HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Türkiye’den Kürdistan’ın bağımsızlığına destek olmasını istedi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “Eğer Kürdistan halkı kendi iradesiyle bağımsız bir devlet istiyorsa herkesin buna saygı duyması gerekiyor” dedi.
Yapıcıoğlu, Kürt siyaseti, Kürdistan’ın bağımsızlığı ve referandumda neden ‘Evet’ diyeceklerine dair Bas Gazetesi’ne açıklamalarda bulundu.
Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda kararı verecek olanın Irak’ta yaşayan halkların karar vermesi gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, halkın Kürdistan’ın bağımsızlığını istemesi durumunda diğer tüm komşu ülkelerin buna saygı duyması gerektiğini belirtti.
HÜDA-PAR olarak Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin bağımsızlık yönündeki düşüncesini açığa vurduktan sonra kendilerini bu kararda desteklediklerini belirten Yapıcıoğlu Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda Türkiye’nin de destek vermesini gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu:
Eğer Kürdistan halkı kendi iradesiyle ‘Bundan böyle Bağımsız bir Kürdistan istiyoruz” diyorsa herkesin bu iradeyi kabul etmesi ve saygı duyması gerekir. Bunu, bir komşu olarak Türkiye için de söylüyoruz. Eğer ‘Kürtler bizim kardeşimizdir’ diyorsanız o zaman destek vermelisiniz. Bu çağrıyı Türkiye hükümetine de yaptık, yapıyoruz.
Kürtler geçmişten bu yana hep kardeşlikten ve barıştan yana olmuşlardır. Ama buna rağmen her zaman kendilerine zulüm edilmiştir. Bugün federal Irak Devleti Kürdistan’a vermesi gereken petrol gelirlerini vermez ise bu durumda nasıl beraber yürüyecekler? Halk eğer şunu diyor ise; ‘Biz her gün kavga edeceğimize barışık iki komşu olur, kavga edip birbirimize düşeceğimize ayrı yaşar ama huzur içerisinde oluruz’ diyorlar ise buna saygı duymak lazım.
Referandum konusu
Tabii ki biz halkın tamamı ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ istiyor diyemeyiz. Belki yarısı ‘Evet’ yarısı da ‘Hayır’ diyordur. ‘Evet’ çıkar mı ya da çıkmaz mı diye baktığımızda her ikisinin de sınırda olduğunu görüyoruz. Yani bıçak sırtında diyebiliriz. İhtimaldir ki ‘Hayır’ da çıkabilir. İstişare sonucu ‘Evet’ deme hususunda mutabık kaldık ve kendi taraftarlarımıza, tabanımıza ‘Evet’ demeleri yönünde çağrıda bulunduk. Tabi, ‘Hayır’ diyenlerin de mutlaka kendilerine göre geçerli bir sebebi vardır. ‘Evet’ diyenlerin de kendilerine göre geçerli bir sebebi vardır. Fakat biz ‘Hayır’ diyenlerin hepsi bir cephedir ve aynıdır demiyoruz. ‘Evet’ diyenlerinde hepsinin bir cephe olduğunu söylemiyoruz. Hiç kimse ‘Hayır’ dediği için Saadet Partisi ve HDP’nin fikrinin bir olduğunu söyleyemez. Aynen bunun gibi ‘Evet’ dedikleri için de HÜDA PAR ve MHP\'nin fikirlerinin de bir olduğunu kimse söyleyemez.
Doğrusu bizim bakış açımızda göre; 12 Eylül askeri cuntasının yaptığı anayasanın değişmesi gerekiyor. ‘Hayır’ diyenler sonuç olarak bu cunta anayasasının devamını istemiş oluyorlar. Bu anayasa bugüne kadar 18 kez değişikliğe uğramış ve millet ‘Evet’ derse 19’uncu kez değişmiş olacaktır. Ancak tüm bu değişikliklere rağmen bu cunta Anayasası\'nın ruhu ve iskeleti ayakta kalacaktır. Yani bu değişim de yeterli olmayacaktır. Ancak bu kısmi değişim 12 Eylül cunta Anayasası\'nın değişmemesinden daha iyidir. Biz bunu böyle gördük ve bundan dolayı da ‘Evet’ diyoruz.
‘Referandumun ardından Kürt meselesinin çözüm ihtimali güçlenecektir’
16 Nisan’daki referandum ardından sistem değişikliği durumunda, ve askeri vesayet sisteminin sesi kısılır ve geriletilebilirse Kürt meselesinin çözüm ihtimalinin güçlenebileceğini savunan Yapıcıoğlu, bu durumun Kürtlerin \'evet\' demesi için yeterli bir gerekçe olduğunu savundu.
Çözüm süreci
Yeni bir çözüm sürecinin şart olduğunu belirten Yapıcıoğlu, Türkiye’nin bu durumu çözmemesi durumunda rahat hareket edemeyeceğini belirterek şunları söyledi:
Kürt meselesinin ve Kürtlerin meşru taleplerini, haklarını PKK’nin silahına rehin etmemelisiniz. Bir diğer husus ise Kürt halkının haklarını pazarlık konusu yapmamalısınız. Ne için pazarlık konusu yapıyorsunuz ki? Mademki meşru haktır, o zaman bu hakkı vereceksiniz.
Bu meseleyi çözme niyetiniz varsa o zaman birkaç liste yapmanız gerekir ve şöyle belirtmeniz gerekir; Kürtlerin taleplerini belirledikten sonra şunu diyeceksiniz:
1- Şunlar şunlar Kürtlerin meşru hakkıdır ve bugüne kadar gasp edilmiştir ve bu hakları kendilerine iade ediyoruz.
2- Şunlar şunlar da bu insanların haklarıdır, fakat bu talepleri karşılamamız için zaman gerekmektedir. İnşallah bunlar için de gerekli olan hazırlığı yapacağız ve bunu da çözeceğiz.
3- Talep edilen şu şu hususlar ise bir hak olarak talep edilemez biz bunları da vermeyeceğiz.
Evet, bunları açıklayın ve bir görelim ki siz ne düşünüyorsunuz. Bu konuda gelin sizinle tartışalım. İnanıyorum ki çok yakın bir zamanda, Kürtlerin meşru taleplerinin belki yüzde 70-80’ni karşılanmış olacaktır.
Bugüne kadar “biz çözmek istiyorduk FETO\'nun hakim ve polisleri bizim için engel çıkarıyordu ya da askeri vesayet sistemi buna engel oluyordu” diyebilirler. Fakat referandumda “Evet” çıkmasından sonra hükümetin elinde artık böyle bir argüman kalmayacaktır. O zaman şunu diyebiliriz artık; Senin önün temizlendi, yolun açıldı. Bu durumda senin iraden nedir, ne kadardır bunu göreceğiz. Bu meseleyi çözecek misin yoksa çözmeyecek misin? Bu sefer daha kolay hesap sorabileceğiz. Eğer bu irade hükümette var ise inanıyorum ki çözüm daha kolay olacak, ama yok eğer Kürt haklarını PKK’nin silahına rehin bırakır ve onunla bağlantılı yaparsan, bu durumda ben şunu söylüyorum: “Benim elimde silah yok, ancak ben anadilde eğitim talep ediyorum. Benim bu haklı talebim karşısında sen niçin bana PKK silah bırakmadan olmaz diyorsun? Benim elimde silah yok ki sen bu silahı bana dayatıyorsun.” diyebileceğiz.
Barzani’nin ‘Demirtaş ve HDP’li vekiller serbest bırakılsın’ çağrısı
Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin çözüm sürecinin iyi niyet adımın olarak Demirtaş ve HDP’li vekillerin serbest bırakılması çağrısı konusunda ne düşündüğünün sorulması üzerine Yapıcıoğlu şu değerlendirmeleri yaptı:
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye\'de hiçbir zaman mahkemeler tarafsız olmamıştır. Mahkemeler hiçbir zaman zayıf insanı güçlüye karşı savunma görevini yerine getirmiş değillerdir. Peki, ne yapıyor mahkemeler? Mahkemeler devleti halka karşı koruyor. Peki, hukukun varlık sebebi bu mudur?
Selahattin Demirtaş\'ın veya onun gibi olanların dosyalarının içinde ne var, doğrusu bilmiyoruz. Ben avukatım, ama onların dosyalarını görmüş değilim. Yani onları tutuklamak için gerekli sebepleri var mıdır, yok mudur doğrusu onu da bilmiyorum. Eğer ki bu sorunun çözülmesini ve barışın tesis edilmesini istiyorlar ise herkesin ona göre adım atması gerekir.
Sayın Barzani\'nin talebine gelince; bu pencereden bakıldığında talebi makul görülmektedir, ancak Demirtaş hakkındaki dosyasında ne var, onu bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz bir gerçek var ki Türkiye\'de mahkemeler çok defa siyasi kararlar vermişlerdir, bugün de verecek, yarın da vereceklerdir. Yani bu konuda kimse garanti veremez. Belki haklarındaki iddialar doğru da olabilir. Ama dediğim gibi bunu biz bilmiyoruz.