‘Kürtlerin kurtuluşu, Türkiye halklarının kurtuşunun bir dinamiğidir’ diyen Ertuğrul Kürkçü, “Bu meseleye Türkiye halklarının el koyması ve Kürtlerle muhattaplık oluşturulacak bir demokratik hükümeti inşaa etmesi.” ifadesini kullandı.
"Kart-Kurt Safsatası Geride Bırakıldı"
Ertuğrul Kürkçü, 36 yıllık süreci şöyle değerlendirdi:
“36 yıl önce bugün 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin ifadesiyle 29. Kürt İsyanı’nın başladığını tespit ediyoruz. Bu sadece bizim açımızdan değil devletin merkezi kurumlarının da kabul ettiği gerçek bir ifadedir. Bu gün bu ifade tercih edilmiyor ama gerçek budur. Bu ifade iki açıdan önemlidir. Birincisi memleketin müzbin bir isyanlar silsilesinden geçmiş olduğunu kabul ediyor. Öte yandan da karşı karşıya kaldığımız durumun bir terörizm değil bir halk isyanı olduğunu temsil ediyor. Bu çok önemli devlet ilk kez Kürtlerin dağda yürürken ‘kart kurt’ sesleri çıkartan dağ Türkleri olduğu safsatasını bir kenara bıraktı ve hakikati kendi adıyla çağırmayı denedi. Bu en önemli meselelerden biri.”
"Kürtler İsyanlarını Evrensel Bir İlkeye Dayandırdı"
“Demirel’in Kürt İsyanı’nı kendi ifadesiyle Kürt Realitesi’ni bakıldığında 36 yıl önce bugün başlayan isyanın farklı olduğunu görüyoruz. Önceki isyanlar ya aslında isyan değildi. Devletin kışkırtması sonucu yaşanıyordu ya da Kürtler gerçekten tahammül edilmez koşullar karşısında bir stratejik plandan yoksun olarak köylü isyanlarına başvuruyorlardı. Son isyan bu açıdan 36 yıl sürmesini çok sağlam ve inkar edilmez bir evrensel ilkeye dayanmasına borçlu. Bu da Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkına dayanıyor olmasıyla ilgili.”
"Kürtlerin Kolektif Varlığı Kabul Edilmedi"
“Türk Devleti’nin isyanın ulusal niteliğini kabul etmesine rağmen Kürt taleplerinin hala inkar etmesi. Bu çok güçlü bir çatışmaya yol açtı haliyle. Kayıp sayısı büyük, çoğunluğu mücadeleye katılan ve mücadeleye onay veren Kürtler olmak üzere yaklaşık yüz bine yakın bir kayıp sayısından bahsediyoruz. Bu aynı zamanda mücadelenin de göstergesi aşağı yukarı yirminci yüzyılda yılda bu kadar büyük başka insan kaybına yol açan isyan yok. Bundan yola çıkmak üzere kimi hükümetler tedbirler önerdiler. Fakat bu tedbirler her zamanlar yarım gönülle alındı. Herşeyden önce Kürtlerin kolektif bir varlık olduğunu kabul etmedi.”
"Çıkış Planına Sahip Tek Güç Yine Kürtlerdi"
“İkincisi Kürtlerin kaderinin dört ülkede birbirine bağlı olduğunu, Lozan Anlaşmasıyla birlikte nihai olarak belirlenen sınırların Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının dışında 3 bölgede başka Kürtlerin de kaderlerinin birbirine bağlı olduğunun dolayısıyla da bir bölgesel mesele ile karşı karşıya olduğunu kabullenmedi. Bana sorarsanız çıkış planına sahip olan tek güç yine Kürtlerdi. Demokratik Özerklik ve Demokratik Cumhuriyet seti içerisinde Türkiye’ye son 10 yılda çok büyük dönüşümlere yol açan bir plan sundular. Fakat 2015’ten beridir de bu plan şiddetle eziliyor. Çünkü Türk egemen sınıfları için barışın pahası savaşın pahasından çok yüksek. Kürtleri yönetime katmak eşit haklı yurttaşlar olarak devletin yönetimini Kürtlerle paylaşmak demek. Ben doğrusu çıkış yolunun bu olduğunda ısrar ediyorum.”
"Türkiye Halkları Sürece El Koymalı"
“Bugün yönetenler şunu düşünüyorlar Kürdistan’ın tamamına hakim olup ezebilirlerse bu açıdan Kürtlerin heveslenmelerin de önünü kesebilirler. O yüzden Irak’ı Suriye’yi istila etmek ve istilaları Kürtlerin yaşadığı her yeri istila etmek bugün bu asgari strateji egemen sınıflara yok gösteriyor. Fakat bu strateji aslında bir kriz yoluna dönüyor. O yüzden aslında çıkış yolumuz bu meseleye Türkiye halklarının el koyması ve Kürtlerle muhattaplık oluşturulacak bir demokratik hükümeti inşaa etmesi.”
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi İle Çözülemez"
“Bu doğrudan faşizmin kışkırttığı sömürgeciliğin hakim olduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde çözülemeyecek. Bu açıdan Türkiye Kürt meselesini çözmek, Kürt meselesinin çözümsüzlüğün yol açtığı faşizmle başa çıkmak için mevcut rejime karşı demokratik bir kurtuluş planını ortaya koymak zorunda. Kürtlerin kurtuluşu, Türkiye halklarının kurtuşunun bir dinamiğidir, bu bir nimettir. Bu nimetten yararlanacak yetkin bir siyasi kadroya sahiptir. Sadece bunların organize olup işin yönetimini ele almak için harekete geçmesi gerekmektedir.”