Oktay Yıldız: Kürtlere, Türklerin yaptıklarının gölgesi yansıyor

Kürt medyasının içinde bulunduğu durum ile ilgili tespitlerini dile getiren deneyimli Kürt gazeteci ve yazar Oktay Yıldız, Kürt halkının demokrasi ve fikir özgürlüğünün, eleştiri kültürünün gelişmesinin kapısının, Kürt gazeteciliği olduğunu, bu alanın boğulması halinde eleştiri ve fikir söyleme özgürlüğünün önünde büyük surların örülmeye başlanacağına dikkat çekti.
18.04.2016, Pts - 10:57
Oktay Yıldız: Kürtlere, Türklerin yaptıklarının gölgesi yansıyor
Haberi Paylaş

Gelişimin temel dinamiği birey ve kurumların kendilerini tekrarlamayan bir özeleştiri sürecinden geçirmeleri ve iç ve dış kaynaklardan yönelen eleştirileri sağduyulu ve uygar bir tarzda değerlendirebilmelerinden geçer.

Asırların devletsiz halkı Kürtler, bilimsel-teknolojik devrimin kurumsallaşmamış kültürleri öğüttüğü bir evrede bir daha karşılarına çıkamayacak kadar hayati öneme sahip bir fırsatın eşiğinde bulunmaktalar.

Kürdistan’da yaşayan tüm bileşenler ve kurumların bu tarihi fırsatı ulusal kazanca dönüşmesi noktasında sorumluluğun ötesinde reddedilemez bir ödeve sahiptirler.

Medya gücü, bilhassa insanların bilgiye ve gelişmelere bir tık ötede durduğu bir süreçte reddedilemez bir olgudur.

Nerinaazad olarak bizim de bir parçası olmaktan onur duyduğumuz Kürdistan medyasının, bahsettiğimiz bu süreçte bir çok alanda üzerine düşen sorumluluğun bilinciyle hareket etse de, örgütsel çıkarların denetiminden uzaklaşamadığı noktalarda kitlelerin gelişimine sekte vuracak bir yayıncılık anlayışının müsebbibi olduğunu düşünmekteyiz.

Sorumluluğun kullanılamadığı bir sorumsuzluk tablosu karşısında, Nerinaazad yazarlarından, Kürt medyasına yıllarını vermiş değerli gazeteci ve yazar Oktay Yıldız’a, Kürdistani medyanın içinde bulunduğu koşullar ile ilgili görüşlerini sorduk.

Yılların kazandırdığı deneyimle, dürüst ve bir o kadar da objektif bir yaklaşımla, medyamızın ve medya bileşenlerinin yaşadığı pratiğin resmini çeken değerli yazarımız Oktay Yıldız’ın sorularımıza verdiği cevaplar:

Nerina Azad. Kürdistan siyasal mücadelesinin uluslararası boyuta evirildiği bir süreçte, Kürt medyasının üzerine düşen toplumsal ve siyasal sorumluluk bilinci ile hareket ettiğini düşünüyor musunuz?

Oktay Yıldız: Kürt toplumunun aydınlanması, habere bilgiye ve doğruya ulaşmanın yolu basından geçmektedir. Bu genel anlamıyla böyle olsa da, Kürtler için daha hayati bir önem arzetmektedir. Gazetecilik, demokrasi kültürü gelişmiş toplumlarda daha doğru dürüst yapılmaktadır. Gazeteciliğin iki büyük belası olmuştur hep. Parayı veren düdüğü çalar, yani gazete sahipleri ve şartlandırılmış okuyucu kitlesi. Savaş içinde şekillenmiş Kürt halkı, doğrudan çok duyguya hitabı tercih etme eğilimi daha fazladır. Bu da yine basının şekil verdiği bir olgudur. Savaş ortamlarında savaş duygularıyla yapılan hiç bir haber doğal olarak yansız, objektif olma şansı bulamaz. Lakin karşınızdakini zorlayan, uluslararası kamuoyunda teşhir edecek belge, bilgi, haber, röportajlar yapmak her zaman olası bir durumdur.

Objektifliğe bir örnek verilecek olursa, 2 Nisan 1982 yılında İngiliz egemenliğinde olan Falkland adalarını, o dönem Arjantin’i yöneten askeri cuntanın kötü giden ekonomiyi toparlamak için işgal etmesiyle patlak veren savaşta, BBC’nin savaş boyunca olaylara objektif bir şekilde bakması, asla ‘bizim askerimiz’ demeyip İngiliz askerleri deyimini kullanması karşısında, İngiliz hükümeti BBC’ye yoğun baskı uygulamış, buna rağmen BBC “Eğer bu savaşa bizim savaşımız ve bu orduya da bizim ordumuz dersek, bu durumda bu hükümete ve bu politikaya da bizim politikamız dememiz gerekir. Eğer bunu dersek en önemli ilkemiz olan tarafsızlığı çiğneyerek kendi değerlerimizden ödün vermiş oluruz” şeklinde net bir tavır sergiler. Tabi bu 100 yılda bir olan bir olay ve alkışlanacak bir tutum. Ve lakin Kürt gazeteciliğinin henüz bunun çok uzağında olduğu gerçeği var.

Nerina Azad: Kürt medyasının ulusal kaygılar konusunda sergilediği duyarlılığı yeterli buluyor musunuz? Bu hususta sahiplendikleri misyon ve vizyon ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Oktay Yıldız: Bu gün Kürtlerin geçmekte olduğu bu hayati dönemeçte, hassas olmak, durumdan vazife çıkarmamak büyük bir önem taşımaktadır.

Kürt halkının demokrasi ve fikir özgürlüğünün, eleştiri kültürünün gelişmesinin kapısı, Kürt gazeteciliğidir. Bu alan boğulursa eleştiri ve fikir söyleme özgürlüğünün önünde büyük surlar örülmeye başlanmış demektir.

Biz Kürtler de, Türk toplumu gibi, yüzlerce yıl yeni fikirlerden korkmuş, yeni icat çıkarma lafını bir gelenek haline getirmiş, düşünmekten ödü kopan, korkak bir toplum olmamanın örneğini bu alanda vermemeliyiz. Ulusal duyarlılık göstermiş olunsaydı, medyanın yayın politikaları yalnızca kendi düşmanlarına karşı olurdu. Ne yazık ki birbirlerine karşı gösterdikleri karalama, söz düelosu çabası bu olgunluğun henüz çok uzağında olduğunu da göstermekte. Kürt siyasal hareketleri medyanın gücünü ve sihrini yeni yeni görmekteler. Ancak bunu nasıl kullanacaklarını henüz keşfedememişler dersek sanırım abartı olmaz.

Kalemi güçlü, haberi sağlam nice Kürt gazeteci vardır. Ancak kalıpsal şekillenme özelikleri olmadıklarından dolayı, bu işlerin dışında tutulmakta hala ısrar edilmekte. Bu da basının ideolojik temellerde şekillenmesine yol açmakta ve geniş kitlelere ulaşmakta büyük sancılar yaşamaktadır. Ulusal kaygılar yerine örgüt ve parti kaygıları her zaman önceliklidir ve uzun bir süre daha da böyle gideceğini düşünüyorum.

Nerina Azad: Genel olarak Kürt medyasına yön veren güçlerin habercilik ve kamuoyunu doğru bilgilendirme hususlarında evrensel ilkelere uygun hareket ettiğine inanıyor musunuz?

Oktay Yıldız: Kürt gazeteciliği de ağır bir baskı sürecinden geçiyor, onlarcası hapishanelere konulmuş, yüzlercesine davalar açılmış, her gün başlarına silahlar dayanıp ölümle tehdit edilmektedirler.

Bugün en büyük sorun, gazeteciliğin bilinçli bir şekilde altüst edilmesidir. Yıllardır gazetecilik yapan ve son yıllarda önemli bir değişim gösteren, kalemleri, gazetelerin kapılarının dışına atarak işsiz bıraktılar, kalanları da ipe sapa gelmez suçlarla suçlarken, gazetecilik geçmişlerinin kimse tarafından bilinmeyen ve hatta okuma-yazma sahibi olduklarından şüphe duyulan, insanları yönetici koltuklarına ve köşe sütunlarına yerleştirerek onları medyanın önemli insanları yapmaya uğraşıyorlar.

Bu Kürt medyasına da ister istemez bulaşmıştır. Kürtlerde de, Türklerin yaptıklarının gölgesi yansıyor adeta. Onlarca TV kanalı olan Kürtler, düşmanlarıyla mücadele edeceklerine, birbirlerine karşı mücadele etmeyi esas alıyorlar ne yazık ki. Çünkü ideolojik bakış hala ulusal kaygıların çok ilerisinde duruyor hala.

Bizde Devlet yerine, Partiler olduğundan bu süreç daha keskin sürüyor. Partiler birbirini eleştirmekten zaman bulamadıklarından, düşmanlarına yönelemiyorlar. Ne zaman ki yönelmeye kalktıklarında da takatları kalmamış oluyor. Habercilik yerine, kafa kol ilişkilerine dayalı personel alıyorlar. Habercilik yerine kendi bildirilerini okumalarının halk açısında yararlı olduğuna inanmaktadırlar. Sanırım onlarda, gazeteciliğin zararlı bir şey olduğuna inanmaktadırlar.

Bazen bir haberin, bir programın, yüz eylemin yapamayacağı etkiyi yapacağına olan inançları yoktur. Basının gücüne inanmamaktadırlar. Bazen sanırım bu belayı kim çıkarmıştır, kim başımıza sarmıştır, kim bu belaya bizi bulaştırmıştır diye dert yanmaktadırlar.

Nerina Azad: Kürt medyasının habercilik yaklaşımında çoğunlukla nesnel ve tarafsızlık ilkeleriyle hareket etmeyip, kitleleri hoşnut edecek ve duygularını okşayacak ajitatif içerikli yayıncılığı tercih etmesindeki temel argümanların neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Oktay Yıldız: Toplumda yanlış bir algı var: “Özgür gazeteci, istediğini yazan gazetecidir” derler. Bu doğru değil. Çünkü gazeteci, istediğini yazamaz, ancak isteneni yazabilir. Şimdi “istediği” ile “istenen” arasındaki farka bakalım. “İstenen” aslında yukarda sözünü ettiğim bir dizi engeldir. Gazeteci, bunları bilir ve yazısını, haberini ona göre kurar, üretir. Aksi takdirde haberi belki baştan haber müdürüne, olmazsa editöre, olmazsa genel yayın yönetmenine takılabilir ve yayınlanmaz. Kaza eseri yayınlansa bile sonra sorun yaratır.

Amerikan icadı bir deyim ve yaklaşım var: “Politically correct”. Türkçesi, “politik olarak doğru”. Buradaki politika, kaçınılmaz olarak gazete sahiplerinin politikası. Yani onlar açısından doğru olan şeyler... Champagne, bu deyime bir açıklık getiriyor ve diyor ki, “Aslında ‘politik olarak doğru’, bir açıdan ekonomik olarak doğru anlamına gelir.” Dolayısıyla bugün yazı işlerinde haber değerlendirmesi yapanlar, neyin girip girmeyeceğine karar verenler, neyin manşet neyin 20. sayfada tek sütun gireceğini belirleyenler, değerlendirme yaparken kaçınılmaz olarak haberin ideolojik değerine de bakıyorlar. Yazı işleri toplantılarında servis şefleri, işte bu nedenle örgütün ve partinin hoşnutluğuna bakarlar. Oysa normal bir gazete, bu haber girerse tam sayfa reklam gelir, ya da bu haber girerse patronun ihaleyi kazanma şansı artar” gibi...

Türkiye’den hemen bir örnek: 7 Haziran sonrası Erdoğan’ın başlattığı kanlı seferberliğin maliyetini hesaplayıp bu konuda bir haber yapıp manşetten vermek çok mu zor? Evet, bu haberi toplamak zor değil ama yayınlamak zor. Ancak iktidar medyası dışındaki gazete, televizyon, radyo ya da internet siteleri böyle bir haberi yayınlayabilir. Bu tür bir haber iktidar medyası açısından hem politik hem de ekonomik olarak doğru değildir. Çünkü “Vatan, Millet, Sakarya” ve Saray savunması söz konusu olduğunda ölen insanlar ve giden paranın hiçbir önemi yoktur!

Fransızca gazeteci jargonunda “Papier d’Eclairage” diye bir tür vardır, “aydınlatma yazısı” anlamına gelir. Toplumun büyük bir kesimi, yani okur kitlesinin çoğunluğu tarafından bilinmeyen bir konuda, çerçeve içinde önce temel sonra da ayrıntı somut bilgileri içerir bu tür yazılar. Gazete ve radyo için çok iyi ve gerekli bir türdür ama ne var ki insanların çoğunluğunun birinci haber kaynağı olan televizyonlar için pek de uygun bir tür değildir. İki nedenle: Birincisi, televizyon ekranı zaten yeteri kadar ‘aydınlık’ olduğu için özel olarak ve bonus babında TV izleyicisini aydınlatmaya gerek yoktur. İkincisi de TV izleyicisinin çok büyük bir çoğunluğu, haber ya da siyasi tartışma programı izlerken, bir konuyu öyle çok da fazla anlamak istemez, onlar TV izlerken ya rahatlamak ister ya da hayrete düşmek!

Yukarda da belirttiğim gibi gazeteciliğin iki belalısı var. Gazete sahipleri ve gazete okuyucuları. Bizde henüz patronlar yok. Gazete sahipleri siyasal örgütler ve partiler. Bu nedenle de o örgütün ve o partinin ideolojisine göre yayın temel esas halinde yürümektedir. Buda yıllarca devam edeceğin işareti.

Nerina Azad: Kürt okurların kendilerine yakın hissettiği medya kuruluşlarından beklentileri ile medyanın bu beklentilere yanıt olması konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Oktay Yıldız: Her ne kadar okuyucuyu da gazeteciler için bir bela olarak sayarsak da. Belli bir süreden sonra ajitasyondan bıkarlar ve bilgi ve belgeye susamışlık baş gösterir. Günümüz teknolojisiyle internet haberciliği hem hızlı hem de alternatif olma açısında kendine alan bulmuş durumdadır. Kürt okuyucu kitlesi politikleşmiş bir okuyucu kitlesidir. Benimsediği siyasal hareketin yayınlarını alır ancak okumaz. Çünkü tatmin olma güdüsü ortadan kalmıştır. Alternatife yönelmektedir. Bu nedenle de haber ve bilgi yerine ideolojik argümanlar sürekli tekrarlanan medyaya talep her geçen gün azalmaktadır. Kürt basınının kendisini yenilemesi, bilgi belge ve haberciliğe geçmesi gerekmektedir. Okuyucu 5N1K formülüne ihtiyaç duymakta. Sorgulayan, öngören, ortaya çıkaran bir çizgiye geçmenin zamanı çoktan gelmiştir.

Nerina Azad: Kürdistan Kamuoyu yaygın olarak PDK ile PKK’ye yakın yayın organlarının düşmanlık ve nefret içeren propagandatif haberlerinden büyük bir rahatsızlık duymakta. Bu haberlerin yarattığı tahribatlar konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Bu haberlerin arkaplanında parti yöneticilerinin olduğunu düşünüyor musunuz?

Oktay Yıldız: Bizim gibi dörde bölünmüş ve tarihi, kahramanca savaşarak yenilmiş bir toplumda bu tür şeyler hep olagelmiştir. Bize has özellikler de göz önüne alındığında, partiler arası görüş ve ideolojik ayrılıklar güç gösterilerine, ilişki kurma biçimleri ve soruna yaklaşım tarzları demokratik ortamın yeşermesine fazlaca olanak tanımamaktadır. Meseleye siyah ve beyaz olarak bakmak sağlıklı olmaz. Siyasal hareketlerin ayrı görüş açıları ve beslendikleri kitlerde bunda pay sahibi olmakta. Basın da sorumlu olanlarında zaman zaman şiddetli yapılan eleştirilerde, kraldan daha kralcı rollerini kendilerine biçmeleri, ağır ve kabul edilemez bir lügat tarzı ile bizi karşı karşıya bırakmakta. Oysa basındaki insanların bu gerginlikleri körükleme yerine yatıştırma çabaları ve kullanılan dilin tahrikliğinden kaçınma olsaydı, bizde bunları yaşamış olmazdık. Elbette bunları frenleme görevi partilerin yetkililerindedir. Sırt sıvazlama yerine, ne yapıyorsunuz denilse bu düzeye gelinmezdi. Ancak özel bir talimatla yapıldığına inanmayı tercih etmem. Yıllarca bu kurumlarda bulunan biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama göz yummak ta aynı sonuca gidiyor.

Nerina Azad: Öznel bakış açınızla Kürt medyası ile ilgili sahip olduğunuz düşünceleriniz ile medyada eksik bulduğunuz hususlar varsa bunu bizlerle paylaşır mısınız?

Soru kazık bir soru baştan söyleyeyim. Deveye neren doğru diye sormak gibi… Ama örnek olarak Nerinaazad sitesi bugüne kadar habercilik yapanların en iyilerdendir. Demek ki emek harcayınca, kullanılacak dil konusunda bir rota çizilince oluyormuş. Doğru habercilik, kimsenin şahsına hakaret etmeden, aşağılamadan, sivri dillilik yapmadan ahlaklı ve temiz habercilik yaparken, ulusal çıkarları hep önde tutmak sanırım yeterli olur. Bilgiye ve belgeye dayalı habercilik yapmada ısrarcı olmak.

30 yılı aşkındır bu belalı ve güzel mesleği yapan biri olarak adımını yeni bu mesleğe atan arkadaşlara şunları söyleyebilirim. Belaya hoş geldiniz Hewal, hayırlı uğurlu olsun.

Bu meslek hakkında umarım habercilik, röportaj vb. dersleri almışınızdır. Meslek etiğinden haberdarsınızdır; ama mutlaka kıvırma, savunma, kraldan daha kralcı olma sanatlarını da öğreniniz.

Anayasada “Basın hürdür, sansür edilemez” yazar; inanma. Sonraki 20 cümlede nasıl sansür edileceği anlatılır.

Bela sevmiyorsan, suya sabuna dokunmayan konularla ilgilen; yöneticinin gözüne girmeni sağlayacaktır.

Biraz yağcılık öğrenirsen, beni sevmeyen ölsün diyerek diğer örgütlere düzeysiz küfür et, terfi etmeni kolaylaştırır.

Yok illaha da ben gazeteci olacağım diyorsan hakarete, tehdide, işsizliğe hazır ol. Umarım Kürt siyasal hareketleri medyanın gücünün ne denli önemli olduğunu yakın bir zamanda daha iyi anlar ve ona göre bir yenilemeye giderek Kürt sorununu bu yolla uluslararası alanda duyurmayı, düşmanını teşhir etmeyi, olup bitenleri halka daha çarpıcı ve akıcı bir şekilde aktarır…

Nerina Azad
Bu haber toplam: 10484 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:07:51:47