmergeler halkta da bir kaygı yaratıyor. Ortak bir plan var. Halkın da KDP’ye Rojava’daki kazanımları ezdirmeye çalıştığı düşüncesiyle ciddi bir tepkisi var.

'SALGIN DAHA ÖLDÜRÜCÜ BİR HAL ALIRSA DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİN İMKANLARI YETERSİZ KALIR'

- Suriye’deki cihatçıların Azerbaycan’a destek için gönderildiğine dair bilgiler doğru mu? Sizin bu yönde edindiğiniz bilgiler var mı?

Evet, Türkiye'nin Karabağ’a gönderdiği cihatçılar konusunda farklı kaynaklar farklı farklı rakamlar verse de, iddialar doğru. Bizde sahadŞayız ve kaynaklarımızdan çetelerin gönderildiği bilgilerini alıyoruz. Benim ulaştığım kaynaklar İdlib'den Türkistan İslam Partisi’nin çetelerinden 200 kişilik bir grup Azerbaycan’a gönderilmek üzere Türkiye’ye geçirildiğini belirtmişti. Bu grup ABD’nin, Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Türkiye’nin terör listesinde yer alıyor. Ezaz üzerinden Süleyman Şah çete grubu elemanları gönderildi. Bizim yerel kaynaklardan aldığımız bilgilere göre gönderilenler Hamzat Tugayı’nın çeteleri, Süleyman Şah Grubu ve Sultan Murat Tümeni çeteleri, Semerkant çetesinden bir kısım. Bunların üçü de Türkmen ağırlıklılar ve içlerinde çok sayıda IŞİD’li de var. Edindiğimiz bilgilere göre Libya’ya İdlib, Efrin, Sêrekaniye ve GrêSpî’den çeteler gönderdildi. Karabağ’a ise İdlib ve Afrin’den.

Afrin İnsan Hakları Örgütü’nün aldığı bir bilgiye göre yaklaşık 13 gün önce Hamzat grubundan 200-300 kişilik bir grup Marete’de toplanarak Azerbaycan’a gönderildi.

Burada yeni aldığım özel bir bilgiyi de paylaşayım. Özel kaynaklar geçen hafta Türkiye'nin İdlib’den GrêSpi’ye Cephet El Nusra gruplarının getirildiğini belirtti. Önceki süreçte Sêrekaniye ve GrêSpî’den Libya’ya gönderilen çete gurupları oldu. En fazla da Sultan Murat Tümeni çeteleri gönderildi. Bu nedenle Türkiye işgalindeki Sêrekaniye ve GrêSpî alanlarında işgalcilerin güvenliği açısından bir boşluk oluştu.

Kaynaklar burada Cephet El Nusra ve Sultan Murat çetelerinin komutanları arasında toplantının yapıldığını Cephet El Nusra çetelerinin Sultan Murat üniformalarıyla köylerde ve cephe hattında konumlandırıldığını belirtiyorlar. Ayrıca Sêrekaniye ve GrêSpî’de Karabağ’a gönderilmek üzere yeni çete guruplarının hazırlandığını, bunların gitmesi durumunda İdlib’den alana yeni Nusra Gruplarının gönderileceğini ifade ediyorlar.

KORONA'NIN ETKİLERİ

- Bölgede tüm bu savaş ve krizin ortasında bir de pandemi devam ediyor. Korona salgınınında bölgedeki durum nasıl? Rojava salgından ne kadar etkilendi?

Cuma günü itibariyle Kuzey ve Doğu Suriye’deki vaka sayısı 2739'du ve 90 kişi yaşamını yitirdi. Başından itibaren genel tedbirler alınıyor tabi. İlk vakalar daha çok yaz aylarında görüldü. Kısmi de olsa şu anda bir zorlanma var. Demokratik Özerk Yönetimi’nin imkânları çok gelişkin değil. Korona hastaneleri de yapıldı, buralara bazı solunum cihazları getirildi ama virüs çok daha öldürücü olursa buna karşı savaşılacak yeterlilikte değil bunu belirtmek gerekiyor.

Bir taraftan kuşatma altında bir bölge diğer taraftan Şam rejimi altında yaşamak istemeyen çeşitli bölgelerden buraya gelen 1 milyon mültecide bulunuyor. Sêrekaniye, GrêSpî, Afrin’de Türkiye’nin işgalinden kaçan halk buraya geldi. Büyük çoğunluğu kamplarda kalıyor. Ekonomik durumları kötü ve tüm ihtiyaçlar Özerk Yönetim tarafından karşılanıyor. Sadece Hol kampına dönük kimi yardım kuruluşlarının yardımı var ama onlarda sınırlı. İnsani yardım da gelmiyor. Yarubiye sınır kapısı 2013 yılında YPG güçleri tarafından IŞİD’den özgürleştirildi ama açılmadı. Irak, “Suriye bayrağı olmadığı ve hükümetin elinde olmadığı için açmıyoruz” dedi. 2018-2019’da buradan sadece Dünya Sağlık Örgütü’nün bazı tıbbi malzemelerinin geçirilmesine izin veriliyordu. 2019 Aralık ayında BM Konseyin’de Rusya ve Çin’in vetosuyla kapatıldı. Ekonomik durum çok çok iyi değil. Bu gün bir dolar 2000 Suriye lirasının üzerinde ve şu anda da giderek yükseliyor. Dolar çok yüksek olduğu için ticareti de etkiliyor.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 10162 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:03:15