Kürdistan kamuoyu, Pêşawa’nın tek oğlu olan Elî Qazî’yi, Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasal krizi protesto amacıyla başlattığı açlık grevi ile yeniden hatırladı.
Yazarlarımızdan Muazzez Baktaş ile dostumuz Rengin Elçi, Pêşawa’nın Kürdistan’a mirası olan Apê Elî Qazî’yle Kürdistan’ın her 4 parçasındaki siyasal gelişmeler ile ilgili görüşleri, yaşamında iz bırakan anıları, Pêşawa Qazî Muhammed’in siyasal ve insani portresi, annesi Mina Qazî’nin Pêşawa’nın siyasal mücadelesine sunduğu katkılar üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdiler.
Sohbetin ilk bölümünde, Pêşawa Qazî ile ilgili hiç bilmediğimiz bazı yeni bilgiler öğrendik: Pêşawa’nın kızının düşman eline geçmemek için intiharını, bir diğer kızının bombalı bir paket ile katledilişi v.b.
Sizin de bu sohbeti aynı keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.
Rengin Elçi: Apê Eli bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizin, bütün dünyanın çok iyi tanıdığı ve ne kadar büyük bir lider olduğunu bildiği Pêşawa Qazî Muhammed’in oğlu olduğunuzu biliyoruz. Ancak biz sizi bu yönüyle değil de, bir Kürt bireyi olarak tanımak istiyoruz. Doğduğunuz günden bugüne kadar geçen yaşamınızı okurlarımıza aktarabilir misiniz?
Elî Qazî: 1933 yılında Mahabad şehrinde (Doğu Kürdistan) doğdum. Mahabad kırsalında yaşıyorduk. Hayvanlarımız çok fazlaydı. Bağ ve arazilerimiz vardı. Yaşamımızı bunlarla idame ediyorduk.
7 yaşında iken medreseye gittim. Eşsiz bir medreseydi. Medresenin öğretmeni Kasımî Hazizade idi. Medresede Kürdistan’ın her üç parçasından (Güney, Kuzey ve Doğu) insanlar bulunuyordu. Birlik vardı ve hep birlikte Kürdistan’ın bağımsızlığı üzerine tartışmalar, sohbetler gerçekleştiriliyordu.
16 yaşına kadar Mahabad’da, bahsettiğim o medresede öğrenimime devam ettim. Daha sonra babam beni Tebriz’e (Mahabad’ın kuzeyinde 220 km mesafede), Şorevi Medresesine gönderdi. Şorevi Toplum Birliği anlamına gelir. 3-4 yıl boyunca orada okudum.
Daha sonra babam Qazî Muhammed hapse atıldı ve ardından şehit edildi. Ben o esnada Mahabad’ta bulunuyordum. O anlar bir an bile aklımdan çıkmıyor.
Pêşawa Qazî ile ilgili çok şeyler söylendi. İran hükümeti bizi evimizden uzaklaştırıp sürgüne yolladı. Bir Kirmanşah’a, bir Kaşan’a, bir Tahran’a, bir Mehabad’a gönderdiler.
İran Devleti askeri mahkeme kurdu. İki mahkeme gerçekleşti. İdam kararı verildi. Mahkeme Pêşawa Qazî Muhammed’e çok sayıda suç isnat etti. Pêşawa Qazî Muhammed’in İran’ın bir parçasını İran’dan ayırmak istediğini, İran bayrağının yerine Kürdistan bayrağını koymayı amaçladığını söylediler. Bunun yanısıra, İran ordusu O’nun ve kardeşinin halkı zorlayarak İran’a karşı ayaklandırmaya çalıştığını, ancak halkın bunu kabul etmediğini söylemekteydi.
Rengin Elçi: Bu ve benzeri konularla ilgili sorularımız olacak. Ancak öncesinde sizi biraz daha yakından tanımak istiyoruz. Ailede kaç kardeşe sahiptiniz.
Elî Qazî: 8 kız kardeşim vardı. Ben ailenin tek erkek evladıyım. Kız kardeşlerden biri henüz 6-7 aylıkken yaşamını yitirdi. 7 kız kardeşim kaldı.
İsmet isimli kız kardeşim uzunca yıllar Kürdistan Demokrat Parti’ye hizmet etti. 1953 yılında düşman onu yakalamaya çalıştığında, düşmanın eline geçmemek için zehir içerek intihar etti. Bir diğer kız kardeşim Suud’da idi. Bir akrabam ile evliydi. Düşman onun evine bombalı bir paket gönderdi. Kız kardeşim paketi açınca bomba patladı ve orada şehit düştü.
Bir diğer kız kardeşim Pervin de, isminin Kürtçe karşılığı Gelawej’dir, bir direniş esnasında şehadete ulaştı. Şimdi geriye 4 kız kardeşim kaldı. Onlardan 2’si Mahabat’da, diğer ikisi de Almanya’da yaşamlarını sürdürüyorlar.
4’ü erkek, 1’i kız 5 çocuğum var. Erkek çocuklarımın 2’sinin annesi Almandır. Maalesef her iki oğlum Kürtçe bilmiyorlar. Ancak diğer erkek çocuklarımın annesi Kürt’tür ve onlar çok iyi Kürtçe konuşuyorlar. Kızım Almanya’da doktorluk yapıyor. Evlidir ve 2 çocuğu var. Orada iyi bir kariyeri mevcut.
Rengin Elçi: Kürdistan Bölgesi’ne ne zaman geldiniz?
Elî Qazî: Ben 1955 yılında Almanya’ya göç ettim. 60 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Kürdistan çok sıcak olduğu için kışın buraya geliyorum, yazın ise Almanya’ya dönüyorum. Bu yıl ise çok daha uzun süre kaldım burada. Mayıs ayında geldim ve hala buradayım.
Rengin Elçi: Kürdistan Bölgesi Parlamentosu’ndaki partileri protesto etmek için bir açlık grevi başlatmıştınız. Bu protestonuzun amacına ulaştığını düşünüyor musunuz? Çünkü bu eylemin ardından hastalanarak hastaneye kaldırılmıştınız.
Elî Qazî: Bu eylem halkın büyük bölümü tarafından memnuniyetle karşılandı. Çok sayıda destek mesajları aldım. Mehabad’da yaşayan kız kardeşim, dışarıda karşılaştığı halkın ve Doğu Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinden evlerine ziyarete gelen insanların “Qazî Eli babasının oğlu olduğunu ispat etti, yaptığı iş tarihi bir işti” dediklerini söyledi.
Bu eylem halkın çok hoşuna gitse de, partilerin bilhassa Goran Hareketi’nin hoşuna gitmedi. Çok rahatsız oldular. Yekiti’den (YNK) bazı yetkililer gelip beni ziyaret ettiler ve durumumu sordular, yine İslami hareketten birkaç kişi gelip görüştüler. Ancak halk bu eylemime destek sundu.
Bu eylemi gerçekleştirdiğim gün talihsiz bir olay oldu ve eşim düşerek her iki ayağını kırdı. Sol bacağında 3 kırık, sağ bacağında 1 kırık oluştu.
Rengin Elçi: Ömrünüz boyunca hiç unutamadığınız, sizde derin izler bırakan bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Elî Qazî: Unutamadığım, yaşamımda iz bırakmış çok şey var. Bunlardan şimdi hatırladığım üçünü sizlerle paylaşayım.
Tebriz’de okurken Barzani aşiretinden Xoşewi Xelil isimli bir Kürdistan Peşmergesinin şehadeti beni derinden etkilemişti. Xelil Doğu Kürdistan’da şehit düşen ilk peşmergeydi ve çok büyük bir savaşçıydı. Tebriz’den Mahabad’a geldiğimde Xelil’in cenazesini Mahabad’a getirdiler. Binlerce insan caddelerde cenazeyi gözyaşları içinde karşılamıştı. Doğu Kürdistan halkı kahraman Kürdistan peşmergesine büyük bir saygı ve hürmet gösterdiler.
Bir diğer anım ise Mahabad’da Mustafa Barzani ile ilgili. Hem Kürtlerin hem de Azerilerin bir arada yaşadığı Narxede isimli ilçenin kaymakamı Şemzinan aşiretinden Şeyh Seit Ehmed Şemzinan evlenmeye karar vermiş ve bizi de düğününe davet etmişti. Ancak babam, işlerinden dolayı bu düğüne iştirak edemeyecekti. Bu nedenle düğüne birkaç Kürt bakan ile birlikte beni gönderdi. Biz Çiyana köyüne gittik. Kaymakamın eşinin ailesi Karapapa aşiretinin ağaları idi. Düğünü yaptık. Gelini getirmek için kimileri atlarla, kimileri araçlarla gittiler. Seyit Ahmet’in çok güzel bir atı vardı. Onu bana verdiler. Ben o ata binerek Seyit Ahmet’in kayınpederinin evine gittim. Evlerine ulaşıp içeri girdiğimde geniş bir divanla karşılaştım. Melle Mustafa Barzani divanda en başta oturmuştu. Ben Melle Mustafa Barzani’nin içerde olduğunu öğrenmiştim. İçeri girdiğimde o bana “Sen babana vekaleten buraya geldin. O nedenle senin yerin bu divanın başında oturmaktır” diyerek tüm ısrarlarıma rağmen beni baş köşeye oturttu.
Melle Mustafa’nın Lokman isimli, benim yaşlarımda bir oğlu vardı. Mahabad’ta bulunduğum her gün onu evinden alır, birlikte kırsala gider ve tüfekle atış talimi yapardık. Bazen de nehre giderek tüfekle balık avlardık.
O süreçte babam Qazî Muhammed ile Melle Mustafa Barzani birlikte Doğu Kürdistan’ın kuzeyine gittiler. Urmiye, Salmas, Xoy, Laleh ve benzeri şehir halkları Azeri Hükümetine bağlı yaşamak istemiyorlardı. Çünkü Azeri hükümeti Rusya gibi komünist bir sistem inşa etmişti ve insanlar bu sistem altında yaşamak istemiyor, Kürdistan Cumhuriyeti’ne bağlanmak istiyorlardı.
Birçok insan babam ile Melle Mustafa’yı dönüşlerinde karşılamaya gelmişti. Ben ve Lokman ise birkaç kişiyle birlikte Kelwêye nehri üzerindeki Pirdezerdi köprüsüne gittik ve silahla balık avlamaya başladık. O esnada babam ile Melle Mustafa bir araç içinde köprüye geldiler. Bize “burada ne yapıyorsunuz?” diye sordular. Biz de, “herkes gibi biz de sizi karşılamaya geldik” dedik. “Peki neyle geldiniz?” diye sordular. “Atlarla geldik” diye cevap verdik. Bunun üzerine “atlarla geri dönmeyin, yanımıza gelin sizi eve geri götürelim” dediler.
Rengin Elçi: Kısa bir süre önce sevgili anneniz hakkın rahmetine kavuştu. Allah rahmet eylesin. Pêşawa Qazî’nin her daim arkasında duran anneniz çok fazla tanınmıyor. Bize biraz annenizi anlatabilir misiniz? Babanızla ilişkileri nasıldı, size nasıl öğütler verirdi? Kürdistan Partileri hakkındaki düşünceleri nasıldı?
Elî Qazî: Kürdistan Kadın Birliği’nin (YAY) Mahabad’ta kuruluşuna annem öncülük etti ve Birliğin başkanı oldu. Peşmergeye ve Kürdistan davasına çok hizmet etti. İnsanlara Kürtçe okuma ve yazma öğretti. Milli duyguları çok gelişkindi. Annem ve babam birbirlerine aşık olarak evlenmişlerdi. Babam annemi çok severdi. Babam ile annemin ilişkileri iki yakın arkadaş ilişkisi düzeyinde idi. Babam ilişkilerini brale (çok samimi) şeklinde tarif etmekteydi.
“Her başarılı erkeğin ardında bir kadın bulunur” derler. Babam yakalandıktan sonra annem babamı özgürlüğüne kavuşturmak için çok mücadele etti. O bir Kürt kadınıydı ve eşine hizmet etmek istiyordu.
Babama üç yıldızlı apoleti bulunan askeri bir avukat tahsis etmişlerdi. Avukat anneme, “şayet bana iyi para verirsen, kocanı kurtarmak için gereken neyse yaparım” şeklinde bir teklifte bulundu. Annem avukata ne kadar para istediğini sordu. Avukat da o zaman için çok çok büyük bir servet anlamına gelen 15.000 Tümen (10.000 dinar = 1 Tümen) istediğini söyledi. Bizim çok fazla paramız olmadığından, annem sahip olduğu tüm altınları alarak satmak için çarşıya gider.
Çarşıda karşılaştığı bir yahudiye Dedenisan isimli çok zengin bir yahudinin evini sorar. Yahudi, “hanım gel önce bir çayımı iç, sonra ben Dedenisan’ın evini sana göstereyim” der. Annem kabul eder. Çay içerken Yahudi “Dedenisan’ın evine niçin gidiyorsun, belki sorununu ben giderebilirim” der. Annem de olayı anlatır ve paraya ihtiyacı olduğunu söyler. Yahudi bunun üzerine ne kadara ihtiyaç duyduğunu sorar. Annem 15.000 tümene ihtiyaç duyduğunu söyleyince Yahudi parayı getirip anneme verir. Annem bunun karşılığında altınlarını vermek isteyince Yahudi bunu kabul etmez ve şöyle der: “Eğer bir gün paran olursa gelir bana ödersin, yok olmazsa ben bu paraya rahmet okudum.”
Bunun üzerine annem merakla bu yardımseverliğinin sebebini sorar. Yahudi şu karşılığı verir:
“Biz insan olduğumuzu ilk kez Kürdistan Cumhuriyeti’nde hissettik. Okul vardı, eğitim vardı, öğretmenler vardı, eşitlik vardı. Tüm bunlar Pêşawa Qazî Muhammed sayesinde gerçekleşti.” (Kürdistanlı Yahudi ve Ermenilerin kültürel, milli ve dini hakları Kürdistan Cumhuriyeti’nde teminat altına alınmıştır.)
Bir kez de Şerifi isimli avukat geldi. Şişman, iriyarı bir avukattı. İki elini başına defalarca vurup şöyle söyledi:
“Ben Qazî Muhammed’i savunamıyorum. Mahkeme Qazî’yi yargılamıyor, Qazî Mahkemeyi yargılıyor.” Bu söz de babam ile ilgili tarihi sözlerden biriydi.
Rengin Elçi: Siyasetin dışında Pêşawa Qazî Muhammed nasıl bir kişiliğe sahipti? İnsanlarla ve çocuklarıyla ilişkileri nasıldı? Bir sorun ortaya çıktığında onu çözmek için nasıl bir yol izliyordu?
Elî Qazî: Evimiz küçük bir dağın üstünde idi. Orada bir mağara vardı. O mağaraya gitmemiz yasaktı. İçlerinde kitap vb. eşyaların bulunduğu variller bulunuyordu. Rusların İran müdahalesinden önce orada ne olduğu konusunda bir fikrimiz yoktu. Daha sonra o mağarada gizlenenler ortaya çıktığında babamın Kuzey Kürdistan’dan Xoybun ve Güney Kürdistan’dan Yekbun ile ilişki içerisinde olduğu ortaya çıktı.
Güney Kürdistan’ın Süleymaniye iline bağlı Koyê ilçesinden bir tüccar sürekli, Güney Kürdistan’da basılan kitap ve dergileri babama getirirdi.
1941 yılında Sovyetler Birliği İran’ı işgal ettiğinde Mahabad kırsalındaki aşiretler Mahabad’ı talan etmeye karar verdiler. Amcam “Mele kıyafetleri içindeki Qazî’nin bir başına, tüfeğini alarak, nehri geçip aşiretlerin bulunduğu yere doğru at sürdüğünü, Qazî’nin geldiğini gören aşiretlerin korkudan değil ama saygıdan dolayı oradan uzaklaştığını” gördüğünü söyledi.
O zamanlar Peşmerge yoktu. Mahabad şehrinin güvenliğini sağlamak için kollarında kırmızı bir band bulunan birkaç görevli vardı. Onlara Kolsul adı verilirdi ve geceleri Mahabad’ın güvenliğini sağlarlardı.
Gerçekte bizim bulunduğumuz Mikuryan mıntıkası takriben bağımsız bir bölgeydi. Hükümetin hiçbir etkisi yoktu. Kürdistan Cumhuriyetinin ilanından önceki 4 yıl boyunca otonom bir yapımız vardı. Kürtçe gazete basılıyordu.
Babam defalarca Tahran’a giderek Şah ile görüştü. Ancak Şah bizim taleplerimizi kabul etmedi. İran birkaç kez ordusunu Kürdistan’a göndermek istedi. Ancak Kürtler ordunun önünü kestiler ve askerler korkudan kaçtılar. Devletin kudreti kalmamıştı. Bir tek şey kalmıştı Kürdistan’da onlar da polis gücüydü. Halk onlara saldırarak ikisini öldürdüler ve diğerlerinin de silahlarını ellerinden aldılar. Ondan sonra İran’ın Kürdistan’da hiçbir gücü ve etkinliği kalmadı.
Babam sporu çok severdi. Kışın dizlere kadar kar yağdığı zamanlarda bile koşar, ağırlık kaldırırdı. Her zaman ata binerdi. At üzerindeyken silahını hiçbir zaman sırtına atmaz, her zaman elinde tutardı. Çok yardımseverdi. Çevredeki yoksullara yardımı esirgemezdi. Annem çoğu zaman üzerindeki giysileri fakirlere verdikten sonra eve gelip yeni giysi istemesinden yakınırdı.
O zamanlar Kürt aşiretleri arasında su, arazi, köy vb. üzerine düşmanlıklar sık sık patlak verirdi. Babam her zaman bu tür anlaşmazlıkların barış içinde çözümü için arabuluculuk yapardı. Su paylaşımından kaynaklanan, her iki tarafın da suyun kendisine ait olduğunu söylediği bir anlaşmazlık sonucu iki aşiret arasında 16 kişi yaşamını yitirmişti. Babam suyu ikiye bölerek her iki tarafa da eşit miktarda su gitmesini sağlayarak sorunu çözdü. Babamın o gün yaptığı duvar bugün hala duruyor.
Okumayı çok seven bir insandı. Kitaplığı vardı. Şu anda Başkan Mesut Barzani’nin yanındadır. Ben getirip teslim ettim. Başkan Barzani bana, “bir bölümü Şeyh Said, bir bölümü Şeyh Mahmut, bir bölümü Qazî Muhammed ve bir bölümü Melle Mustafa Barzani ‘ye ait olmak üzere bir müze yapmak istediğini” söyledi. Bugüne kadar Kürdistan’daki sorunlar nedeniyle bir şey yapamadılar.
Babam Mahabad dışına çıktığı her seferde ilk önce mutlaka kitapçılara uğrar ve yeni kitap olup olmadığına bakardı. Geri döndüğünde ise yine ilk uğradığı kendi kitaplığı olurdu.
Babam birkaç dil bilirdi. Bu dillerden biri 1. Dünya Savaşı sonrasında bütün dünyanın konuşacağı ortak dil olan Esperanto idi. Babam, İran’da Esperanto dili ile konuşan nadir birkaç kişiden biriydi. Kürtçe, Farsça ve Esperanto dışında Arapça, Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Rusça bilirdi.
Rengin Elçi: Sizin bahsettiğiniz, Pêşawa Qazî’nin avukatının rahmetli annenize “Mahkeme Pêşawa’yı değil, Pêşawa Mahkemeyi yargılıyor” sözünü ben de okumuştum. Yalnız bir şeyi sizin ağzınızdan duymak istiyoruz. O mahkemede sadece Pêşawa Qazî değil, aynı zamanda iki kardeşi de yargılandı ve şehit edildi diye biliyorum, doğru mu?
Elî Qazî: Hayır. Babam, amcam ve babamın amcasının oğlu.
Rengin Elçi: Mahkemenin nasıl bir seyir izlediğini, ifadelerin hangi şekilde verildiğini ve babanız, amcanız ve babanızın amcası oğlu hakkındaki idam kararlarının nasıl alındığını öğrenmek istiyoruz.
Elî Qazî: Günümüzde mahkemenin tüm gidişatını detaylı bir şekilde anlatan basılmış kitap mevcut. Her üçü de mahkeme karşısında erkekçe onurlu bir duruş sergilediler. Kürtler hakkında söylenen tüm olumsuz iddia ve söylemleri reddedip çürüttüler.
Aklıma gelen bir olayı da sizinle paylaşayım. Babam henüz yakalanmıştı. Serheng Parsitabar ile birlikte ilk kez babamı ziyaret etmek üzere cezaevine gittim. Babam Parsitabar’a “Neden Hemê Hüseyin’i (Pêşawa’nın amcasının oğlu) tutukladınız. Onun bir suçu yok. Ben onu, bakan olmak için zorladım. Bir suç varsa benim suçumdur, onun bir suçu yok.” dedi.
Amcam İran Parlamentosu üyesi idi ve o zamanın İran Başbakanı ile yakın dostluğu vardı. Amcama Mahabad’a gittiğinde kardeşini ve amcanın oğlunu hapisten çıkar dediler. Amcamın alelacele Mahabad’a geldiği gece infazları gerçekleştirdiler. Meksusel, Hemê Hüseyin, Sefi Qazî’yi ve babamı darağacında görünce hiddetlenerek “Bijî Kurd û Kurdistan! Bijî Kurd! Bijî Pêşawa Qazî” şeklinde kükremişti.
Evi babamın ofisine yakın olan bir akrabamın anlatımı: “O gece bir ses duydum. Ses bana yabancı gelmedi. Sesin kaynağını duymak için pencereyi açıp balkona çıkayım dedim. Balkona çıkar çıkmaz bir İran askeri tüfeğini arkadan kafama dayayarak “Yallah! Yukarıya çıkalım!” dedi.” Akrabam yukarıya çıkmıştı ama Pêşawa ve Hemê Hüseyin’in İran Hükümeti tarafından idam edildiklerini duymuştu.
Hemê Hüseyin iriyarı idi. Onu asmaya çalıştıkları ip kopmuştu. Onu ikinci kez idam sehpasına çıkarmışlardı.
İran Hükümeti cenazelerimizi bize vermek istemiyordu. Caydırıcı olması, insanların korkması için birkaç gün darağacında asılı kalmasını istiyordu. Ancak halk dükkânlarını, işyerlerini kapatarak caddelere toplanınca İran Devleti babamın, amcamın ve babamın amcamın oğlunun cenazesini vermek zorunda kaldı. Cenazeler camide yıkanarak, bütün Mahabad halkının katılımı ile mezarlığa defnedildi.
Taziye 3-4 ay kadar sürdü. Kürdistan’ın dört bir yanından insanlar başsağlığı dilemek için geldiler.
Rengin Elçi: Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşu esnasında sizin durumunuz neydi? Mücadele içinde miydiniz yoksa?
Elî Qazî: Hayır daha önce de belirttiğim gibi ben o esnada Tebriz’de öğrenim görmekteydim.
Rengin Elçi: Cumhuriyet’in ilanından sonra döndünüz mü?
Elî Qazî: Hayır. Ben o zaman henüz 12 yaşında idim. Bu nedenle görev alabilecek yaşta değildim.
Rengin Elçi: Kürdistan’ın 4 parçası için Pêşawa Qazî’nin düşünceleri nasıldı? Bir farklılık var mıydı?
Elî Qazî: Mahabad Cumhuriyeti’nin ilan edildiği gün Pêşawa “O bayramın Özgür ve Bağımsız bir Kürdistan bayramı olduğunu” söyledi. Yani Pêşawa’nın amacı her 4 parça Kürdistan’ın özgürleşip, birleşik Kürdistan Devleti’nin kurulması idi. Kürdistan gazetesinde Cumhuriyetin ilan edildiği gün için “Özgür ve Bağımsız Kürdistan” yazmaktaydı.
Kürdistan Cumhuriyeti’nde 4 parçadan Kürtler bir arada yaşadılar. Ölümsüz Mustafa Barzani kendisiyle birlikte birkaç bin Peşmerge ile (3 bin) geldi. Amed’ten Kadri Cemil Paşa Mahabad’a geldi. Yine babam yoktu ben oradaydım. Ben gittim onları karşıladım. Hatta Sovyetler Birliği Kürtleri dahi Azerbaycan’dan geldiler.
Gezici sinema vardı. Her gün bir köye giderdi. Bu tür vazifeleri ifa edebilecek kimsemiz olmadığından, Sovyetler Birliği’ndeki Kürtleri getirtip buralarda görevlendirdik. Hatta Kürdistan Cumhuriyeti’nin ilan edildiği tarihlerde araç kullanabilecek insanımız dahi yoktu. Babamın şoförü bir Ermeni idi. Cumhuriyetin kuruluşundan 7-8 ay sonra Ahmet Fukel isimli birini buldular ve babamın şoförü yaptılar.
Bugün Kürdistan’da on binlerce mühendis, doktor, okuryazar var. Ancak o tarihte liseyi bitirmiş sadece 3 veya 4 kişi vardı. Fazlası yoktu. Güney’den gelen bazı öğretmenler, alimler, subaylar vardı. İnsanlara Kürtçe öğretiyorlardı. O gün ile bugünü mukayese ettiğiniz zaman arada dağlar kadar fark var.
Muazzez Baktaş: Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bir seçim gerçekleşti. Bu seçim ile ilgili düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz.
Elî Qazî: Maalesef Kürtlerin hep birlikte hareket etmediklerini düşünüyorum. Şayet Kuzey Kürdistan’da yaşayan yaklaşık 25 milyon Kürt birlikte hareket edebilselerdi, Kürtler Türkiye Parlamentosuna çok daha fazla milletvekili ile katılım gösterebilirlerdi. HDP’nin Türk solu ile ittifak içine girmesi, Kürtlerin bir bölümünün HDP’ye değil Erdoğan’a yakınlaşması sonucunu doğurdu. AKP 70-80 kadar Kürt milletvekili çıkardı. Televizyonda bir AKP’linin Kürtçe konuşmasını izledim. Bu nedenle Kürtlerin bir bölümünün Türk Soluyla ittifaka sıcak bakmadığını düşünüyorum. Yanılgılı bir politika izlendiğini düşünüyorum. Kürtlerin birleşerek çok daha güçlü olacaklarına ve seslerini çok daha gür duyuracaklarına inanıyorum.
Muazzez Baktaş: Kuzey Kürdistan Kürtlerinin büyük bölümü sizi tanıyorlar. Siz Kuzey Kürdistan’ın mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Kuzey Kürdistan Kürtleri ’ne neler söylemek istersiniz?
Elî Qazî: Kuzey Kürdistan’da insanlarımız büyük gösteriler düzenlediler. 80 bin, 100 bin insan İstanbul’da, Amed’te, Kürdistan’ın birçok şehrinde ayağa kalktılar ve haklarını istediler. Anadilleri, kültürleri üzerine olan haklarını talep ettiler. Ancak bunlar sonuçlanmadı. Şayet savaş başlamasaydı, insanlarımızın çok daha fazla seslerini duyuracaklarına ve HDP’ye daha fazla oy vereceklerine inanıyorum.
Muazzez Baktaş: Kürtler için hangi çözümün daha uygun olduğunu düşünüyorsunuz?
Elî Qazî: Eğer benim kalbime sorarsanız cevabım Özgürlük ve Bağımsızlıktır. İçinde bulunduğumuz süreçte bu aşamaya çok yaklaştık. Kuzey Kürdistan’daki kardeşlerimizin anadil, kültür ve kendilerini yönetme kaynaklı insani haklarını elde etmeleri beklentisine sahibim.
Elî Qazî: Doğu Kürdistan’da durum biraz daha farklı. Tahran Üniversitesi’nde Kürtçe dergiler çıkarılıyor. İran Anayasası’nda bir madde var. Şöyle diyor: “İran’da yaşayan azınlık ulusların kendi anadilleri ile öğrenim görme hakları vardır.” Bunlar da ortadadır. Şayet ellerine bir fırsat geçerse, Doğu Kürdistan Kürtlerinin tümü özgürlük ve bağımsızlık taraftarıdırlar.
Ben Almanya’daydım. Bir çok kez İran’ı ziyaret ettim ve Kirmanşah’a gittim. Caddede yürüdüğüm zaman bir kelime Kürtçe duymazdım. Hepsi Farsça konuşurlardı. Ancak bugün İlam’a, Kirmanşah’a giderseniz herkesin Kürtçe konuştuğunu görürsünüz.
Doğu Kürdistan Kürtleri arasında Şii ve Sünniler bulunur. Şiilerin Kürtlük bilinci mezhep bilinçlerinden çok daha öndedir.
Rengin Elçi: Size birbiriyle ilişkili iki soru yöneltmek istiyoruz. Birincisi, Özgür Bir Kürdistan için Kürtlerin neye ihtiyacı var. Kürtler içinde bulunduğumuz yüzyıl şartları göz önüne alındığında bir statüye kavuşmak, kazanım elde etmek için ne yapmalılar?
Elî Qazî: Ben inanıyorum ve biliyorum ki, Kürtler birleşebilirlerse dünya bir araya gelse onların önünde duramaz. Hiç kimse onlara engel olamaz. Vatanlarının, uluslarının, bayraklarının, geleceklerinin sahibi olurlar. Kürtlerin temel sorunu birlik sorunudur. Kürtler tarihleri boyunca iç ihanetten dolayı zarar görmüşlerdir.
Güney Kürdistan’da Kürtler tarihlerinde olmadığı kadar özgürlük ve bağımsızlığa yaklaşmış bulunuyorlar. Bazı zaaflarımız var. Bu zaafları ortadan kaldırabilirsek engellerimizi de ortadan kaldırmış oluruz. Kürtlerin bir olmaları gerekiyor. Şayet Kürtler birleşir, Kürtler Kürtlerle kardeş olabilirse o taktirde özgür ve bağımsız bir Kürdistan’ı kurabilirler.
Rengin Elçi: İkincisi, yine içinde bulunduğumuz koşullar çerçevesinde Kuzey Kürdistan, Batı Kürdistan ve Doğu Kürdistan için neler düşünüyor ve ne tür çözüm önerileri sunuyorsunuz?
Elî Qazî: Batı Kürdistan’ı değerlendirirsek, askeri olarak durumları çok iyi, dayanışma ve birliktelik üst düzeyde. IŞİD’in yenilgiye uğratılması ve Kobanê’nin kurtarılması dünyada büyük yankı uyandırdı. Dünya IŞİD karşısında direnen yegâne gücün Kürtler olduğunu gördü ve Kürtleri tanıdı.
İnancım ve kanaatim odur ki Batı Kürdistan ile Güney Kürdistan birleşmelidir. Bu konu ile alakalı çok şeyler konuşuluyor. Hatta dün Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Suriye’de barış gerçekleştiği taktirde Kürtlerin mutlaka bir kazanç elde etmeleri gerektiğini söyledi. Şartlar çok uygun. Batı Kürdistan ile Güney Kürdistan’ın birleşmesi gerekiyor. İnşallah bu durum gerçekleşir.
Kuzey Kürdistan’da Kürtler iki gruptan oluşuyor. Birinci grup PKK’ye yakın duruyor. Diğer grup ise ulusal yaklaşım taraftarları. Şayet orada iki grup birleşmeyi başarırsa orada da zafer yakındır. Orada çok fazla Kürdistani parti var ve bunların birleşmesi gerekiyor.
Rengin Elçi: Sizce Doğu Kürdistan Partilerinin ittifak kurmalarını engelleyen sebepler nelerdir?
Elî Qazî: Ben kendi adıma Doğu Kürdistan Kürtlerinin birleşmeleri için çok çalışma yürüttüm. Diyaloglar gerçekleştirildi. Kürdistan Partilerinin birleşmeleri için platformlar oluşturuldu. Ancak maalesef şimdiye kadar bu ittifağın gerçekleşmesi hususunda başarılı olamadık. Partilerin bir araya gelerek, yenilikler gerçekleştirmesi halkın da hoşuna gidecekti.
Bunun yanısıra Dünyadaki güçler muhatap bulma sıkıntısı yaşıyorlar. Hangisiyle görüşmeler gerçekleştirecekler? İran Kürdistan Demokrat Partisi ile mi, Kürdistan Demokrat Parti ile mi, Komela ile mi? Hangisiyle görüşecekler? Eğer Kürtler birleşebilirlerse, ortak dille konuşmayı başarırlarsa ve Kürdistani ruhu tesis edebilirlerse o taktirde bütün dünya da onlara destek olacaktır.
Çünkü, gerçekte İran’da yönetimde olan rejim bütün dünyada antipati ile bakılan bir rejimdir.
Rengin Elçi: Sayın Elî Qazî, bizimle gerçekleştirdiğiniz bu güzel sohbet için size teşekkür ediyoruz.