Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan Sancar’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
“Partimizle ilgili kapatma davası siyasi saiklerle açıldı”
Kapatma davasıyla ilgili ön savunmamızı Anayasa Mahkemesi'ne sunduk. Savunmamızda bu davanın siyasi saiklerle açıldığının altını çizdik. Bu aslında çok çıplak bir durum. Bunu ayrıca anlatmaya da gerek yok, çünkü hepimizin tanıklığında yaşandı. İktidarın küçük ortağı, işte ortak mı değil mi bilmiyoruz ama minik bir şey var, bir parti var. O da bir kampanya yürüttü. İktidar da buna sessiz kalarak en azından yolu açtı ve yoğun kampanya sonucu açılan bu dava açıkça siyasi nitelik taşıyor. Bizim bunu uzun uzun anlatmamız gerekmiyor desek de tarihe not düşmemiz lazım. Bizim halkların vicdanına bunu göstermemiz lazım.
“Kapatma davası demokrasi güçlerini sindirme amacı taşıyan bir darbe hamlesidir”
İşte ön savunmamız tam da bunu gözler önüne seriyor. Ön savunmamızda taleplerimiz var, argümanlarımız var, gerekçelerimiz var. Çok titiz bir çalışma yürüttü Hukuk Komisyonumuz ve çok değerli hukukçular ile akademisyenler de katkı sundular. Hukuk Komisyonumuzda çalışan bütün arkadaşlarıma ve katkı sunan değerli hukukçulara, akademisyenlere buradan huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu davanın sadece HDP'ye yönelik bir operasyon olmadığını, tam tersine Türkiye'de demokrasi güçlerini sindirme amacı taşıyan bir darbe olduğunu vurguluyoruz.
“Ön savunmamız umut ve inancın manifestosudur”
Ön savunmamızı o nedenle sadece HDP'yi savunma üzerine kurmadık. Esasen HDP'nin kendini savunmasına da gerek yok. Yaptıklarıyla, fikirleriyle, halkla ilişkileriyle bütün gerçekliği de gözler önündedir. Herkesin görebileceği ve görmesi gereken bir büyük güçtür, bir büyük gerçekliktir. Ama yine de bir metin hazırlamamız gerekiyordu. Buna savunma demeye dilim varmıyor. Biz buna Türkiye'de demokrasi umudunu ve inancını savunma manifestosu veya bu umudu ve inancı, açıklama bildirgesi adını vermeyi belki daha doğru bir terim olarak tercih etmeliyiz. Bu metin Türkiye'de geleceği, demokratik geleceği, barışı, adaleti, savunma deklarasyonudur; bunun nasıl inşa edilmesi gerektiğinin gösteren yol haritamızın devamıdır. O nedenle ön savunma teknik bir isimlendirmedir, esasen geleceği nasıl inşa edeceğimize dair bir kurucu belge niteliği taşımaktadır.
“AYM’nin esasa girmeden hemen şimdi kapatma davasını reddetmesini bekliyoruz”
Bir kez daha belirtelim; bu dava Türkiye'nin demokratik gelecek inancını, gerçek bir hukuk devleti olma umudunu, adalet özlemini zincire vurma hırsının bir ürünüdür. Anayasa Mahkemesi bu karanlık ve tehlikeli oyunu bozma imkanına sahiptir. Hem hukuksal gerekçelerle hem de vicdani sebeplerle bunu yapacak malzemeye de yeterince sahiptir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin esasa girmeden, bundan sonraki aşamaları işletmeden davayı hemen şimdi bugünden reddetmesini istiyoruz. Ön savunma adını taşıyan bu metinde temel talebimiz budur. Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir. Anayasa Mahkemesi'nin değerli üyelerinin adil bir yaklaşımla böyle bir karar vermelerini bekliyorum. Her türlü baskıya ve tehdide karşı onurlu ve vicdanlı bir duruş sergileyeceklerine de inanıyorum. Böylece Türkiye'nin demokratik gelecek inancı üzerine örülmeye çalışılan bu karanlık tablo bugünden bozulabilecektir. AYM bu tehlikeli oyunu bugünden bozma imkanına sahiptir.
“Eymür’ün itirafları ortada, bütün alanı saran bir suç imparatorluğu oluşturuldu”
Geçtiğimiz hafta MİT eski yöneticisi Mehmet Eymür'ün bir röportajı yayınlandı. Söyledikleri yeni değil, daha önce de benzer şeyler söylemişti. "Cinayetlere ilişkin tanıklıklarım ciddiye alınmıyor" diyor. Devletin aleni şekilde insanları nasıl öldürdüğünü, nasıl işkence yaptığını, Gladyo denen kontra birimin nasıl var edildiğini ve çokça MİT mensubunun basın ve medya alanına nasıl yerleştirildiğini örnekleriyle anlatıyor. Kısacası son derece ağır suçlar işlendiğini itiraf ediyor. Evet, itiraf ediyor ama yazdığı raporların, sunduğu belgelerin işleme alınmadığından yakınıyor. Aslında burada önemli bir sorunun karşımıza bir kez daha çıktığını söylemek lazım. Yani mesele itiraflardan ibaret değildir. Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu tür belgeler, bilgiler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Son olarak Sedat Peker'in açıklamaları da buna örnektir. Esas mesele bu suçlarla, bu karanlık geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma yapılmamış olmasıdır. Bizim de bu konuda mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz. Eğer daha kararlı, daha kapsamlı, daha geniş tabanlı bir hesaplaşma bloku oluşturabilseydik bu suçlar bugün tekrar etmeyecekti. Ama bunu beceremediğimiz için daha da beteri oldu. Bugün devlet o gün itiraf edilen suçların çok ötesinde bir yere taşınmıştır ve neredeyse artık bütün alanı saran bir suç imparatorluğu oluşturulmuştur.
“İşkence insanlık suçudur ve bununla mücadele etmeye devam edeceğiz”
İşkencenin bir insanlık suçu olduğunda tereddüt yok. Fakat Mehmet Eymür bunun yapılabileceğini, bunun normal olabileceğini söylüyor. Bugünkü iktidar zihniyeti de aynıdır. Eğer o gün o anlayışa karşı etkili bir mücadele yürütülebilseydik bu iktidar bu kadar pervasızca aynı yöntemleri uygulamaya devam edemezdi. "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" dememizin, yaptıklarımızın bir karşılığı olmalıydı. Daha fazlasını yapmak gerektiğini buradan da görmemiz lazım. Daha fazla çalışmamız gerektiğini, en geniş insan hakları, özgürlük, demokrasi birlikteliğini oluşturma mecburiyetimiz olduğunu bu örnekler bize bir kez daha hatırlatmalıdır. HDP bu konuda kararlıdır ve üzerine düşen sorumluluğu her aşamada yerine getirmeye hazırdır. Yerine getirecektir. HDP bu karanlığı yenecek, insan onurunu savunacak ve yüceltecektir.
“Ortak bir irade ve mücadele birlikteliği kuramazsak bu suçlular ittifakı daha da azgınlaşacak”
Devleti çeteleştirme çabasında olan bu güçlere karşı bütün ezilenler, bütün emekçiler, mazlumlar, mağdurlar olarak hep birlikte karşı durma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde bir avuç oligarkın bu ülkede sözü de nefesi de gasp edeceğini görmemiz lazım. İşlenen suçların üstü örtüldükçe ileride daha beterlerinin işlenebileceğini de akıldan çıkarmamak lazım. Eğer bugün bu suçların hesabını soracak bir irade göstermezsek, eğer bu suç düzeninin işleyişini durduracak bir mücadele ortaklığı sergileyemezsek gelecek daha kötü olabilir. Buna izin vermeyeceğiz. Karamsarlık yaratmak değildir derdim, sadece gerçeklere işaret ediyorum. Biz mücadelemizle umudun kaynağı olmaya devam ediyoruz. Umudun gerçek kaynağı kararlı bir mücadeledir, umut mücadeleden beslenir. HDP mücadelenin ve umudun adresidir. Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın. Biz de bunun her türlü mücadelesini yürüteceğimize bir kez daha buradan söz vermiş olalım.
“Korkmuyoruz, halkın içinde olarak iktidarın çizdiği oyunları boşa çıkaracağız”
Bugün gidişattan rahatsız olduğunu söyleyen herkese seslenmek istiyorum: Korkmuyoruz, zira korku ruhları kemirir, bizi biz olmaktan çıkarır. Cesur ve dürüst olalım, zira riyakarlık, kolaycılık ve fırsatçılık sadece çürümüş ruhları kemirmekle kalmaz, ruhları çürütür, bünyeyi de bitirir. Bunu görmemiz lazım. O nedenle fırsatçılığa, kolaycılığa kimse tevessül etmesin. Bu ülkede demokrasi, hukuk devleti, adalet ve barış olmadan mutluluk ve refahın gelmeyeceğini herkes görsün. Bu iktidarın çizdiği oyun sahasının içine kimse girmesin. Asıl oyun sahası halkın çizdiği yerdir. Halkın durduğu yerdir. Halkın içine girelim, iktidarın çizdiği oyun sahasının içine değil. Buradaki korkuyu aşalım, korkuyu yenelim, dürüst ve cesur olalım. Göreceksiniz o zaman bu iktidarın elinde başvurabileceği bir yöntem, kullanabileceği bir manevra kalmayacaktır. Çünkü halk bıkmıştır.
“Kürdistan demek suç değil“
Biliyorsunuz Akademi'de de hukuksuzluklar devam ediyor. Fırat Üniversitesi'nde Hifzullah Kutum isimli genç bir akademisyen "Şoreşa Îlonê li hemû kurdan pîroz be, bijî Kurdistan/ Eylül devrimi tüm Kürtlere kutlu olsun, yaşasın Kürdistan” diye bir tweet attığı için önce açığa alındı. “Terör propagandası yapmak suretiyle üniversitemizde ve şehrimizde infial yaratma” şeklinde bir gerekçeyle disiplin soruşturması başlatıldı hakkında. Şimdi bunu neresinden tutacaksınız, böyle bir gerekçe ile tutuklama kararı veriliyor. Oysa Kürdistan kavramının bu ülkede suç olmadığı biliniyor. Ta cumhuriyetin, devletin kuruluş yıllarına gitmeye gerek yok. Sadece iki aktüel örnek yeterlidir. Bunlardan biri 2013'te Erdoğan'ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma. İlk meclis zabıtlarında Kürdistan ifadesinin olduğunu belirtiyor. Kürdistan ifadesine karşı çıkan MHP ve CHP eleştiriyor. Erdoğan ne diyor, “Kürdistan kelimesini o meclis zabıtlarında görecekler” diyor. AKP grubu acayip bir şekilde alkışlıyor. Daha sonra başka bir konuşmasında, “Korkuyla büyük devlet olunmaz. Kelimelerden kavramlardan korkanlar, kendi icat ettiği tabulardan kendi imal ettiği kabuslardan korkanlar büyük devlet inşa edemezler. Küçük düşünerek büyük işler yapılamaz” diyor. Bunu söyleyen şimdinin cumhurbaşkanını o zaman kendi basını da kendi yandaşları da acayip alkışlıyorlardı. Çok değil daha iki sene önce, iki buçuk sene önce yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, Diyarbakır ziyaretinde hemen hemen aynı sözleri tekrar ediyor. Bir de geçen gün Batman'daki toplantıyı biliyorsunuz. Şimdi bu arada Batman’da Batmanê Batmanê türküsü söylenirken Erdoğan alkışlıyor ve o şarkıda neler geçtiğini bir kez daha dinlesinler bakalım. Batmanê’den sonra ne geliyor onu da söylüyorlar. Tabii oradaki sanatçılar onu da alkışlıyor ve bunlara hiçbir söz yok.”