İran’da 17 Eylül’den beri devam eden gösteriler bütün şehirlerde kayda geçse de Kürdistan özel olarak gözetim altında. Öfkenin kaynağı da muhatabı da bölgeye aynı pencereden bakıyor. Ölümüyle sokakları alevlendiren 22 yaşındaki Mahsa ‘Jina’ Emini’nin Saqız ilçesinden bir Kürt olması; Farslar, Azeriler, Beluclar ve Araplar dahil farklı etnik gruplardan İranlıların “Jin, Jiyan, Azadi” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganını benimsemesi; bunların ötesinde bağımsızlık ya da özerklik talepleriyle siyasal bir hafızaya sahip olması Kürdistan’ın öne çıkmasında üç sebep.
1847’de Bedirhan Bey isyanı, 1880’de Şeyh Ubeydullah isyanı, 1918’de İsmail Simko isyanı, 1946’da Mahabad Cumhuriyeti, 1979-1984’de özerklik isyanı tarihsel hafızayı canlı tutan birer kilometre taşı. Fakat rejim de Kürt bağını kurarak ayrılıkçı bir görüntü yerleştirmek istiyor.
İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, "Bu isyan, sabıkası berbat ayrılıkçı KOMELA,KDP-İ ve PJAK örgütlerince tertip edilmiştir" dedi. İran Dışişleri Sözcüsü Nasır Kenani de olaylardan “ulusal güvenliği tehdit eden ayrılıkçı terörist grupları” sorumlu tuttu. Valiler de aynı şeyi tekrarlıyor.
Gösterilerin örgütsüz ve lidersiz olduğu, kendiliğinden tetiklendiği, kadın, genç ve çocukların öne çıktığı ve bütün bölgeleri sardığı düşünüldüğünde rejim, orantısız olarak Kürt partilere kredi çıkıyor. Bu ileri düzeyde şiddete meşruiyet kazandırmak için zemin hazırlığı olarak da görülebilir.
Gazeteci Fehim Taştekin’in Gazete Duvar’da yer alan PJAK’ın ikilemi, Doğu Kürdistan ve İran’da yaşanan gelişmelerin, Rojava Senaryosuna evirileceğini mi yoksa; 1979 ‘da İran’da yaşana Şah’ın devrilme sürecine doğru mu şekilleneceğini anlattığı yazısından öne çıkan başlıklar şöyle;
PJAK’IN İkilemi
PJAK ise 2003’teki kuruluşundan bugüne Güney Azerbaycan ve Kürdistan’ın yanı sıra Kirmanşah ve İlam vilayetlerinde de örgütlenip dinamik bir ağ kurmayı başardı. PJAK’ın Kuzey Horasan Vilayeti’nde aktif olduğu söyleniyor. 1979-1984’teki olaylarda Kirmanşah ve İlam’ın Kürtleri mezhepsel saiklerle Kürt davasına biganeydi. Ancak Şii ve Yarsan/Ehl-i Hak Kürtler arasında örgütlenmeyi başaran PJAK oldu. PJAK’ın Horasan, Gilan ve Kazvin’de de örgütlendiği belirtiliyor. PKK’nin kayıplar listesi üzerinde yapılan araştırmalara bakılırsa İran’dan örgüte katılım oranı yüzde 10 civarında.
PKK’nin 2011’de Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak İran’la ‘zımnen ateşkes’ yapması nedeniyle PJAK eylemsizlik dönemine geçti. Hemen öncesinde İran, PJAK kamplarını bombalamıştı. Ateşkes hali PJAK’ın İran devletine çalıştığı suçlamasına dayanak olageldi. Rakip Kürt partilerin elindeki en önemli koz bu. Bu algıyla İran’ın PKK’yi Türkiye’ye karşı kullandığı suçlaması birbirini besliyor. Ayrıca PJAK öteki Kürt partilere nefes aldırmamakla suçlanıyor, Suriye’de olduğu gibi.
Sadece İKDP-KOMALA-PAK çizgisindeki Kürtler değil İran’ın geri kalanında da PJAK’ın ‘harici’ bir güç olduğu algısı bu hareketin önünde bir bariyer olarak duruyor. Bugün “Jin, Jiyan, Azadi” sloganının Farsça, Arapça ve Azerice olarak yankılanıyor olması bu algıyı yıkacak önemli bir fırsat olarak görülüyor. Ancak PKK’yi ateşkese iten koşullar hâlâ geçerli olduğundan PJAK da bir ikilem içinde: Bir taraftan tarihi fırsatı kaçırmak istemiyor. Ki aksi bir tavır rejime çalıştığı algısını güçlendirebilir. Beri taraftan İran’a cephe açmanın Irak ve Suriye’de de karşılığı olacağından Tahran’a da başka bir görüntü vermek zorunda.
İran’la köprülerin yıkılıp yıkılmadığı sorusu muallakta kalsa da PJAK bir deklarasyonla kendini ortaya koydu. Milliyetçi, mezhepçi ve merkeziyetçi anlayıştan uzak durulması ve ‘öz yönetim’ esasına dayalı bir mücadele yürütülmesi çağrısı yaptı. Mezhebi paydaşlıkla Kürt ulusal davasına uzak duran Loristan, İlam ve Kirmenşan’taki Kürtleri de direnişe davet etti. Bir de PJAK tüm Kürdistani güçlerin alacağı yeni bir karara dek Mahabad Cumhuriyeti’nin bayrağını ulusal bayrak ilan etti. Bu da tartışma çıkardı; PJAK tarihsel mirası gasp etmeye kalkışmakla suçlandı.
Rojava senaryosu mu 1979’un tekrarı mı ?
Konuştuğumuz Kürt kaynaklar bütün Kürt partilerin silahlı isyan dahil bütün seçeneklere göre hazırlık yaptığını söylüyor. PKK tarafında Suriye’de olduğu gibi siyasi-askeri boşluk olursa bunu dolduracak şekilde hazırlıklı olma ihtiyacından söz ediliyor. KOMELA ve KDP-İ’nin de İran içinde dağlık bölgelerdeki kampları aktif hale getirdiği öne sürülüyor. Ama hiçbir parti güvenlik güçleri, karakol ve valiliklere yönelik şiddet eylemleriyle kendilerinin ilişkilendirilmesini istemiyor. Bu eylemlerin potansiyel failleri olsalar da.
Kürdistan’da isyanın silahlı sürece dönüşmesi ihtimali konuşulurken İKDP lideri Mustafa Hicri Kürtlere şiddetten uzak durmaları ve gösterilerin barışçıl olarak sürdürülmesi çağrısı yaptı.
Burada bir kaygı bir de korku var. Partiler arasında paylaşılan ortak endişe şiddetle en kolay mahkum edilecek kesimin Kürtler olması. Rejim peşinen olayları Kürt ayrılıkçılığına bağladığından bu kozu vermek ölümcül olabilir. Silahların devreye girdiği yerde bundan yararlanacak olan, şiddeti tekelinde bulunduran müesses nizamdır. Ve İran güç kullanma seçeneklerinin tamamını devreye sokmuş değil. Karşı şiddet rejime Olağanüstü Hal ilan ederek Devrim Muhafızları ve düzenli orduyu bütün ağır silahlarıyla sokaklara dökme imkanı verebilir.
İşin korku tarafına gelince; gösterilerin kolayca sönümlenemeyeceği anlaşılınca İran’ın yaptığı ilk şey, Irak Kürdistan’ındaki kampları bombalamak oldu. Devrim Muhafızları 24 Eylül’de rejim düşmanı örgütlere yönelik operasyon başlatıldığını duyurmuş, ertesi gün kitleleri silahlandırmak üzere İran’a sızan teröristlerin yakalandığını öne sürmüş, 28 Eylül’de de Erbil’in Koye, Süleymaniye’nin Kaladize ve Kerkük’ün Pirde ilçelerinde bazı karargah ve kampları bombalamıştı. Hedefte İKDP, KOMALA ve PAK vardı. 73 balistik füze ve insansız hava araçlarının kullanıldığı saldırılarda 16 kişi öldü. Bu operasyon sırasında Kandil taraflarındaki kampların vurulmaması, rakip partilerin gözünde PJAK’ın İran’la işbirliğinin yeni bir kanıtıydı. Gerçi İran yeri gelince PJAK’a vurmazlık da etmiyor.
Bombardımanın ötesinde Kürdistan Yönetimi temsilcileri Tahran’a çağrılarak bu örgütlerin sınırlardan uzaklaştırılıp Süleymaniye’de bir kampta toplanması istendi. “Devrim Muhafızları’nın münafık ve ayrılıkçı teröristleri uzaklaştıramaması halinde Kürdistan’a doğrudan müdahale edeceği” mesajı verildi. Bunun üzerine Barzani yönetimi himayesindeki örgütleri baskı altına aldı. İranlı partilerin silahlı çatışmalardan uzak duracaklarına dair açıklaması bunun sonucu.
Genelkurmay Başkanı General Muhammed Bakıri 15 Ekim’de operasyonla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Bu gruplar, Amerika ve diğer düşmanların yardımıyla Irak Kürdistan’ında yuvalandılar. Ancak son yıllarda bunların merkezleri güvenliğimize karşı bir üsse dönüştü... Kürdistan yetkililerine dedik ki: İki yol var ya bunlar silah bırakır ve birer sivil örgüte dönüşür yahut Kürdistan Yönetimi bu terörist grupları bölgeden çıkartır. 3 bin silahlı militanın sınırımızın dibinde bomba yapmasına hiçbir şekilde tahammül gösterilemez. Gerekeni yaparız.”
İran bu örgütlerin askeri varlığını 3 bin olarak verse de gerçek bunun üçte birini geçmeyebilir. PJAK ayrı tabii.
Bugün Kürt partiler gerçekten de olası türbülansta boşluğu doldurabilirler mi? Rojava senaryosu ciddiye alınabilir mi? Her şeyden önce Suriye’deki gibi bir çekilme, boşluk ya da silahlı çatışma hali yok. İkincisi Kürtler bugün de yekpare değil.
İKDP, çoğu KOMALA grubu ve PAK’ın kırmızı çizgisi PJAK. Bunlar PKK’yi İran’da görmek istemiyor. İran’ın güç gösterisi ise şimdilik sınırlı. 2019’da kullandığı şiddetin daha azıyla gösterilerin sönümlenmesini bekliyor. Bunun nedeni kadınlar, gençler ve çocukların işin içinde olması. Daha fazla güç kullanımının sessiz kitleleri sokağa çekebileceği, sistemin güvenlik şemsiyesinde çatlaklara yol açabileceği ya da dışardan müdahalelerle her şeyin kontrolden çıkabileceği kaygısı var. Ancak kimsenin gözardı etmediği bir şey daha var: Sistem açısından tehlike büyürse Olağanüstü Hal ilan edip yıkıcı bir güç kullanabilir. İran henüz bu noktada değil.
'Bijî Kürdistan’la ters düşen ‘jin jiyan azadi’
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi 8 Temmuz’da Sine’yi ziyaret ettiğinde “Kürdistan’ın kadın ve erkeklerinin ürettiği kültür ve sanat eserleri buranın zenginliğinin bir parçası. Bijî Kürdistan” demişti. Selefi Hasan Ruhani de 2015’te yine Sine’de sözünü “Bijî Kürdistan” diye bağlamıştı. Öfkenin muhataplarının dilinde “Bijî Kürdistan”, sokaklarda “Jin, Jiyan, Azadi”. İran’ın ezber bozan tarafı da bu.
İran bu krizden nasıl çıkacak? Rejim yaratıcı bir esneklik sergileyebilecek mi? Yoksa körü körüne güç kullanarak Suriyelileşme senaryosuna mı sürüklenecek?