Amerikan Bilimsel Gelişme Birliği (American Association for the Advancement of Science) tarafından hazırlanan Science Advances isimli bilimsel yayındaki makalede, bölgede bulunan 3 yetişkin kafatası parçası üzerinde yapılan incelemelerde, bu insanların ilk önce derisinin yüzülüp üzerindeki etlerinden arındırıldığı; ardından da kemiklere çakmaktaşıyla oyuklar açıldığı anlaşıldı.
Gazete Habertürk'ün haberine göre incelemelerde, kafatasını etlerinden ayırmanın zahmetli bir iş olduğu tespit edildi, zira kasların kemiğe bağlandığı yerlerde kemikler üzerinde kazımadan kaynaklanan çok sayıda çizik bulunuyor. Bölgede çalışan bilim insanları bu yöntemin bir çeşit kutsama töreni olduğunu düşünüyor.
Gresky’ye göre Göbeklitepe’yi o dönem ziyaret eden insanlar, kafataslarını asarak atalarını anıyor ya da düşmanlarını sergiliyordu.
Gresky bunu, “Ölülerin gücünün canlılara geçtiğine inanıyorlardı” şeklinde yorumluyor. Göbeklitepe’deki başka buluntular da burayı ziyaret edenlerin kafataslarıyla özel bir ilişkisi olduğu fikrini destekliyor.
D yapısındaki dikilitaşlardan birinde, başı olmayan insan betimlemesi görülüyor. Bunun dışında kimi vahşi hayvan betimlemeleri, gövdesinden ayrılmış baş olarak yorumlanabilecek yuvarlak şekillerle birlikte resmediliyor.
Science Advances’deki makalenin yazarlarından Lee Clare, Göbeklitepe’nin ziyaretçi grupların ortak kimliğini sürdürmelerine yardımcı olduğuna inandığını yazdı. Clare’e göre, kafatası tarikatının ritüelleri de bunu destekleyen bir unsur olabilir.
Dünyanın ilk tapınağı: Göbeklitepe
Arkeolojik olarak Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemi’ne (MÖ 9.600 – 7.300) ait olan Göbeklitepe’de, bir tepe üzerine inşa edilmiş çok sayıda yuvarlak biçimli yapı bulunmuştu.
1995 yılında Arkeolog Profesör Klaus Schmidt tarafından Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün desteğiyle başlayan kazılar sonucu elde edilen verilere göre bu yapıların yerleşim amaçlı kullanılmadığı düşünülüyor.
Göbeklitepe’de bulunan henüz sadece 6 tanesi gün ışığına çıkarılmış, toplam 20 adet olduğu belirlenen bu üzeri açık yapıların dini amaçlı yapılmış olduğu biliniyor.
Taş devrinden kalma bu tapınakların yapılış biçiminde ortak bir özellik göze çarpıyor, T biçiminde sütunlar ile çevrilmiş bu tapınakların merkezinde iki T biçiminde sütun karşılıklı olarak yer alıyor.
Arkeologlar boyları 3 ila 6 metre arasında değişen bu T biçimindeki sütunların stilize edilmiş insan tasvirleri olduğunu düşünüyor. Bunun sebebi T biçimindeki sütunlarda görülen kol ve el tasvirleri.
'Dini bir kutsama ayini ya da ataya tapınma adeti'
Simgebilimci Göktuğ Halis'in sözkonusu kafataslarıyla ilgili yorumu şöyle: “Kafataslarına delikler açılması ve bunun hasar vermeden yapılması bir kafatası kültürünün ve dini ayinlerin olduğunu gösterir. Kafataslarının oyulmasını, dini görevleri olan kişilerin tanrılaştırılması için kurban edilmesi sonucunda yapıldığını savunuyorum. Ölen kişiden intikam almak ya da ölen kişinin intikam hislerini yok etmek amacıyla yapılan bir ayin olsaydı, o zaman kafatası tahrip edilirdi.
Ama dini bir kutsama ayininde rahip ya da şamanlar, dünyaya tekrar tanrısal vasıflarla dönebilmek için kurban edilirler ve onların kafataslarına tapınılır.
Kafatasları intikam amaçlı parçalanmışa benzemiyor, özenli ve sistemli şekilde üzerine delikler açılıyor ya da figürler çiziliyor. Bulunan kalıntılar ‘Ata’ya tapınma adetini ispatlar nitelikte olabilir.”