\"Eğitimin çok önemli olduğunu, öğretmenlerin bölgeye gönderilerek eğitim müesseselerinin daha aktif hale getirilmesini\" teklif ettiğini söyleyen Gülen, \"Kürtçe seçmeli olsun. Radyoları ve TV\'leri olsun\" önerisinde bulunduğunu iddia etti. \"Siz o sağlam karakterli, yaşatma duygusuyla serfiraz, dopdolu emniyet mensuplarını gönderin oraya\" teklifinde bulunduğunu belirten Gülen, tekfini dönemin yetkili isminin elinin tersi ile ittiğini, gerekçe olarak da \"ben o bölgeye gönderecek vali bulamıyorum\" dediğini öne sürdü.
\"Türkiye\'nin Haçlı istilası ve Kurtuluş savaşı döneminden daha kötü olduğunu\" savunan Gülen, \"Oradaki insanlar sağa selam verince valiyi, sola verince kaymakamı görsün istedim. Dünya kadar bunu yapacak insanlar vardı. Dört bir yanda surlar oluşturmak suretiyle, melun düşüncelerin o mübarek topluma sızmasına izin verilmeyecekti\" görüşünü dile getirdi.
Gülen cemaati liderinin ozgurherkul.org\'ta “Yangın, O Reçete ve Gaflet”başlığıyla yayımlanan (15 Aralık 2016) sohbetinden satır başları şöyle:
Eğitim çok önemlidir dedim. Mektepler çok önemlidir. Oraya tayin edeceğiniz öğretmenler, çiçeği burnunda mektepten mezun olduğu zaman, dünyanın değişik yerlerine tereddüt etmeden giden o fedakar insanlar gibi öğretmenleri, yani yaşatma duygusuyla serfiraz öğretmenleri, başkalarını yaşatma uğruna kendi yaşamalarını unutan, fedakar öğretmenleri o tarafa göndermek suretiyle eğitim müesseselerini diriltici hale getirmek lazım.
Zira mekteplerde o çocuklar, şahadetleri makbul olmasa bile, aileler içinde söyledikleri sözlerle Anadolu’nun diğer kesimine karşı en sadık şahitlerin tesirinden daha tesirli olurlar.
Mesaj, haddimi aştım, böyle dedim. Arz ettiğim maddelerden bir tanesi de, mekteplerde, o bölgede Kürtçe seçmeli olsun. Radyoları olsun, tvleri olsun. Bir verin, Allah’ın izniyle iki alırsınız. Ne birliğiniz bozulur, ne düzeniniz, ne de onlar sizin için potansiyel hale gelir. Sağlık açısından o bölgeye lazım, müesseseler kurun. Mekteplerde sağlık derslerine onlar girsin. Aile hekimliği gibi aileleri teker teker kontrol altına alsınlar ve böylece dağa giden yollardan bir tanesi daha kesilsin. Değişik yerlerde gezdiğimde ben, kırın ortasında bir çoban gördüm, biraz da şüphelendim. Acaba bir namaz kılma zemini hazırlayabilir mi diye sordum.
Dağ, dere, tepe... Dağın ne manaya geldiğini anlıyorsunuz. “Aman efendim, başımın üstüne” dedi. Tanımıyor. Bir odası var sadece. Gördük ki yatak o odada. Buzdolabı da, sofrası da o odada. Koştu leğen getirdi, su getirdi. “Buyurun abdest alın.” Halep’ten kaçakTürkiye’ye geçerken 4-5 kere aynı şeye şahit oldum. Bu insanlar o halk. Dağdakini demiyorum, dinine diyanetine bu ölçüde bağlıdır. Siz o sağlam karakterli, yaşatma duygusuyla serfiraz, dopdolu emniyet mensuplarını gönderin oraya. Gerçek emniyeti temsil etsinler. Yüreğini tamamen ihya etmeye bağlamış mülkiyeliler, valiler, kaymakamlar, vali yardımcılarını gönderin dedim. Halkın içinde olsunlar. Oradaki insanlar sağa selam verince valiyi, sola verince kaymakamı görsün... Dünya kadar bunu yapacak insanlar vardı. Dört bir yanda surlar oluşturmak suretiyle, melun düşüncelerin o mübarek topluma sızmasına izin verilmeyecekti. Reçetenin mahiyeti bu, yaklaşım bu, konuşma bu. Seçme, seçilme gibi bir şansımız yok bizim, başbakanlığımızı, cumhurbaşkanlığımızı sürdürmek gibi bir derdimiz yok. Siz onları ona katlasanız, önüme getirseniz, elimin tersiyle itmezsem ben dünyanın en alçak insanıyım. Öyle bir derdimiz yok, bizim derdimiz gönüllerin imarı. Tüm bunları dedim acizane, notları gönderdim. Elinin tersiyle o günkü yetkili itti ve aynen şöyle dedi: “Ben oraya tayin edecek vali bulamıyorum. Bir tane tayin ettim, birkaç gün sonra beni buradan al’ dedi. Bahanesi buydu, bunlar 10 sene evvel söylenen sözler...