Dünya ülkeleri, bu açıklamayı tatmin bulmadı. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ise salı günü tüm detayları açıklayacağını duyurdu. Peki, o gün konsoloslukta neler oldu, Kaşıkçı nasıl öldürüldü?
AKP kaynaklarına en yakın isimlerden Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim Salı günü saat 13.14’te konsolosluktan içeriye girmesinin ardından doğrudan Başkonsolos Muhammed el Uteybi’nin makamına alındığını söylüyor.
Selvi’nin anlattığına göre Kaşıkçı, “herhangi bir sorguya dahi gerek duyulmadan Suudi Arabistan’dan gelen infaz timi tarafından boğularak öldürülüyor.”
Boğma işleminin 7-8 dakika sürdüğünü öne süren Selvi, “Kaşıkçı’nın cep telefonu ile kolundaki akıllı saati Apple Watch’un eşleştiği bilindiği için çalıştırılmak isteniyor. Bunun için önce parmağı kesilip parmak izinden açılmaya çalışılıyor. Ama başarılı olamıyorlar” iddiasında bulunuyor.
Ancak Selvi’nin anlattığı Apple Watch hikâyesi, başta CNN International olmak üzere dünya basını tarafından yapılan bazı testlerle birlikte gerçek olamayacağı yolundaydı.
“Suudilerin açıkladığı şekilde bir arbede veya sorgulama yaşanmıyor” diyen Selvi, “İnfaz timinin kendisini etkisiz hale getirmeye çalıştığı sırada Kaşıkçı, doğal bir refleks olarak direnmeye çalışıyor. Bir poşet ya da ipi andıran plastik bir malzeme ile boğuluyor” ifadesini kullanıyor.
Bundan sonraki aşamada ise, Adli tıp kurumu başkanı Al Tubaigy eşliğinde müzik açıp cesedi 15 parçaya ayırdıklarını ileri süren Selvi, “Bunların hepsi başkonsolosun makamında gerçekleşiyor. Kaşıkçı’nın öldürülme anına ait ses kayıtları da o anda yaşanan vahşeti kaydediyor” diyor.
Selvi, cesedin parçalara ayrıldığı iddiasının ardından yapılan işlemleri ise şöyle anlatıyor:
“Kaşıkçı’nın cesedi başkonsolosluk dışına çıkarılıyor ama İstanbul dışına çıkarılamadığı düşünülüyor. Bu sırada kimyasal maddeler kullanılarak delillerin yok edilmesi aşamasına geçiliyor. Adli tıp kurumu başkanı, 10 günden önce başkonsolosluk binasında bir arama yapılmasına izin verilmemesi talimatını veriyor. Çünkü kullandığı kimyasallarla birlikte delillerin 10 gün içinde yok olacağını hesap ediyor. Başkonsolos, polisin arama yapmasını engellemek için elinden geleni yaptı. Buna rağmen polisin titiz çalışması sonucunda bazı deliller kurtarıldı. Eğer önemli delillere ulaşılmasa Suudi Arabistan cinayeti kabul eden açıklamayı yapar mıydı?”
Yazının girişinde Cemal Kaşıkçı’nın doğrudan başkonsolosun makam odasına yönlendirilmesine dikkat çekmiştim. İki nedeni var:
1) Cemal Kaşıkçı, medeni durumunu gösteren belgeyi almak üzere Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na 28 Eylül Cuma günü müracaat ediyor. İşlemlerin yetişmediği belirtilip kendisine 2 Ekim Salı gününe randevu veriliyor. Pazar ve pazartesi günü ise bulunduğu Londra’dan aranıp salı günkü randevusu hatırlatılıyor. “Geleceksiniz değil mi?” diye soruluyor. Kaşıkçı bu durumdan tedirgin oluyor. “Benim aramam gerekirken onlar beni arıyor” diyor. Peki, aradan geçen 4 günlük zaman zarfında Kaşıkçı’nın istediği evrak hazırlanıyor mu? Şu ana kadar böyle bir evrakın hazır olduğuna dair bir bulguya rastlanmadı.
2) Kaşıkçı’nın başkonsolosluğa geleceği kesinlik kazandığı için ondan önce saat 12.25’te binaya giriş yapan infaz ekibi, hazırlık yapıp kendisini başkonsolosun makam odasına bekliyor. İçeri girdiği anda en ufak bir sorguya dahi gerek duyulmadan boğuluyor.
Abdulkadir Selvi’nin yazısının tamamı için tıklayın