Rûdaw’a konuşan HEZKURD Koordinatörü Fevzi Bulgan, HEZKURD olarak Kürtçe’nin yasal güvenceye alınarak eğitim dili olması için Birleşmiş Milletler ve UNESCO’ya başvurduklarını söyledi.
HEZKURD Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Dere, bugün Kürtçe’nin yasal güvenceye alınarak eğitim dili olması için Cenevre’deki Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilciliği ve UNESCO Temsilciliğine başvurdu.
Aydın Dere, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’te kurulmasından bu yana ilk kez Kürtçe için BM’ye başvuru yapıldı. BM’nin Kürtçe için Türkiye’ye karşı adım atmasını bekliyoruz. Uzun soluklu bir süreç olacak ama sonuç almak için süreci takip edeceğiz” dedi.
BM nezdinde girişimlerde bulunmaları için farklı devletlerden destek alacaklarını belirten Dere, sonuç almanın çabalarına bağlı olduğunu ifade etti.
Kürtlerin bugüne kadar diplomasi kanallarını kullanmadığını kaydeden Dere, “Kürtlerin uluslararası kurumlarla iletişiminde eksiklikler var. BM’nin 14. Ve 46. Maddelerinde yerli halkarın kendi ana dillerinde eğitim alma hakkına sahip olduğu belirtiliyor. Diğer Kürt kurumlarıyla ortak çalışarak bu süreci yürütebiliriz. Sonuç elde etmek bizim çabalarımıza bağlı olacak. 30 milyon insanın dilinde eğitim almaması bir soykırım dayatmasıdır” ifadelerini kullandı.
Dere, BM ve UNESCO’nun başvurularına yanıt vereceğini ama biraz zaman alacağını kaydetti.
Kürt dilinin Türkiye’nin bilinçli ve programlı asimilasyon politikası nedeniyle tehlike altında olduğu belirtilen başvuru dilekçesinde, şu ifadeler yer aldı:
“UNESCO; eğitim, kültür, tarihi mirası ve insanlık değerlerini savunan uluslararası bir kurumdur. UNESCO, demokratik yaşamı, özgürlükleri ve hukukun üstünlüğünü amaç edinerek, dünya barışı ve insanlık için önemli bir misyon üstlenmiştir.
Bizler, Türkiye'de yaşayan ve nüfusu yaklaşık olarak 25 milyonu bulan Kürdler'in, Anadili olan Kürdçe, ne yazık ki resmi olarak hâlâ tanınmamakta ve okullarda Kürdçe'ye dönük anadilde eğitim, devlet engeli yüzünden verilmemektedir. Geçmişi binlerce yıla dayanan ve insanlık ailesinin kadim bir parçası olan Kürd Dili, Türkiye Cumhuriyeti'nin bilinci ve programlı olarak uyguladığı asimilasyon politikası yüzünden, ciddi bir asimlasyon tehlikesi altındadır.
Yüzyıllarca süregelen kültürel, coğrafik, ekonomik ve tarihi etkileşimler sonucu oluşan anadiller, her halk için manevi, maddi ve varoluşsal değer taşır. Dil aynı zamanda bir milleti millet yapan temel unsurdur. Bu anlamda, bizler Kürd Milleti olarak her millet gibi bu maddi ve manevi mirasımızı korumak ve geliştirmek istiyoruz.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, kurulurken Kürd Ulusu'nu inkar etmiş ve anadilini yasaklamıştır. Bunu kabul etmeyen Kürd Ulusu, tarihin belli dönemlerinde toplumsal refleksler biçiminde haklı tepkisini göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti ise, ne yazık ki Kurdlere katliamlar, sürgün ve ölümler, planlı ve bilinçli asimlasyon politikası ile karşılık vermiştir. Tüm bu baskılara rağmen Kürd Ulusu asimile olmayıp anadilini ve kültürünü koruyabilmiş ve bu güne taşımıştır. Fakat gelinen aşamada, sürdürülen asimlasyon politikası yüzünden, kültürel soykırım tehlikesi devreye girmiş ve asimlasyon gerçeği ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Gelinen aşamada haklı bir refleksle, sivil ve meşru bir hak inisiyatifi olan ve Kürd Ulusu adına anadil hakkı üzerine çalışmalar yapan Hereketa Zimanê Kurdî (HEZKURD) adında bir oluşum kurulmuştur. HEZKURD, şiddetin her türlüsüne amasız ve şartsız karşıdır. Sadece demokrasiyi esas alan, uygar Avrupa'nın medeniyet ölçülerini referans olarak gören gençlerden, sivil insanlardan, insan hakları aktivistlerinden, akademisyen ve işçilerden, kısacası toplumun her kesiminden oluşan demokratik ve yasal bir kurumdur. Amacı ise demokratik ve barışçıl yöntemlerle, Kürd Dili'nin Türkiye'de anayasal güvenceye alınmasını ve eğitim dili olmasını sağlamaktır.
Bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler'in (BM) 1999 yılında 21 Şubat'ı Dünya Anadil Günü olarak ilan etmesi yasaklı veya baskı altında olan dillerin özgürlüğü için hayati ve tarihsel önemdedir. Kanada'da yaşayan Bengalli Rafiqul İslam, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a 9 Ocak 1998'de bir mektup göndererek 21 Şubat'ın Uluslararası Anadil Günü ilan edilmesini talep etmesi ile UNESCO 1999 yılında 21 Şubat'ı Uluslararası Anadil Günü ilan etti. 21 Şubat 2000'den bu yana dünya çapında kabul görerek kutlanıyor. Kürd Ulusu olarak bizlerde de Birleşmiş Milletlerin aldığı bu kararı saygı ile karşılıyor ve tanıyoruz. Birleşmiş Milletler beyannamesinde, Bangladeş Dil Hareketi'ne saygı vurgulanmıştı.
Ayrıca, Birleşmiş Milletlerin Anadi Günü için yayınladığı deklarasyonda ‘Anadillerin yayılmasını teşvik etmeye yönelik tüm girişimler yalnızca dilsel çeşitliliği ve çok dilli eğitimi teşvik etmek için değil, aynı zamanda tüm dünyadaki dilsel, kültürel geleneklere yönelik farkındalık ve bilinç geliştirmeyi sağlar. Anlayış, hoşgörü ve diyaloga dayanan dayanışmaya ilham vermeye hizmet eder.’ deniliyor. Bizler bu beyana tam bağlılık taahhüdünde bulunuyoruz. Ama aynı zamanda bu duyarlılığın Kürd Ulusu'nun yasaklı kadim dili için de gösterilmesini talep ediyoruz.
Bunun için sizden Türkiye Cumhuriyeti devletine, kamuoyuna açık biçimde Kürd Dili'nin yasal güvenceye alınması ve eğitim dili olmasının sağlaması için çağrıda bulunuyoruz.
Bunun için sizden Türkiye Cumhuriyeti devletinin imzaladığı Yerli Halkların Hakkı 46. Maddesinin Türkiye tarafından uygulanmasıdır. Ayrıca Yerli Halkların Hakkı maddelerinden 14. Maddesi gereğince ‘Yerli halklar kendi eğitim ve öğretim kültürlerine uygun bir şekilde kendi dillerinde eğitim veren eğitim sistemleri ve kurumlarını kurma ve kontrol etme hakkına sahiptir.’ deniliyor. Bu anlamda Kürd halkının istemi Türkiye Devleti Cumhuriyeti’nin bu yasalara riayet etmesidir. Birleşmiş Milletler (UNESCO) bu maddeler gereğince kamuoyuna açık biçimde Kürd Dili'nin yasal güvenceye alınması ve eğitim dili olmasının sağlaması için Birleşmiş Milletlerin söz konusu bu maddeleri uygulamasını talep ediyoruz.”