Altılı Masa liderleri(CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Demokrat Parti) 28.11.2022 günü Ankara Bilkent Otel'de bir araya geldiler.
Toplantıda Altılı Masa'nın "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem"e ilişkin Anayasa taslağını “Şimdi Demokrasi Zamanı" başlığı altında açıkladılar.
Yapılan açıklamada, oldukça genel bir söylemle, ‘’demokrasi, adalet, özgürlük, eşitlik’’ vb. bir çok değeri garantiye alacaklarını deklare ettiler.
Fakat herkes açısından gerçek bir sorun olan ve çözüm bekleyen Kürt meselesini unuttular! Alevilere ve inanç özgürlüğüne dair yine yeni bir şey yok.
Evet, Altılı Masa partileri, deyim yerindeyse, Türk Devleti’nin kuruluşundaki ‘’fabrika ayarları’’na uygun bir yaklaşımı tekerrür etmişlerdir. 99 yıllık ‘’Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak’’ paradigmasının, ‘’tek dil’’ ve ‘’tek mezhep’’ ile birlikte, bir kez daha, hem Altılı Masa partilerinin, hem Cumhur İttifakı’nın temel varlık felsefelerini oluşturduklarını görmekteyiz.
Devletin ‘’insan onuruna saygı duyacağını ve koruyacağını’' beyan eden Altılı Masa partileri, hiçbir kaygı duymadan, bir milletin en temel haklarını görmezden gelebilen bir tutum sergilemektedirler.
Malum olduğu üzere, Altılı Masa partileri, Kürt kimliğinin tanınmasına, Kürtçe ana dille eğitim hakkına, Kürt partilerinin kendi isimleriyle kurulmalarını da içeren gerçek bir düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne dair hiç bir açıklamada bulunmadılar.
Elbette ki, her zaman olduğu gibi, yine "Kürtsüz" bir anayasa ile karşı karşıya kalmak, bizler açısından bir sürpriz olmadı.
Bırakalım Kürt milletinin kendi geleceğini belirleme hakkını; bırakalım Kürtlerin milli, siyasi, coğrafik bir statü hakkını, Kürtlerin ulusal demokratik kolektif haklarını; 25 milyonu aşkın nüfusuna rağmen Kürtlerin varlığı bile Altılı Masa partilerince bir kez daha görmezden gelindi.
Kürtlere özgürlük, Türkiye’deki demokrasi, adalet ve eşitliğin de turnusoludur
Bugüne kadar, Kürt dili, demokratik hak ve özgürlükler, düşünce, inanç, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, sorunların diyalog yoluyla çözümü için atılan her adımı önemsedik, ‘’Yetmez, Ama Evet’’ diyerek destekledik. Bugün de, yarın da aynı yaklaşım içinde olacağız.
Ama, sorunların kalıcı çözümünü hedefleyen kısa, orta ve uzun vadeli programlar yerine, sorunun kendisini yok sayan yaklaşımlarla, palyatif ve sorunların çözümünü öteleyen adımlarla çözüm yolunun açılmadığını defalarca yaşayarak gördük.
Altılı Masa partilerinin Kürtlerin varlığını, dil ve kültür haklarını bile içermeyen eşitlik, adalet, demokrasi, özgürlük vb. söylemlerinin sadece Kürtler için değil, Türk halkı için de herhangi bir demokratik kazanım sağlamadığını, sağlamayacağını, bundan önceki tüm iktidar dönemlerinde bizzat yaşayarak gördük. Türk Devleti ve O’nun partilerinin sarf ettikleri, ‘’özgürlük, insan hakları, demokrasi, adalet, eşitlik, evrensel haklar’’ vb. söylemlerin kağıt üzerinde kalacak genel söylemler olmaktan öteye geçip geçmeyeceğinin başlangıç noktasının, en belirgin turnusolunun, Kürt kimliğini, Kürtlerin ana dille eğitim ve en temel hak ve özgürlüklerini tanıyıp, tanımama olduğunu, Türk Devleti’nin 99 yıllık siyaset ve uygulamaları defalarca kanıtlamıştır.
Özellikle 2023 yılında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt oylarının belirleyici bir rol oynayacağı çok açık ve net bir şekilde ortadayken, Altılı Masa partilerinin Kürt kimliğine, Kürtlerin en temel haklarına ilişkin bu denli kayıtsız, minnetsiz bir şekilde davranabiliyor olmalarını nasıl okumak lazım?
Kürtler olarak, bu büyük gücümüze rağmen, ne iktidar, ne de muhalefet partileri bizi hesaba katmıyorlarsa; hiç bir hakkımızı teslim etmeksizin, bizleri sadece iktidarlarını korumak ya da iktidara gelmek için bir basamak, bir oy deposu olarak görüyorlarsa eğer, sorunu sadece bu partilerin siyaset ve anlayışlarıyla izah etmek, gerçekliği tanımlamaya yeter mi?
Kürt sorunu Türkiye’de yaşayan Kürtlerin kimlik, dil, kültür ve demokratik hak ve özgürlüklerini içeren bir sorundur. Kürdistan sorunu, Kuzey Kürdistan halkının kendi geleceğini belirleme hakkı sorunudur. Yeni, kapsamlı bir anayasa değişikliği, Kürt halkının temsilcileriyle Türk Devleti’nin mutabakatıyla oluşturulabilir. Böylesi yeni bir anayasa, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin kimlik, dil, kültür ve demokratik hak ve özgürlüklerini; Kuzey Kürdistan halkının da kendi geleceğini belirleme hakkını içerecek şekilde, iki millet, iki ülke gerçekliğini esas alan Kuzey Kürdistan ve Türkiye’nin eşit, federal ortaklığını içermelidir.
Ama, elbette ki böylesi kapsamlı yeni bir anayasa değişikliğine varıncaya kadar, bugün anayasada yapılabilecek kısmi değişiklerle, barışçıl, siyasal yollarla Kürt ve Kürdistan sorununun çözüm yolu açılabilir.
Altılı Masa partilerinden de, Cumhur İttifakı partileri olan AK Parti ve MHP‘den de, Kürt ve Kürdistan sorununun çözümünü beklemek zaten abesle iştigaldir. Hatta, mevcut siyasal tablonun çok net bir şekilde bize gösterdiği gibi, Kürtlerin en temel, acil, kimlik, ana dille eğitim vb. haklarının bile ne Cumhur İttifakı’nın, ne de Millet İttifakı’nın insaf ve inisiyatifine bırakılamayacağı tartışmasız bir şekilde gözler önündedir.
Türk Devleti’nin 99 yıllık inkar, imha, asimilasyon ve şovenizmde ifadesini bulan siyaset, uygulama ve eğitim sistemi, özellikle 12 Eylül 1980 askeri-faşist darbesiyle birlikte yeni bir toplum mühendisliği projesiyle daha bir derinleştirilmiştir. Bu siyaset, uygulama ve eğitim sistemi, Türk toplumunun büyük bir kesiminde, çok derin bir şovenizm travmasının yer edinmesine yol açmıştır. Bu tahribat ve travmadan dolayı da, ne yazık ki, Kürt kimliğinin, Kürtlerin en temel dil, kültür ve insani haklarının , Kürtlerin milli, demokratik kolektif haklarının, çok dar bir kesim dışında, Türk toplumunun geniş kesimlerinde destek bulamadığına tanık olmaktayız.
Cumhur İttifakı’nın ‘’Kürt sorunu yoktur’’ dediği, Altılı Masa partilerinin de Kürt kimliğini bile yok saydığı bir ortamda, ne yazık ki, sol, sosyalist, demokrat, liberal örgütlü kesimlerin de Kürtlerin en temel kimlik, dil, kültür ve insani haklarına , Kürtlerin milli, demokratik kolektif haklarına amasız, fakatsız bir şekilde destek sunmadıklarını görmekteyiz.
Türk toplumunda egemen olan şoven travmanın, aslında kendisinin özgürlüğüne vurulmuş olan bir zincir olduğunu, Kürtlere vurulan zincirlerin, aslında Türk toplumunda da demokrasiye, özgürlüğe, adalete, insan haklarına, eşitliğe , gelişime vurulan zincirler olduğunu 99 yıllık Türk Devlet tecrübesi tartışmasız bir şekilde kanıtlamıştır.
Kürtlerin acil talepleri etrafında kenetlenerek, Kürtleri yok sayan siyaseti boşa çıkaralım
Bu nedenle de, bizler Kürt tarafı olarak, Türk toplumunda yaşanan bu travmaya rağmen, Türk toplumunda Kürtlerin en temel, acil taleplerine destek olabilecek, herkesle, her kesimle diyalog ve işbirliği kanallarını örmeye çalışmalıyız.
Bu gerçeklik, Kürtlerin acil talepleri etrafında Kürt toplumunun en geniş kesimlerinin örgütlenmesinin bir gereklilik olmaktan öte, yaşamsal bir zorunluluk olduğunu daha bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Yürütülmekte olan çok boyutlu Kürt karşıtı siyasete, savaşa, askeri operasyonlara, Kürtlere zarar veren silahlı eylemlere, hendek-barikat uygulamasının yıkıcı sonuçlarına rağmen, son yıllarda yapılan tüm anket ve kamuoyu yoklamaları, Kürtlerin %90’nın kendi kimlik ve ana dille eğitim haklarının anayasa ve tüm yasalarda garantiye kavuşturulmasından yana olduklarını göstermektedir. Bu tablo, gelecek açısından büyük umutlar barındırmaktadır.
Bu tablo ve umut barındıran potansiyel güç, bir yandan milli, demokratik stratejik bir ittifak için adım atmamızın önemine işaret ederken; bir yandan da, bugün en acil taleplerimizden başlayarak Kürt toplumunun en geniş kesimlerinin örgütlenmesini ve bir taraf olarak sahaya çıkmasını önümüze bir görev ve sorumluluk olarak koyduğu gibi, bunun Kürt toplumunda büyük bir karşılığının olduğunu da göstermektedir.
O halde, bizler, ne iktidara, ne de muhalefete angaje olmadan, Kürtler olarak en temel, acil taleplerimiz etrafında kenetlenip, savaşın, askeri operasyonların, PKK’nin silahlı eylemlerinin son bulması konusunda da ortak bir tutum sergilemediğimiz sürece, bu şekilde hem iktidar, hem muhalefet nezdinde yok sayılmaktan, sadece bir oy deposu olarak görülmekten kurtulamayacağız.
Kürtlerin acil taleplerini kapsamadan yapılacak kısmi anayasa değişiklikleri, Türkiye’deki hiç bir sorunun kalıcı çözüm yolunu açamayacaktır. Kürtler olarak kendi taleplerimizle örgütlü, ortak gücümüzle, Cumhur İttifakı’na da, Altılı Masa partilerine de muhatap olabilirsek ve Türk toplumunun olabilecek en geniş kesimlerinde de desteğimizi artırabilirsek, sorunların çözümünde ve hak elde etme mücadelemizde önemli bir mesafe kattedebiliriz. Bu da hem Kürtlerin, hem Türklerin, tüm kesimlerin çıkarına olacaktır.
Mustafa Özçelik
PAK Genel Başkanı