Bu yıl 10’uncu kez izleyicisiyle buluşan Londra Kürt Film Festivali (LKKF), 13-22 Nisan 2018 tarihleri arasında gerçekleşecek. Londra’da üç farklı mekanda gösterime giren festival filmlerine, Vue Cinema, Rio Cinema ve Soas University of London salonları evsahipliği yapacak.
LKFF, Ortadoğu’da yürütülen savaş ortamında, zorlu koşullara rağmen çekilen filmleri izleyiciyle buluşturarak önemli ve güç bir işi başarıyor. Resmi tarihi baz almadan çekilen bu filmler tarihe not düşmek açısından önemli.
Festivalin organizatörlerinden Ferhan Sterk’le bu yıl düzenlenen festivalin kapsamı ve içeriği hakkında konuştuk. Yoğun ve yorucu bir tempoda tamamen gönüllü çalışmayla ortaya çıkan festival, 10 uzun metraj, 14 belgesel ve 18 kısa olmak üzere toplam 42 filmi izleyicisiyle buluşturuyor. Festival Yılmaz Güney belgeseli ile açılışını yapıyor. Hüseyin Tabak imzasını taşıyan Çirkin Kral Efsanesi / The Legend of the Ugly King prömiyerini 13 Nisan 2018 Cuma günü Vue Cinema’sında yapacak.
Mehmet Aksoy Adına Ödül
Mehmet Aksoy adına düzenlenen 1’inci Mehmet Aksoy En İyi Belgesel Film Ödülleri bu yıl ilk kez sahiplerini bulacak. Kürt Film Festivali’nin bulunduğu noktaya gelmesinde büyük emeği geçen Aksoy, geçen Haziran ayında gittiği Rakka’da burada savaşçıların hikayelerini belgeselleştirmeye çalışmış, Eylül 2017’de Rakka’da IŞİD saldırısı sonucu yaşamını yitirmişti. Festival izleyicisi, “Mehmet’in Arkadaşları” tarafından tamamlanan belgeseli izleme şansı bulacaklar. Kürdistan Bellek Programı kapsamında, Yezidi soykırımını anlatan Gwynne Roberts imzalı Yedizi Kız IŞİD’e Karşı / Yazidi Girl Vs ISIS izlenmeyi hak eden yapımlardan biri olarak gösteriliyor.
Sözü Festival organizatörlerinden Ferhan Sterk’e bırakalım.
Bu yıl 10.’sunu izleyeceğimiz Londra Kürt Filmleri Festivali ilk kez ne zaman izleyicisiyle buluştu?
Londra Kürt Film Festivali (LKFF), 2001 yılında ilk defa seyircisiyle buluştu. Yani LKFF şu an 17 yaşında ve 10. Festivali organize ediyor. Festival, Kürt sinemasındaki gelişime paralel bir seyirde pratiğe geçiyor. Yani ortaya çıkan ürüne göre festival gerçekleşiyor. Ancak son 5 yıldır Kürt sinemasında sürekli devam eden bir gelişim söz konusu. Hemen hemen her yıl bir festival yapmak mümkün.
Festival için kaç film başvurdu, gösterilecek filmleri nasıl belirlediniz?
Bu yıl toplamda 363 film başvurusu aldık. İran, Irak, Türkiye ve Suriye başta olmak üzere hemen hemen dünyanın her yerinden başvuru oldu. Hindistan’dan Rusya’ya, Yeni Zelanda’dan İsveç’e kadar her yerden Kürtler ile ilgili ya da bir Kürt yönetmenin çektiği Kısa, Belgesel, Animasyon ve Uzun Metraj kategorilerinden filmler ulaştı elimize. İran Kürdistanı’ndan gelen Kısa filmlerin ağırlıkta olduğu görülüyor. Bunlar arasında inanılmaz etkileyici hikayeler var. Kürdistan’ın bu bölgesinden gelen filmlerde, sanatsal estetiğin yanı sıra, edebi derinlik ile seyirciyi şaşırtan filmler görmek mümkün olacak.
Filmlerdeki coğrafi çeşitlilik nasıl?
Filmlerini gönderen hiçbir Doğu Kürdistanlı yönetmenin başka bir ülkeye seyahat etmesi, mevcut rejim baskısından dolayı pek mümkün değil malesef. Suriye Kürdistan’ı, Rojava hakkında yapılmış belgeseller ise daha çok batıdan giden Kürt ya da yabancı belgeselciler sayesinde yapılmış. Bunlar arasında; Radyo Kobani, Binxet ve Yezidi Kız Işid'e Karşı belgeselleri batıda yaşayan yönetmenler tarafından çekilmis. Genel olarak Kürt sinemasının Diaspora eksenli bir gelişim seyri yakaladığı da görülüyor. Örneğin festivalin açılış filminin (Çirkin Kral Efsanesi) yönetmeni Hüseyin Tabak, Almanya’da yaşıyor. Bir çok filme yapımcılık yapmış Mehmet Aktaş yine Almanya’dan. Mano Khalil, Isviçre’den. Rojda Sekersoz, İsveç’den. Bunun tabii en önemli nedeni sosyo-ekonomik koşullar. Elinde bir çok senaryosu için ya da çekilmiş filmini bitirmek için fon arayışında olan bir çok yönetmen arkadaş tanıyorum. Belki çok yakın bir zamanda değil ancak orta vade de Kürt sinemasının dünya sinema literatüründe kendisine yakışır bir pozisyon alacağına inanıyorum.
Festivalin açılış gala filmi Yılmaz Güney belgeseli. İzleyici Yılmaz Güney’le ilgili neler bulacak filmde?
Hüseyin Tabak, Yılmaz Güney’in sinema tarihindeki pozisyonu daha meşru bir düzleme yerleştiriyor bu belgesel film sayesinde. Kendi sinema yolculuğunda, Yılmaz Güney ile kesişen paydaları irdeleyip onun sinema kişiliğinin yanı sıra özel hayatının bilinmeyenlerini de ortaya çıkarıyor. Bence şu ana kadar Yılmaz Güney hakkında çekilmiş ‘en iyi belgesel’ unvanını hak ediyor.
Mehmet Aksoy belgeseli hakkında biraz ayrıntı verir misin? Film nasıl tamamladı, izleyiciyi ne bekliyor?
Mehmet Askoy, Londra’da yetişmiş Britanyalı bir Kürt sinemacı. Yönetmen, aktör kimliklerinin yanı sıra editör, politik aktivist roller ile de Londra’da yaşayan Kürt toplumu arasında çok iyi tanınan bir arkadaşımızdı. Mehmet film yönetmenliği üzerine master’ını Goldsmithe Üniversitesi’nde tamamlayıp sinemaya daha aktif katılmak istiyordu ancak Kürdistan’da yaşanılan dram ve savaş kendi dünyasından başka bir hayal kurmasına izin vermiyordu. Mehmet üç kısa ve bir tane de bitiremediği uzun metrajlı film çekti. Bundan başka bir çok senaryo çalışması da oldu. Mehmet Rojava’da yaşanılan savaşın dünyaya yeteri kadar tanıtılmadığından dert yanıp bunun için bir şeyler yapılması gerektiğini söylerdi. Haziran 2017’de Rojava’ya gidip hem belgesel çalışmasına başlayıp hem de orada yaşanılan realiteyi dünyaya taşırmaya çalışıyordu. Talihsiz bir şekilde Eylül’ün 26’sında IŞİD örgütü tarafından yapılan bir saldırı esnasında hayatını kaybetti. Bizler, Mehmet’in sinema ve politika arasında kurduğu diyaloğun daha kurumsal bir otoriteye büründürülmesi için onun adına En İyi Belgeselci Ödülü veriyoruz. Mehmet hiç belgesel çekmemişti ancak hayatının en güzel ilk belgeselini çekmek için bir adım atmıştı. Kürtlerin yaşadığı siyasi zorluklar ve savaş ortamı göz önünde bulundurulduğunda ‘ideal bir belgeselci nasıl olmalıdır’ sorusuna en iyi cevaptır Mehmet Aksoy. Bizler ‘Mehmet’in arkadaşları’ olarak, onun anısına böyle bir belgesel ödülü vermeye karar verdik. Festivalimize başvurmuş yaklaşık 5 belgesel bu yarışma dalında jüri üyelerimiz tarafından değerlendirmeye tabii tutulacaklar. Bu festival ayrıca Mehmet Aksoy’un 2010 yılında başlayıp ancak bitiremediği Bein’ G / G olmak filmini de değerli yönetmen arkadaşımız Haco Cheko’nun montajıyla, ham haliyle ilk defa izleyicinin karşısına sunuyoruz. Film, Londra’da uyuşturucu çetesine bulaşmış bir gencin hayat hikayesini konu ediniyor.
Festival’e ilgi nasıl olacak sizce, kaç kişiye ulaşacak hedeflediğiniz bir sayı var mı?
LKFF’nin izleyici kitlesinin özellikle Kürt olmayan diğer yabancı halklardan olacağını tahmin ediyoruz. Kürtlerin sinemasının ne olduğunu, nasıl hikayeler anlatıldığını görmek için LKFF’yi takip etmek de fayda var. Biz hiçbir zaman matematiksel bir hesap yapmadık ancak seansların bir çoğunda bilet bulmak zorlaşıyor. Bu yılki festivalde 42 film üç ayrı mekanda gösterilecek ve yaklaşık 3 binin üzerinde bilet satışa sunulacak. Daha fazla bilgi için http://lkff.co.uk adresine bakılabilir,
Festival’de öne çıkan filmler neler olacak?
Festival’in öne çıkan filmleri arasında Ender Özkahraman’a ait Çirkin Ördek Yavrusu / Ugly Duckling, Kazım Öz imzalı Zer ve Hüseyin Hassan’ın Reşeba / The Dark Wind’i gösteriliyor. Mehmet Salih Demir’in Cano ve Ali Kemal Çınar’ın Genco’su, özgün tarzları ve anlatıları adından söz edilen filmler arasında. Dil Leyla, Radyo Kobani ve Meryem ise güçlü anlatım diline sahip belgesel film olarak festivalin öne çıkanları arasında adından söz ettiriyor.