HDP Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan, partisinin Genel Merkezi'nde düzenlenen il başkanları toplantısına katıldı.
Sancar, burada yaptığı konuşmada, hedeflerinin büyük demokrasi ittifakını oluşturmak olduğunu belirterek amaçlarının ülkeye güçlü demokrasiyi ve büyük barışı getirmek olduğunu söyledi. Halkın kendi kaderine kendisinin karar vermesiyle demokrasinin oluşabileceğini anlatan Sancar, şöyle devam etti:
O nedenle il eş başkanlarımıza düşen sorumluluk son derece büyüktür. Bizim amacımız gerçek ve güçlü demokrasiyi inşa etmektir ve bunun üzerinde büyük barışı kurmaktır. Güçlü demokrasinin en önemli ayağı yerel demokrasidir. Yerel mücadele nasıl demokrasi ittifakının can damarıysa yerel demokrasi de güçlü demokrasinin kalbidir. Yerel demokrasi olmadan, güçlü demokrasi hatta herhangi bir demokrasinin kurulamayacağını da gayet iyi biliyoruz.
"İktidar düzeninin alternatifi biziz"
Yerel demokrasinin örgütlenme ve mücadelenin şekli olduğuna dikkati çeken Sancar, il başkanlarından merkezdeki görüşmelerden çıkacak sonucu beklemeden çalışmalarını yürütmelerini istedi. Sancar, şu ifadeleri kullandı:
Türkiye'de merkeziyetçi otoriter rejimini faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar düzeninin alternatifi biziz. Gerçek alternatif HDP'nin öncülüğünde kurulmakta olan ve genişlemesi için çaba harcadığımız demokrasi ittifakıdır. Buradan önümüzdeki dönemin mücadele hattının aynı zamanda fotoğrafının da net bir şekilde görme imkanımız vardır. Esasen kastettiğimiz hususlardan birisi de tam da budur. Yani yerel demokrasi üzerine güçlü bir demokratik sistem inşa etmektir. Bir ülkede demokrasi, özgürlük ve sosyal adalet yoksa bunun karşısında talan, soygun ve zorbalık vardır. Ülkenin kaynaklarının bir avuç yandaşın elinde toplanması vardır. Halkın çıkarlarına rağmen savaş politikalarını yaygınlaştırmak vardır. Ülkenin sadece kaynaklarını değil canlarını da harcayan bir zihniyetin uyguladığı savaş politikası aynı zamanda yoksulluğunda temelinde yatan önemli faktördür. O nedenle büyük barış, bu savaş politikalarını reddetmekle ve savaş politikalarına karşı bir büyük barış hareketi kurmakla inşa edilebilir.
Mehmet Sevinç’in cenazesine yapılanları hangi inanç kabul eder?
Cezaevlerindeki tutukluların durumu hakkında da değerlendirmede bulunan Sancar şu ifadeleri kullandı
Bir örneğini dün yaşadık. Dün Manisa Akhisar’da cezaevinde bulunan tutuklu Mehmet Sevinç, hasta olmasına rağmen serbest bırakılmadı ve hayatını cezaevinde yitirdi. Bu başlı başına bir zulüm zaten. Başka arkadaşlarımıza, başka yurttaşlara da cezaevlerinde aynı muamele reva görülmektedir. Bunun sembollerinden biri de Aysel Tuğluk arkadaşımızdır. Cezaevinde kalmasının mümkün olmadığı hemen herkes tarafından bilinmesine rağmen bugün cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Cezaevlerindeki bu uygulamaların fiili idam cezası olduğunu defalarca söyledik. Anayasa ve yasalardan idam cezası çıkarılmış olsa bile hasta tutukluların tedavilerinin engellenmesi ve tahliye edilmemeleri, içeride hayatlarını devam ettiremeyecekleri bilinmesine rağmen tahliye edilmemeleri ölüme bilerek göndermek anlamına gelir. Bunun da anlamı da fiili idam cezasıdır.
Mehmet Sevinç’in ailesi ve dostları cenazeyi alıyorlar, defin işlemleri için Kocaeli'nin bir ilçesine gidiyorlar ama cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor. Bu yetmiyormuş gibi defin aracı da verilmiyor. Bunun ötesinde polis defin işlemini engellemek için her türlü yola başvuruyor. Düşünün bir cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor. Hangi inançta var, hangi inanç kabul eder bunu? Bir cenazenin inancına göre, kendisinin ve yakınlarının inancına göre defin edilmesi konusunda bile ayrımcılık yapan bir zihniyetin bu topluma neleri dayattığını çok açık görebiliriz. Aynı şekilde cezaevlerinde tutulan mahpus arkadaşlara da uygulanan rejim tam da bu sistemin hangi zihniyete dayandığını apaçık göstermektedir.
Kayyumlar toplumsal yozlaşmayı da derinleştiriyor
Partililerdenh kayyum uygulamalarını her yerde anlatmasını isteyen Sancar, “Hem yolsuzluklar hem de her türlü kültürel gasp tam da kayyımlar eliyle yürütülmektedir. Sadece bununla da kalmıyor kayyım sistemi. Aynı zamanda kayyımların bulunduğu her şehirde yozlaşmayı ve çürümeyi teşvik ediyor. Yandaşlar eliyle rant dağıtarak ahlaksızlığı geliştiriyor. Uyuşturucunun gençleri esir alacağı her türlü kanalı bilerek isteyerek oluşturuyor. Kısacası kayyımların atandığı şehirlerde sadece Kürt halkının iradesi gasp edilmiş olmuyor aynı zamanda Kürt halkının yoğun yaşadığı bu kentlerde bir yozlaştırma ve çürütme politikaları da uygulanıyor” dedi.
En fakir şehirler Kürt şehirleri
“Bugünkü sistemde ekonomik soygunun boyutunu anlatmaya gerek yok ama yoksulluğun en ağır yaşandığı şehirlerin başında yine Kürt şehirleri geliyor” ifadelerini kullanan Sancar, “Kürt şehirlerinde yoksulluğun bu kadar büyük olmasının, en yoksul şehirler listesinde neredeyse her zaman ilk 10 şehir arasında Kürt şehirlerinin yer alması Kürt politikasında inkar, imha ve kimliksizleştirme politikalarıyla ilgilidir. O nedenle halkların, en başta Kürt halkının bütün haklarını savunacak ve anadilinde kendi her alanda yaşayabileceği sistemi kurabilecek bir mücadele hattına ve politikaya her zamankinden daha çok sahip çıkmak durumundayız” diye konuştu