Kürt siyasetçi Zana; "Benim işim Kürtlük yapmak. Ben Kürdüm. Kürt davasında durum ne? Onunla ilgiliyim. Mesela Güney’e (Kürdistan) gitmişimdir. Bir şeyler yapmak istemişimdir. Yani Kürt güçleri arasında diyaloğun gelişmesi ya da barışın sağlanması konusunda çaba sahibi olmuşumdur. Benim tüm siyasetim Kürt meselesi üzerinedir. Her şeyi bilmiyorum tabi bildiğim kadarıyla, sonuçta ben de bir insanım, Kürt davasına elimden geldiğince destek olayım diyorum. Benim siyasetimde sağ-sol diye bir şey yoktur. Herkes ile ilişki içerisindeyim." diyor.
Rudaw'dan Hemin Abdullah’ın sunduğu Diaspora programına konuk olan tanınmış Kürt siyasetçi Mehdi Zana'nın İsveç'te yaşadığı evinde gerçekleşen röportaj şu şekilde:
Röportajımıza başlamadan önce sana ‘Kürtlük zor iş’ demiştim. Siz de ‘Hayır Kürtlük çok güzel bir şey’ dediniz. Ama sırf Kürtçe konuştuğunuz için büyük işkencelerden geçtiniz ve o işkenceler hala sizi etkiliyor olabilir. Ancak yine de ‘Hayır Kürtlük güzeldir’ diyebiliyorsunuz. Neden? sorusuna Mehdi Zana şu karşılığı veriyor:
"Kürt davasına bedel ödenmeden olmaz. Ben bu bedelleri bilerek, hesaplayarak Kürt davasına girdim. Başım belaya girecek, zarar göreceğiz şeklinde hepsini daha önceden biliyordum. Ama ben ailemden büyük destek gördüm. Hem ailem hem annem, babam, kardeşlerim hepsi bana büyük destek oldular. Bu konuda şanslıydım. Kürt davası bedelsiz olmaz. Kürdistan’da halk içinde gezerken onlardan çok şey öğrendim. Onların haklarını inkar edemem."
Bu çok önemli bir nokta. Anılarınızda da bu konulardan bahsediyorsunuz. Belediye başkanıyken, cezaevindeyken Kürdistanlı bir kahraman olarak hakkınızda çok şey yazıldı. Tanındınız. Birçok ülke gezdiniz. Dünya çapında tanındınız. Kitabınızda doğduğunuz yere Farqin’e (Silvan) çocukluğunuza dönüyorsunuz. Silvan’daki öğretmeninden bahsediyorsunuz. Doğduğunuz yer Kürtlük aidiyatınız üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Zana; "Silvan halkı Kürtlüğüne sahip çıkan bir halktı. Kürtlükten kaçan bir halk değildi. Ben Kürt davasına ilişkin çalışma yürüttüğümde bana sahip çıktılar. Ben onlardan büyük destek gördüm. Tüm eylemlere katıldılar, Kürtçe sloganlar haykırdılar. Kürtçe yaptığımız mitinglerin ilkini orada başlattık. Kürtlük meselesinde halk bana çok şey verdi, hep destek oldular. Neden? Diyorlardı bu Kürtçe konuşuyor, Kürtlüğümüze sahip çıkıyor, biz de ona sahip çıkalım. Tüm mesele bundan ibaret." ifadeleriyle cevaplandırıyor.
Röportaj şöyle devam ediyor:
70’li yıllarda seçim kampanyanızı Kürtçe yürüttünüz. Mitinglerinde hep Kürtçe konuştunuz. Diyarbakır’da seçimden bir gün önce gözaltına alındınız.
Mehdi Zana: Hep Kürtçe konuştum…
70’li yıllarının Diyarbakır’ı Kürtlük konusunda nasıldı?
"Kürtçe konuşmam halkın çok hoşuna gidiyordu. Büyük bir coşku oluşuyordu. Zılgıtlarla karşılanıyordum…"
Yani Türkçe çok yaygın mıydı?
"Evet Türkçe de konuşuluyordu. Ama Kürtçe konuştuğumda halk müthiş coşuyordu. Ve zılgıt çekiyorlardı. O mitinglere şahit olan arkadaşlarım çok iyi bilir. Kürtçe konuşmam halkta büyük sevinç yaratıyordu, şarkılar söylüyor, halaylar çekiyorlardı."
Kürdistan’ın birçok şehrini ve köyünü gezdiniz. Bu röportajdan önce "herkes her yerde sadece Kürtçe konuşuyordu" demiştiniz. Şimdilerde Kuzey’de Kürtçenin kullanımı çok azalmış deniyor. Neden böyle oldu? Sorusuna Zana;
"Ülke bizim ülkemiz ama dışarıdan gelenler tarafından işgal edilmiştir. Elbette bizi engellemeye çalışacak. Kürt meselesini inkar edecek. Zarar vermeye çalışacak. Biz hiçbir millete karşı değiliz ve kimseyi inkar etmiyoruz. Dünyada yaşayan tüm milletlere saygım var. Ama biz Kürdüz. Bunu biz belirlemedik, tabiat bizi böyle yarattı. Bizim dilimiz, örf ve adetlerimiz de böyle. Biz kimseye düşmanlık gütmüyoruz ve inkar etmiyoruz. Biz sadece haklarımızı talep ediyoruz."
Belediye başkanı seçildikten sonra, cezaevine girmeden önce Avrupa ülkelerine geldiniz. Bazı ülkelerde Diyarbakır için destek aldınız. Sonra cezaevine girdiniz. Tahliye olduğunuzda bir kez daha Avrupa’ya döndünüz. Artık Avrupa’da yaşamaya başladınız. Sizce bu doğru bir karar mıydı? Kürdistan’da mı kalmalıydınız? sorusuna ise Zana şu ifadelerle karşılık verdi:
"Şartlar beni buna itti. Yoksa benim ülkemde olmam gerekirdi. Çok gezdim şartlar beni burada kalmaya mecbur etti. Eşim Leyla da Kürt meselesinden ötürü cezaevine girdi. Yemin içtiğinde ‘Kürt halkı için yemin ediyorum’ dedi. Yemin metnini Kürtçe okuduğu için hapse attılar. Yaşamımız bu şekilde sürdü. Hatalarımız olabilir, bilmeden yaptığımız şeyler olabilir. Ama Kürt davasının şartları bizi buna mecbur etti. Mesela Leyla şimdi ülkesinde ve köyünde yaşıyor. Yaşlı annesi ile ilgileniyor. Yaklaşık 11 yıl hapis yattı. 16 yıl da ben kaldım. Birçok insanımız rahmetli oldu. Hayatta değiller artık. Kürt davası için öldürülenler oldu. Bunların değerini bilmek gerek. Hatamız, bilinçsizliğimiz olabilir ama benim tüm davam Kürtlüktür."
Siz her zaman Kürtçe konuştunuz. Kampanyalarında Kürtçe konuştunuz. Cezaevinde işkence vardı ama yine de Kürtçe konuştunuz. Mahkemede savunmanızı Kürtçe yaptınız. Leyla hanım Kürtçe yemin etti. En önemli mesele dil meselesiydi. Şimdi Kuzey’de "Kürtlük Türkçeyle de yapılır" şeklinde bir argüman var. "Ben Türkçe siyaset yapmak istiyorum" diyorlar. Siz de Türkçe konuşup Kürt siyaseti için mücadele edemez miydiniz?
"Benim tüm mesele Kürtlüktü. Devlet Kürtçeye karşıydı. Biz de sahip çıktık. Kürt davasında atılan her adıma sahip çıkmalıyız. Onun diliyle konuşmalıyız. Yani Kürtçe konuşmalıyız."
Son sorum şu; ülkeye dönme gibi bir kararınız var mı? Ya da burada kalmaya devam mı edeceksiniz?
"Gönlümden geçen ülkeye dönmek. Şartlara bakacağım elbette. Çünkü benim içinde olduğum koşullar farklı. İsveç’te emekliyim. Sabahtan evden çıkıyorum, çarşıda şöyle bir turlayıp eve dönüyorum. Kimseyi rahatsız etmiyorum. Kimseyi ziyaret etmiyorum. Hep kendime diyorum ne yaparsan yap kimseyi rahatsız etme. Seninle bir işi yoksa birine bela olmak iyi bir şey değil. Zamanımı okuyarak geçiriyorum. Leyla da köyde annesine bakıyor. Evimiz Diyarbakır’da. Bazen Diyarbakır'a gidip geliyor. Yani hayat şartlarımıza bakarak bir karar vereceğiz. Hatalarımız da olabilir. Ama Kürtlük asla aklımızdan çıkmıyor. Elimizden ne geliyorsa onu yapmalıyız."