Kürtlerin yaşadıkları acıları albümüne taşıyan Ariç, “Bu acılar arkasında biz Kürtler için güzel bir geleceğinin saklı olduğunu da biliyorum” dedi. Ariç’in albümü Pel Records etiketiyle çıktı. Sanatsal çalışmaları nedeniyle uygulanan baskılar üzerine Türkiye’den 1981’de ayrılmak zorunda kalan Ariç, kısa zamanda Türkiye’ye dönmek istediğini ifade etti. Evrensel muhabiri Şerif KARATAŞ’ın, Sanatçı Nizamettin Ariç ile telefonda yaptığı röportaj.
Êş Kürtlerin acılarına dair bir albüm. Neler söylemek istersiniz?
Êşle ilgili yazdığım yazıda da bundan bahsettim. Bu şarkıları yaparken bir baktım ki, son 4-5 yıldır sadece êş acılar üzerine besteler yapmışım. Bu da beni ürküttü, hoş olmayan bir durum bizim için. Ben bu acılar arkasında da biz Kürtler için güzel bir geleceğin saklı olduğunu da biliyorum. Onu düşünerek yaptım. Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Kadınlarımız 10 dolara 20 dolara pazarlarda satılıyor. Bunlar çok büyük acılar. O yüzden tabii ki benim yaptığım parçalar, yaşadığımız acıların ufak bir bölümü. Aslında bu acılar üzerine çok büyük ağıtlar yapılabilir. Şimdilik bunlar oldu.
Albümünüze dair nasıl bir tepki geldi?
Albüm çok yeni. Yeterince dağıtılmadı. İnsan yazıyor, “Mamoste albümü nerede bulabiliriz, sadece Türkiye’de mi satılıyor?” diye soruyorlar. Albümle ilgili 3-4 yeni video klip var. Önümüzdeki günlerde çıkacak. Günümüzde albümleri video klipsiz de tanımak zor. Reaksiyonlar önümüzdeki günlerde daha belli olacak.
Albümde Rojava’ya ithaf edilen 3 şarkı var. Rojava’da, Kobanê direnişi ve zaferi yaşandı. Rojava’daki durumu nasıl görüyorsunuz?
Batı Kürdistan biz Kürtler için çok önemli bir yer. Türkiye’den çıktıktan sonra 7-8 ay orada yaşadım. Oradaki Kürtlerin sadece Kürtlere değil, Türkiye’den kaçmak zorunda kalan yüzlerce, binlerce Türk solundan insana da kapılarını açıp yardımcı olduğunu bir fiil yaşamış ve görmüş biriyim. 30 senelik savaşta orada 10 bine yakın insan ülkelerinin özgürlüğü için şehit düşmüş durumda. Onların bütün Kürdistan’a verdikleri katkı çok büyük. Ben onlar için ne kadar şarkı yapsam azdır.
IŞİD’in Batı Kürdistan’a saldırısı çok derinden yaralamıştır bizleri. Kobanê’nin düşmesi, Serekaniye’yi istila etmeye çalışıyorlar. Orada çok anlamlı bir direniş var. Kürtler, Ermeniler, Asuriler birlikte şehri savunmaya çalışıyorlar. Batı bir yandan yardımcı olurken, diğer yandan da taş üstüne taş bırakmadı. Diyorsun ki bu ne biçim yardım. Bu insanların eninde sonunda dönmesi lazım. Bu insanların her şeyini ortadan kaldırırsan, o zaman bir problem var...
Êzidîlere yapılanlar, kadınların pazarda satılması ve IŞİD’in insanlık dışı uygulamaları sanatçıların yüreğinde nasıl yaralara yol açtı?
Bence her Kürt’ün psikolojisinde çok yaralar açtı. Bu tabii, benim başta bahsettiğim, bu acılar bir sürü şeyi de öğretti, öğretiyor da. Kürtlerin birlikte çalışmasını birlikte sanat, kültür ve siyaset yapmasını, çok sesliliğe çok renkliliğe alışması, ona sahip çıkması ve onu geliştirmesi gibi şeyleri yeşillendirmeye başlıyor. Bu tür felaketlerin ardından olumlu şeyler de oluyor. Maalesef bu da var. İlerisi için bir lokomotif de olabilir. Pozitif düşünmek gerekiyor.
Rojava’da kültür ve sanat alanında neler yapılabilir, sanatçılara ne tür görevler düşüyor?
Batı Kürdistan’daki sanatçıların yüzde 90’ı orayı terk etmiş durumda. Sanatçıların o parçadan ayrılmaları bir kere biz Kürtler için büyük kayıp. Bu demek değildir, onlar gittikleri yerlerde sanat yapmayacaklar, sanat yapıyorlar yapacaklar da. Bir çok insan dışarıya çıktığında sanatta yapamıyor. Birçok insan dışarıya çıktığında, ellerinde avuçlarında ne varsa satıp dışarıya çıkmanın yollarını arıyorlar. Avrupa’ya geliyorlar, biliyorum. Aileler parçalanıyor .Bir kısmı Suriye’de bir kısmı Türkiye’de bir kısmı Güney Kürdistan’da bir kısmı Bulgaristan’da bir kısmı Almanya’da. Bu insanların psikolojisinde çok ağır yaraları var. Ve bütün bu acılar bazı insanların sanat yapmasına da izin vermiyor. Çünkü karnını doyurması lazım, başka dil öğrenmeleri lazım, başka ülkede sanat ortamı bulmaları lazım. Bunları oluşturmaları için de seneler istiyor. Tabii benim gibi sanatçıların yapması gereken çok şey var. Elimden geldiği kadar yapmaya çalışıyorum. Batı Kürdistan’ı anlatan, onların problemlerini, aşklarını, sevgilerini, umutlarını ve özlemlerini anlatan şiirler arıyorum. Bütün şairlerimize her seferinde haber gönderiyorum. Lütfen bana şiir yazıp gönderin, diyorum. O şiirler arasında seçip beste yapıyorum. Önümüzdeki günlerde onlarla ilgili dokümanter film de yapmayı da düşünüyorum.
Bu yıl Ermeni ve Süryani Soykırımı’nın 100. yılı. Buna dair Kürtlere ve tüm halklara mesajınız nedir?
Ermeni ve Süryani halkına yapılan dünyanın gözünün önünde. Geçtiğimiz pazar günü Berlin’de katliamla ilgili konser verdim. Elimizden gelen bunlar. Tabii bu konuda insanların hassasiyetini anlamak lazım. Ermeni ve Süryani halkıyla dayanışman var her zaman var. Elimden gelen de fazla da bir şey yok maalesef...
2013’ten bu yana süren bir ‘çözüm süreci’ var. Sürece dair neler söylemek istersiniz?
Kürt halkının taleplerinin karşılandığını zannetmiyorum. Hepimizin Türkiye dışına çıkması ve savaşın başlaması, devam etmesinin tek bir nedeni var: Kürtlerin özgür olmaması, diğer halkların elinde olan özgürlüklerin ve hakların Kürtlerde olmaması. Kürtler bunun mücadelesini veriyor. Sözüm ona verilen haklar yeterli değil. En azından ana dil hakkı, her Kürt’ün Kürtler adına siyaset yapan bütün siyasi partilerin, Kürtler adına sanat yapan her sanatçının hiçbir zaman vazgeçmemesi gereken bir talep. Bunun eksikliğini görüyorum.
Nizamettin Ariç kendi topraklarına ne zaman dönecek?
Nizamettin Ariç, kendi topraklarına dönebilmenin ateşiyle yanıp tutuşuyor. Fakat işte bir türlü olmadı. Demek ki bazı şeylerin zamanı var. Zamanı gelince olacak. Umarım yakında dönme durumum olur. Dönmek istiyorum.
İnsanların topraklarından kopartılması hoş değil
Sizin hayat hikayeniz, Kürtlerin 40 yıllık mücadele tarihine dair de önemli bir kesit sunuyor. Neler söylemek istersiniz?
Kürtlerin mücadelesi 40 yıla yaklaşıyor. Benim içinde aktif olabildiğim kadar getirileri ve götürüleri de var. İleride bunu daha iyi göreceğiz. İnsanın yurdundan, kültüründen alıştığı yerlerden, ailesinden kopması ve kopartılması hiç hoş değil. Binlerce, milyonlarca Kürt bunu bir fiil yaşadı. Sanatçı olarak, bunun benden götürdükleri oldu bana getirdikleri de oldu. Getirdikleri durup dururken gelmedi. Ben onların gelmesi için çalıştım. Avrupa’ya gelmem benim için pozitif oldu. Batı müziğini tanımam, Avrupa sanat ve kültür etkinlikleri içinde olmam, tabii insanın perspektifini başka türlü etkiliyor. İnsanın müzikal, sanatsal hafızasının perspektifini genişletiyor. Bunlar pozitif şeyler. Ama acılar, ülkemiz üzerinden sürdürülen savaş büyük acılar bıraktı, bırakıyor. Bütün bu acıların ortadan kalkması için de Kürtlerin diğer halklar gibi özgür ve barış içinde yaşamlarını sürdürmeleri için mücadele ediyoruz. Bunu ilk yapması gereken Kürtlerdir. Bunu da yapıyor Kürtler. Çünkü bu bizim görevimiz.
Siz de sanatsal çalışmalarınızdan dolayı gördüğünüz baskılar nedeniyle 1981’de Türkiye dışına kaçmak zorunda kaldınız. Bugünde Türkiye’de sanata ve sanatçılara yönelik baskı sürüyor. Neler söylemek istersiniz?
Türkiye’de sansür yasaları yeni değil. Zaman zaman keskinleştirilmiş bir şekilde ortaya çıkıyor. Türkiye’de yaptığım filmler de sansüre takıldı. Her filmimin 10-15 dakikası kesildikten sonra çıkmasına izin verildi. Senelerce Türkiye’de yapıtlarımızın çalınıp, söylenmesi yasaktı. Bu Kürtlerin alıştığı bir mesele. Fakat, böyle geri kalmış ülkelerde kendi vatandaşından onun sanatından onun düşüncesinden, onun farklılıklardan korkan rejimler bunu uyguluyorlar. Bu da bildiğimiz mesele. Yapılacak tek şey var: İnsanları aydınlatmak. Çok sesliliğin, çok renkliliğin güzelliğinden insanları anlatıp, insanları bu konuda bilinçlendirmek dışında sanatçının fazla yapacağı bir şey yok. Çünkü sanat eğer bir toplumda yanlış giden bir şey varsa, sanata bu konuda insanların kafasına bir soru işareti sokabilirse, en büyük katkıyı yapmıştır.