Yüzüncü Yıl Üniversitesi tarafından Ticaret ve Sanayi Odası Tuşba Salonu\'nda düzenlenen \"Kürt Edebiyatının Gelişiminde Medreselerin Rolü\" panelinde konuşan Yıldırım, Hz. Muhammed (s.a.v) zamanında ilk Kürt sahabi olan Caban ve oğlu Meymun\'un \"El-Kurdi\" olarak anıldığını ve böylece \"Kürt\" kavramının İslam\'ın ilk döneminde mevcut haliyle kullanıldığını belirtti.
Erken İslam dönemine ait Arapça yazılmış eserlerde Kürtleri karşılamak üzere \"Kürd\" ve onun çoğulu \"ekrad\" isimlerinin kullanıldığını ifade eden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
\"Son Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer zamanına kadar Kürtlerin, İran ve Irak arasında oturdukları yerleşim birimlerine, \'dağlık bölge\' anlamında Arapça \'Cibal\', Farsça ise \'Kuhistan\' denilirdi. Kazvinli Hamdullah Mustevfi\'nin \'Nuzhetu\'l-Kulub\' adlı Farsça kitabında, resmi manada ilk kez Sultan Sencer\'in bu bölgeyi \'Kürdistan\' olarak adlandırdığını ve bu bölgenin kapsamına 16 şehri dahil ettiğini yazar. Kürdistan ismi Selçuklulardan sonra Osmanlılar tarafından benimsenip geliştirilmiş ve sınırları her seferinde az çok değişmek üzere, değişik süreçlerde 15 kez bu isimlerle eyaletler kurulmuştur. Verilen bu bilgilere göre İslam tarihinde üniter yapı içinde ilk \'Kürdistanlar Türkler tarafından kurulmuştur.\"
\"Ehmedi Xani Müslüman dört halkın dilini kardeş ilan etmişti\"
Kürtlerin İslamlaşma sürecinin Hz. Ömer zamanındaki fetih hareketiyle kitlesel mahiyet kazandığını ve dört halife döneminde bu sürecin tamamlandığını ifade eden Yıldırım, Kürtler\'in Müslüman olduktan sonra kendilerini İslam\'a feda ettiklerini bildirdi.
Yıldırım, şöyle konuştu:
\"Sultan Selahaddin Kudüs\'ü fethettikten sonra kılınan ilk cuma namazında dönemin kadısı Fadıl, okuduğu hutbeye, \'İslam dinini yiğit bir Kürt ile aziz kılan Allah\'a hamd olsun\' cümlesiyle başlamıştır. Kürtler başlangıçtan günümüze kadar Türkleri, Arapları ve Farsları kardeşleri gibi bildiler, uzun bir süre anadillerini bir tarafa bırakıp bu milletlerin dilleriyle konuştular. Eserlerinin çoğunu bu milletlerin dilleri ile yazdılar. Müşterek düşmanlarına karşı yanyana savaşıp binlerce şehit verdiler.\"
Bütün eserlerini Kürtçe yazan Ehmede Xani\'nin bir mülemmanın her bendinin ilk dizesini Arapça, ikinci dizesini Farsça, üçüncü dizesini Türkçe, dördüncü dizesini de Kürtçe yazarak Ortadoğu\'nun bu dört Müslüman halkının dillerini kardeş ilan ettiğini belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
\"Xani 300 sene önce meşhur eseri Mem ü Zin\'de, ısrarla şunu söylüyordu: \'Ey Sultanlar! Sizin Kürt diline \'sikke\' yani onay ve resmiyet mührünü vurmanız gerekir, aksi takdirde bu dilin hiçbir revacı olmaz ve piyasası kesat olur\' demiştir. Maalesef Xani Kürt diline bu mührün vurulduğunu görmeden gözleri açık gitti. Şeyh Abdusselam Barzani Kürt dilinin eğitimde kullanılması ve bazı hakların verilmesi için İttihat ve Terakkicilerle \'Duhok Vesikası\' adıyla bir vesika sundu. Malesef bu vesika onun idam edilmesine neden oldu ve gözleri açık olarak Ehmede Xani\'nin yanına gitti. Said-i Nursi Medresetü\'z-Zehra adlı üniversiteyi kurmak istedi. Fakat bu önemli projeyi gündeme getiren Nursi malesef \'delilikle\' suçlanıp zindana atıldı. Deli raporu verilmesi için de yanına bir doktor gönderildi. Said Nursi ile görüşen doktor bunun bir tuzak olduğunu anlar ve şu ilginç cümleyi kullanır, \'Eğer Said de deli ise memlekette akıllı kimse yoktur\'. Maalesef Said Nursi de projesini hayata geçirmedi. Oysa söyledikleri ciddiye alınsaydı belki de biz bugün yaşadığımız problemlerin bir çoğunu yaşamayacaktık.\"