DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, yerel seçimlerde çıkartacakları adaylara kent uzlaşısını gözeterek karar vereceklerini ve eskiden uyguladıkları "iktidara kaybettirme" politikasından vazgeçtiklerini söyleyerek, "Kötüler arasındaki bir seçimde taraf olmayacağız, kayıtsız şartsız iktidar kaybetsin diye oy vermeyeceğiz" dedi.
31 Mart 2024'te yapılacak yerel seçimler için hazırlıklarını sürdüren DEM Parti çoğu yerde kendi adaylarıyla seçime girmeyi planlarken, büyük kentler ve Batı'daki belediyeler için diğer partiler ve bileşenlerle müzakere edebileceğini belirtmişti. DEM'in adaylarının Ocak ayının ilk haftalarında belli olması bekleniyor.
DEM Partinin yeni politikalarını ve yerel seçimde izleyeceği tutumu DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan ile konuştuk.
DW: 2023'te önemli bir seçimi geride bırakırken önümüzde başka bir önemli seçim daha var. 2023 seçim sonuçları ışığında yerel seçimde nasıl bir tutum izleyeceksiniz?
Tuncer Bakırhan: Genel seçim sonrasında çok kapsamlı bir muhasebe süreci ve anlama süreci geçirdik. Orada daha çok tabanımızın aslında bugüne kadar seçimlerde karşılaşmış olduğumuz eksik ve yetmezliklerimize dönük eleştirilerini ve geleceğe dönük önerilerini dinledik. Bizden üç şey istediler, bir tutarlı, sağlam bir muhalefet. İki; özellikle seçimlerde aday belirleme süreçlerinde halkın bir özne olarak aktif olarak katılımı. Üçüncüsü de biraz daha yenilenme talebi vardı. Biz büyük oranda yenilendik. Neredeyse genel merkez yöneticilerimizin yüzde 70'i yeni arkadaşlardan oluştu. Siyasetimizi de halkımızın dediği gibi daha açık, daha anlaşılır hale getirdik.
Türkiye'de aday belirleme yönteminde en kapsayıcı ve halkımızın dediği gibi daha çok onları katan, onların düşüncesini alan bir yöntem deniyoruz. Kent uzlaşısı dediğimiz. Sadece DEM Partinin üyeleri ve delegeleriyle sınırlı olmayan, kentin örgütlü bütün dinamikleriyle birlikte ön seçim yapma kararı aldık. Oradan çıkan her aday kim olduğuna, ne olduğuna bakmaksızın, tabii ki ilkelerimize uygun adayların başvurularını alıyoruz, o kişiler bizim adaylarımız olacak.
Peki bir hedefiniz var mı bu yerel seçimler için?
Kayyum atanarak iradesi gasp edilen belediyelerimizi geri alacağız. Ağrı'da, Bingöl'de, Muş'ta ve birçok buna benzer yerlerde AKP tarafından yönetilen ve usulsüzlük ile anılan, hizmet adına bir şeyin olmadığı yerlerde toplumcu belediyeciliğin kazanması için ciddi bir çalışma içindeyiz.
Hedefimiz 2014'te 100'ün üzerinde almış olduğumuz belediye hedefine ulaşmaktır. Tabii çok kolay değil. Bölge geçmişle kıyaslandığı zaman büyük bir baskı altında. Mesela daha önce bin oyla kazandığımız belde ve ilçelere 3 bin 4 bin seçmen kaydırılmış. İki dönemdir aldığımız Siirt'te 6-7 bin seçmen artışı var. Bu seçmenlerin yüzde 95'i Siirtli olmayan seçmen. Bizimle sandıkta yenişemeyen ve kayyum belediyeciliği ile bir model ortaya koyamayan usulsüzlük ile anılan iktidar ve ortakları şimdi tabur kaydırarak, kolluk güçleriyle seçmen kaydırıyor.
Peki bu hedefe ulaştığınızı düşünürsek, yeniden kayyum atanması endişesi yaşıyor musunuz? Çünkü 22 Aralık'ta Irak'taki son saldırının ardından partinize yönelik baskılar artmış durumda. Ve bazı iddialar var; kendi adaylarınızı çıkarmanıza karşılık iktidarın kayyum atamayabileceği yönünde. İktidarla bu minvalde bir görüşmeniz var mı?
Bizim kesinlikle iktidarla diyaloğumuz, temasımız yok. İktidarla en yakın temasımız karakollar, cezaevleri, gözaltılar. Biz kesinlikle irademizin pazarlık aracı yapılmasına karşıyız. Biz bağımsız, kendi kararını veren ve bugüne kadar bu konuda geçmişteki pratikleriyle tutarlı bir siyaset izleyen bir geleneğe sahibiz. Biz 2015 yılından beri bir biçimde aslında iktidara kaybettiren cephede yer alıyoruz. En son cumhurbaşkanlığı seçiminde de işte bölgedeki bütün renklerin her iki turda da aynı çıkması, seçim sonuçlarının birbirine yakın olması bizim ne kadar tutarlı olduğumuzu gösteriyor. Herhangi bir temasımız yok. Bunlar bize dışarıdan yol belirlemeye çalışan, rota belirlemeye çalışan aynı istikamette gitmemizi isteyen kimi çevrelerin art niyetli düşünceleri. Yani biz bir şey karşılığında asla pazarlık yapmayız. Biz sadece şunu söyleriz, Türkiye'nin başta Kürt meselesi olmak üzere bütün sorunları diyalog ve müzakereyle çözülmelidir. Biz iktidar ile ancak bu zeminde, bu durumda bir araya gelebiliriz. Biz kiminle iş birliği yapacağımızı ilkelerimizi ortaya koyarak belirleriz. Bizim siyasetimiz özgündür, bağımsızdır. Belediyeler karşılığında anlaşacağımızı, arka kapı pazarlıkları yapacağımızı söylemek art niyetli bir yaklaşım.
Son Parti Meclisi toplantınızda yerel seçimlerde bazı kentlerde iş birliği için diğer partilerle müzakere sürecine kapı araladınız. Ankara ve İstanbul gibi büyük kentler için ne düşünüyorsunuz? Süreç nasıl işleyecek?
Tabii ki bir çerçevemiz ortaya çıktı, adına kent uzlaşısı dediğimiz bir yol haritamız var. Tabii ki bir siyasi parti seçimlerde iş birliği, güç birliğine her zaman açıktır. Adayları kentin bütün bileşenleriyle belirleyelim diyoruz. Mesela kadın düşmanı bir belediye başkanı, belediyecilik anlayışı, göçmen düşmanı yani mülteci düşmanı bir anlayışı olmasın, ırkçı olmasın, tekçi olmasın. Bu ülkenin mozaiğine uygun bir pratik, bir dil, bir söylem, bir eylem içinde olan anlayışa sahip olsun istiyoruz.
O zaman mesela bir kentte adayın gücüne göre değil uzlaşıya göre mi karar vereceksiniz?
Bu ülke zaten tekçilikten, tek adam yönetiminden çekti. Aslında bugün yaşadığımız her şey onun bir ürünüdür. Biz renkli olsun, kolektif, toplumcu olsun, şeffaf ve demokratik olsun istiyoruz. Herkesin evi olsun, rahatlıkla kapıdan içeri girsin vatandaş ve sorunu çözülsün. Bizim yerel yönetim anlayışımız bugüne kadar gördüğümüz ikili bloktan çok bağımsız bir şeydir. Biz başka bir şey söylüyoruz. Bizim açımızdan bir müteahhit ile başka bir müteahhit yarışında taraf olmak gibi bir şey olmaz. Biz müteahhitler arası yarışın bir parçası değiliz.
Önümüzdeki dönemde de Batı'da daha net, daha somut ilçe ilçe tavrımızı ortaya koyacağız. Adaylarımız DEM Partili olmak zorunda değil, hangi partili olduğunun bizim için önemi yok. İlkelerde uzlaşabilirsek, aday kapsayıcı ve demokratik olabilirse oturup konuşuruz. Eskisi gibi iktidara kaybettirme ve karşısında kim olduğuna bakılmaksızın ona oy veren bu yöntemi artık değiştiriyoruz. O gün koşullar öyle gerektiriyordu işte baskıcı, reddeden iktidara ders vermek gerekiyordu sandıkta dedik, verdik. 20 yıldır, 25 yıldır yönettiği belediyeleri kaybetti. Bugün koşullar farklı. Bugün artık emekçiler, Kürtler, yoksullar, Aleviler, kadınlar yaşadıkları kentleri yönetmek istiyorlar. Biz artık iki blok arasında sürekli her seçimde birisine taraf olma durumunda değiliz. Biz demokrasi mücadelesi yürütüyoruz ve büyük bedeller ödüyoruz. Böyle haksızlığın ve hukuksuzluğun olduğu bir ülkede biz iki tane müteahhit arasında, birbirine benzer iki belediye anlayışı arasında taraf olmayız.
Peki ortada bir de ittifak sisteminin getirdiği gerçekler var. Sizin bu tutumunuzun muhalefetin 2019'da kazandığı belediyeleri kaybetmesine yol açabileceği de söyleniyor. Bu sistemin getirdiği çelişkili durumu nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
Aslında çok güzel bir soru. Ama hep biz mi muhalefetin kaybetmesini düşüneceğiz? Biraz da muhalefet de kaybetmemek için çaba içerisinde olmalı yani. Bir partinin genel merkezi güpegündüz yüzlerce ırkçı, faşist tarafından saldırıya uğruyor, parlamentoda işitmediğimiz küfür hakaret kalmıyor. Bu tür durumlarda yanımızda herhangi bir muhalefet partisi yok. Sandık söz konusu olunca sürekli bize "Aman ha muhalefet kaybeder" deniyor. Muhalefet de muhalefet olsun. Muhalefet de neyin doğru, neyin haklı, neyin yanlış olduğunu bir zahmet bilsin. İktidara benzeyen bir muhalefetin bu ülkeye vereceği bir şey yok. "Ha Yavaş belediyeciliği ha Gökçek belediyeciliği" diyor bizim tabanımız. Nitekim bizi böyle bir kararlaşmaya iten tabanımızdır. Biz herhangi bir kent için de pazarlığa girmiyoruz, tek derdimiz demokrasinin güçlenmesidir. Muhalefet de kendisini sorgulamalıdır. Kötüler arasındaki bir seçimde taraf olmayacağız, kayıtsız şartsız iktidar kaybetsin diye oy vermeyeceğiz. Sonuçta biz de bir siyasi partiyiz. Üstelik büyük bedeller ödeyen bir partiyiz. Amacımız sadece muhalefete yancılık yapmak değil. Tabii ki iktidar kaybetsin, iyi yönetmiyor. En büyük zorlu baskıyı da bize uyguluyor. Biz nasıl "iktidar kazansın" deriz? Tamam kazanmasın ama diğer taraftan kazananlar o büyük ezilen taban olsun. Önümüzdeki günlerde durum daha da netleşecek.