Temmuz 2015’te PKK ile devlet güçleri arasında yeniden başlayan çatışma ve şiddeti, savaşın şehirlere yansımasını ve yarattığı tahribatı nerinaazad yazarlarından, Kürdistan Yurtsever Demokratlar Partisi (PWDK) Genel Sekreteri Nizamettin Taş BasHaber’e değerlendirdi.
Bas Haber muhabiri Mehmed Salih Bedirxan tarafından gerçekleştirilen söyleşiyi olduğu gibi yayınlıyoruz..
PKK ile devlet arasında 2011 yılından beri devam eden ve Çözüm Süreci olarak adlandırılan görüşmeler yerini çatışmaya ve kaosa bıraktı. 90’lı yıllardan bu yana PKK ile devlet arasında yaşanan diyalog süreçleri neden sabote oluyor?
Aslından Çözüm Süreci, Öcalan’ın yakalanmasından sonra başladı. Ama esasta Türk devleti ile diyaloğa ve ilişkiye geçip, bu temelde sorunun siyasal olarak çözmenin tarihi 1993’lere dayanıyor. O dönemden bu yana sürekli bir biçimiyle Kürd sorunun siyasal, demokratik yollarla çözme arayışları, girişimleri oldu. 1993’ten bu yana sürekli ateşkesler oldu. Özal ile başlayan bir süreçti. Sonra Necmeddin Erbakan, daha sonra PKK’nin ‚komplo\' diye tabir ettiği bir dönem var. Öcalan yakalandıktan sonra, PKK tamamen stratejisini değiştirdi. Hedef ve stratejiden vazgeçti. Temel hedef olarak Demokratik Cumhuriyet hedefini benimsedi. Ondan sonra da zaten sorunu siyasal yöntemlerle çözmeyi gündeme aldı. Siyasal bir zemine geçme girişimleri oldu. Bu tutmayınca daha doğrusu, darbe yapmak isteyen Ergenekon PKK’nin yeniden savaşmasını isteyince, bütün girişimler başarısızlığa uğradı. İlk olarak kapsamlı siyasal çözüm uğraşı başarısızlığa uğraması 2004 yılıdır.
En kapsamlı girişim 2007-2008 yılında oldu. Bu girişimler önce İmralı’da başladı, sonra Oslo’da devam etti. Daha sonradan bir kez daha sabote oldu. Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesiyle PKK daha çok Cemaat’in süreci boşa çıkarttığını söylüyordu. Oslo görüşmelerinin deşifre olduğu dönemde yaklaşık 10 bine yakın siyasetçi rencide edilecek tarzda tutuklandı. Ardından gerginlik çatışmaya dönüştü. Öcalan’ın yeniden müdahalesiyle süreç tekrar başladı. Süreci fiilen sabote eden, KCK tutuklamalarının başlaması ile birlikte gerillaların misilleme operasyonları başladı. Rojava’da DAİŞ’in Kürdlere karşı saldırıya geçmesinin, ardından Kobanê’deki direniş ve onun etrafında Kuzey’de başlayan destek de başlayınca bunun neticesinde süreç karşılıklı sabote oldu.
Açlık grevleri de bu sürecin bir parçasıdır o da gündeme geldi. Açlık grevlerinin üzerinden Öcalan devreye girdi. Açlık grevlerini sonlandırmak ve olayları durdurmak için Öcalan devreye girdi. Türk devleti de bunu istiyordu. Öcalan devlete, ‘siz Kürd Meselesi\'ni çözerseniz, beni muhatap alırsanız, bunun karşılığında Rojava Kürdistanı Türkiye’nin hizmetine koşacaktır. Kürdistan’daki silahlı güçleri de Türk devletinin desteklediği bir hale getiririm’ diyordu. Türk devleti bundan dolayı yeni süreci kabul etti. Sonra görüşmeler başladı. PKK bu görüşmelerden istifade ederek Kuzey Kürdistan’a egemen oldu.
Onun üzerinden özerklik ilan etmeye başladılar. Devletin otoritesi sıfıra inerken, PKK olağanüstü güçlendi. 7 Haziran seçimlerinde kendilerinin de beklemediği düzeyde 6,5 milyon insanın desteğini alarak HDP Meclis’e 80 vekil ile girdi. PKK bundan istifade etmesini bilmedi. Elde edilen mevziyi sahiplenmediği gibi harcadı. Ama öbür taraftan bunu sabote eden sadece PKK değildi. Siyasetin tutarsızlığı, sürecin sabote etmesine zemin teşkil etti. Fakat esasta bu süreci sabote etmek isteyen daha farklı güçler vardı. Bunların bir tanesi Türkiye’dir. Belki ondan daha etkin olan İran’dır. İran da Kürd sorunun çözümünü asla istemiyor. Suriye biliyor ki Kürd Meselesi\'nin çözümü, kendi devletinin sonunu getirecek. Kürdlerin Rojava’da, Bakur’da, Başur’da her hangi bir kazanımı rejimin sonunu getiriyor. Onlarda bundan korktukları için Türk devletinin Suriye’ye müdahalesini önlemek, Türkiye’nin Suriye’deki muhalefete destek vermesini engellemek için Türkiye’yi kışkırtıyorlardı.
Yani Öcalan ve Hükümet’in dışındaki aktörler mi süreci sabote etti?
Öcalan ile PKK arasında belli bir çelişki ve yaklaşım farkı var. Üslupta da, sorunları ele almada da farklı bakış var. Bu çelişki şüphesiz yansıdı. Ama tamamen çelişkiden süreç sabote oldu demek doğru değildir. Neticede sürecin yeniden sabote edilmesinin nedenleri var. Birincisi PKK hedef, strateji, siyasi yaklaşımı açısından, bütünlüklü bir programa sahip değildir. Ne istediğini bilen bir yaklaşıma sahip değildir. Temel hedef için Demokratik Özerklik dediler. Barış zamanında da bunun söylüyorlar, savaş halinde de bunu söylüyor. Demokratik Özerkliği gerçekleştirme yöntemi siyasettir. HDP’nin bu açıdan seçime girmesi, yüzde 13 oy alması 80 vekilin Meclis’e sokulması bu hedefi gerçekleştirmenin en önemli ayağıdır. Bunda bir tutarlılık var. Eğer PKK hedef olarak Demokratik Özerkliği seçmişse, PKK tutarlı davranacaksa o zaman parlamento da 80 vekil ile bunda ısrar etmesi gerekiyordu. Bunu yapmadılar. 80 vekil ile parlamentoda AKP ile birlikte koalisyon kurma imkânına sahipken, Türk solunun İran’ın, Suriye’nin oyununa gelerek baştan itibaren ‘seni başkan yaptırmayacağız’ sloganı ile cepheleşmeyi ve savaşmayı esas alan kendi kazanımlarını tehlikeye atacak yaklaşım sergilediler.
PKK, İran ve Suriye’nin etkisinde kalarak süreci sabote etti. Kuzey Kürdistan’daki mücadelenin zorunlu kıldığı şartlardan dolayı yeniden savaşı başlatmadı. Gerilla bundan dolayı çatışmadı. İran, Türkiye ile bölgesel bir savaş sürdürüyor. Baas rejimi Suriye’de Türkiye ile ölümüne bir savaş sürdürüyor. Herkes biliyor ki Suriye’de Kürdler kimden yana olursa zafer onun olur. Türkiye Öcalan üzerinden Rojava cephesini kendi cephesine dâhil etmek istedi. Bu da İran ve Suriye’nin ölümü demekti. Bunu önlemek için Türkiye’yi, Irak ve Suriye denkleminin dışında tutmak için PKK’yi zorladılar ve yeniden savaş başlattılar. Dolmabahçe Mutabakatı’nı sabote ettiler. Oradan çıkan bir sonuç otomatik Suriye Kürdistan’ın da olacağı gibi rejime ve İran’a karşı tavır alınması anlamına geliyordu. Bunun için istemediler. PKK ile ilişkileri zorlayarak Kuzey’de yeniden savaş başlattılar.
Aslında savaşı başlatmayı zorlayan bir koşul yoktu. 80 vekil var, yüzde 13’lük oy oranı az bir şey değildi. AKP de iktidardan düşmüştü. Başından beri yapıcı bir siyaset izlenseydi, sorunu çatışma üzerinden değil, iktidar ortağı olmayı hedefleyen bir strateji izlenseydi AKP yeniden seçim yapmazdı. AKP neden yararlandı? Suruç ve Ceylanpınar’da patlamalarda büyük ihtimalle devletin parmağı var. Erdoğan yeni bir seçimde zafer kazanacağını biliyordu. PKK ve HDP de yanlış siyaset ve yanlış çatışma mantığını sürdürdü. Süreç bundan dolayı tamamen sabote oldu.
PKK’nin savaşı şehir merkezlerine taşımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazıları ‘şehir savaşı’, bazıları ’yeni bir taktik’ diyor, bazıları ’farklı savunma stratejisi’ diyor. Kimisi ’dünyadaki halk savaşlarında yeni bir örnek’, kimisi de ’hendek savaşı’ diyor. Farklı isimlerle anılıyor. Kürdler tarafından bu çapta ilk defa uygulanıyor. Mesela Şeyh Said İsyanı, Dersim İsyanı, Ağrı İsyanı var. Kürdler’de iktidara karşı toplu isyan geleneği var. Örneğin Şeyh Said İsyanı’nda hem kırsalda hem de şehirlerde devlet kurumlarına el koyma var. Varto, Hınıs’ta buna benzer olaylar var. Daha sonra PKK’nin Hilvan ve Siverek direnişi var. Burada da buna benzer bir girişim oldu. Hendek değil ama mevzi savaşı verildi. Köylerde aylarca mevzilenildi. Siverek ve Hilvan’ın mahallelerinde barikat oluşturulup, halk nöbet tutuyordu. Batman ve Kızıltepe tarafında da bu oldu. Fakat bu çapta değildi. Bir ilk yaşanıyor. Ama eğer halk savaşı tarzında düşünürsek ve dünyadaki deneyimleri de göz önüne alırsak, bu kesinlikle taktik dışıdır. Doğru bir savaş anlayışı değildir.
Neden?
Hedefsiz bir çatışma ve savaş var. PKK, ‘ben bağımsız Kürdistan istiyorum deseydi’ tamam anlaşılırdı. Gerilla halk savaşı, silahlı ayaklanma tarzı eylemler yapılabilinirdi. Bunların hepsinin denenmesi gerekiyordu. Bu anlamda kimse PKK’ye ‘sen niye şehirleri yıkıyorsun’ diyemezdi. Hedef devlet kurmak ise devleti yıkarak kurarsın. O açıdan çok bedel verirsin. O zaman tutarlılık olur. PKK bağımsız devlet istemiyor. Üstelik ’devleti altın tepside sunsanız kabul etmeyiz’ diyor. Hatta ’Güney Kürdistan’da devlet kurulmasını istemiyoruz’ diyorlar. ’Demokratik Özerklik’ diyor ama en yıkıcı savaşı da öngörüyor. Her strateji amaca ve hedefe uygun olmak zorundadır. Hedef Demokratik Özerklik ama en yıkıcı bir savaş var. Bu savaş Kürdleri kırma savaşına dönüşmüştür. Askeri açıdan değerlendirildiğinde bu tür ayaklanmalar topyekün planlanmak zorundadır. Eğer PKK cidden bir askeri stratejiyi hayata geçirmek istiyorsa şehri bütünlüklü ele geçirmek zorundadır. Bu konular üzerinde PKK içerisinde 1980’den bu yana onlarca kitap yazılmış. Araştırma, incelemeler yapılmış. Ayaklanmaların olduğu yerde de tek başına başarıya gitmesinin şansı yoktur. PKK’nin ayaklanma stratejisine bakıldığında hedeften yoksundur.
Çatışmalar neden özellikle bazı ilçelerde başladı? PKK bu ilçeleri pilot ilçeler olarak mı belirlendi?
Lice’den başladılar. Tamamen kopuk başladılar. Ardından ondan kopuk Silvan, Cizre, Silopi, Nusaybin, Yüksekova ve diğer kentlerde başladılar. Hiç birisi birlikte başlamadı. Eğer ayaklanma başlatılacaksa o zaman Şemdinli, Van’ın bir kısmını Garzan ve Mardin’i çevreleyen bir sahada olması gerekirdi. Kürdistan’ın tümünü kapsamasa bile. O zaman gerilla buna göre hazırlık yapacaktı. Her taraftan taarruza geçilecekti. Ayaklanma denilince bu akla gelirdi. Eskiden ayaklanmanın olmadığı yerlerde eylemler varken, gerilla eylemleri olmuyordu. Kış süreci başladı. Hiçbir yeri destekleyecek tarzda ayaklanma olmadı. Bu bir tuzaktı. Bunun başka bir izahı yok. Eğer buna bir isim verilecekse, bu oplu biten şey Kürd gençleri şehirlerin kuşatılmış mahallelerinde kırıma uğratma savaşıydı. HDP Cizre’de yüzde % 90’nın üzerinde oy aldı. Sur, Nusaybin’de yine öyle oy oranları aldı. PKK’nin de en güçlü olduğu yerler bu ilçeler. PKK’ye destek veren bütün direniş merkezleri yok edildi. Türk devletinin hendek savaşını uzatmasının da nedeni budur. Artık Cizre, Sur, Silopi, Şırnak 10 yıl kendine gelemez. Kürdlüğün bütün merkezleri yıllarca kendine gelemeyecek tarzda yıkıma uğratılıyor.
Devlet de bunu biliyordu. Devlet çok mecbur kalırsa uçağı kaldırırdı. Devlet gelir tankla yıkar gider. İsterse on dakika içinde bitirir. Bu tür ayaklanmalarda istediğin kadar kahramanca savaş. Sen kendini tecride, ölüme yatırmışsın. O da geliyor zamana yayıyor ve bütün Kürdler bir daha asla ayaklanma çıkarmasın diye gözdağı veriyor. Devlet ‘ayaklanırsan sonun böyle olur’ demeye getiriyor. Sonradan bazı PKK yöneticileri özeleştiri verdiler. ‘Biz Türkiye devletinin bu kadar vahşi olduğunu bilmiyorduk’ dediler. PKK 40 yıldır Türk devletinin soykırım uyguladığını söylüyor, bunu nasıl bilmeyecek? Devlete karşı ayaklanacak o da merhametli davranacak? Bunu bilmeyecek kadar bilinçsizler mi? Tam tersine çok iyi biliyorlar. Cizre’de binden fazla genç yaşamını yitirdi. Kürdlerin morali bozulmasın diye açıklama yapılmıyor. Silopi, Nusaybin, Sur’da yüzlerce genç vuruldu. En az 1500 kayıp var. Neyin uğruna? Devlet kurma uğruna mı? Devlet uğruna ise tamam, kabul edelim. Onlarca insan evlerinden oldu. Şehirler yok oldu. Karşılığı devlet olsaydı Kürdler bedel ödemekten kaçmazdılar. Savaşta şaka olmaz. Ciddiyetsiz yaklaştın mı seni yakar. PKK çok iyi biliyor mevziye giren savunmaya girer, savunmaya giren ölür. Saldıran kazanır. Burada bir tuzak var. Amaçsız bir savaştı. Bazıları PKK’nin bunu hesaplamadığını ve kavramadığını söylüyor. Yok, öyle bir şey yok! PKK kadar bilinçli, bu işi hesaplayan başka bir hareket yoktur.
Bu savaş nasıl sona erer? Öcalan’ın devreye girmesi mümkün müdür?
Öcalan devreye girip bu işi durdurmazsa hendek savaşları artarak devam eder. Buna karşı da Türk devleti de bütün gücü ile saldırıyor. Hem şehirlere saldırıyor hem de kırsalda gerillaya karşı operasyonlar sürdürüyor. Bu bir süre devam eder. Bu savaşın bir amacı ve stratejisi yok. Perspektiften yoksun bir savaş. Bundan dolayı başarıya ulaşma şansı yok. Yıkımı daha da derinleştirir. Kuzey’de bu duruma müdahale edilmesi gerekiyor.
Bu müdaheleyi kimler yapabilir? Diğer Kürd partileri bu süreçte nasıl rol alabilirler?
Bu müdaheleyi Kürdler adına siyaset yaptığını söyleyen Kürd Meselesini çözmek isteyen yapılar yapabilir. Mevcut duruma bakıldığında bazı girişimler var. 5-6 partinin birleşerek bunu yapmaya çalışıyor. PSK, KDP, PAK, HAKPAR, ÖSP, AZADİ gibi partiler var. Beraber çabaları vardır. Bu partilere bakıldığında kitle içerisinde fazla güçleri yok. Mevcut yıkımı önleyecek yapı ve güçleri yok. Ancak çabalarına değer vermek gerekiyor, olumludur. Desteklenmesi de gerekiyor. Ama neticede Kürdler için gerekli olan bu tabloyu değiştirmektir. Bundan dolayı Kuzey’de acil başarılması gereken aslında kongre tarzı, bütün Kürdleri kucaklayacak ama neticede Kürd Meselesi\'ni çözümünde iddialı olan mutlak olanda bir şey çıkması gerekiyor. Böyle bir oluşum çıkması gerekiyor. Bütün Kürdlerin kendini içinde bulacak, hedeflerin formüle edileceği, siyasal, demokrat, Kürdistani bir hareket gerekir. Şiddeti reddedecek. Ama Kürd Meselesi\'ni siyasal, demokratik yollardan çözümünü esas alırken, yasalara da bağlı kalmayacak. Yasaları zorlayan ama tamamen ulusal demokratik normlara uygun bir hareketin geliştirilmesi gerekiyor.
Suriye ve ve Rojava’daki gelişmelerin, bu çatışmaların başlamasına neden olduğunu ifade ettiniz. PKK ve PYD’nin Rojava’da faaliyetleri kazanım elde etmeye yönelik midir? PKK ve PYD’nin güçlenmesi Baas rejimi ile ilişkilerini nasıl etkiler?
Kuzey’deki savaş taşeron savaşıdır. Kuzey Kürdistan için sürdürülen bir savaş değildir. Rojava üzerine süren bir savaş vardır. Savaşan güçler Türkiye’yi denklemin dışına itmek için böyle bir savaş başlattılar. Bunu da PKK’nin eliyle yaptılar. Amaç Türkiye’yi Ortadoğu denkleminin dışında tutmaya çalışmaktı. Kuzey Kürdistan buna feda edildi. Rojava’da bir statü elde ederse, insan bir amacının olduğunu söyleyebilir. Eğer Rojava’da bir statü elde etmez ise o zaman bir cinayet olur. Kuzey’de Kürd Meselesi çözüme kavuşmazsa, bir statü elde etmezse Rojava ve Güney kendini savunamaz. Her iki parçanın savunması Kuzey’den geçiyor. Dinamik yapı parçalandı mı onu kolay kolay inşa edemezsin. PKK bu çatışmalarla binlerce Kürd gencini yok etti. Bütün şehir dinamiklerini, isyan geleneğini daha başlamadan bitirdi. Direniş ruhunu yok etti. Bundan kazançlı çıkan Türkiye devleti oldu.
Güney Batı Kürdistan’da PYD çok olumsuz bir siyaset izliyor. Ulusal birlikten yoksun, Kürdlerle ittifakı değil Araplarla ve diğerleriyle ittifak sağlıyorlar. Böyle olumsuz bir sonuç var. Tehlikeli bir durumdur. Baas ve İran ile ilişkiler var. PKK-PYD siyaseti yüzünden Rojava’daki kazanımlar yok olabilir. Rojava’da, Suriye de 4-5 yıldır iç savaş vardır. PKK-PYD Baas rejiminin varlığı için değil Kürdlerin geleceği için mücadele etmeliler. Eğer Derazor ve stratejik yerleri alırlarsa rejim ile de çatışmaya girebilirler.
PKK ve PYD’nin ABD ve Rusya ile olan askeri ittifakını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’de kaybetmek istemeyenlerin Kürdlere düşmanlık yapmaması gerekir. Kürdlerle kim ittifak yaparsa kazanır. Kürdler Suriye’de vazgeçilmez bir güçtürler. Kürdlerin mutlaka PYD-ENKS ile YPG-Roj Peşmergelerinin bir an önce birleşmesi gerekir. Böylece bütün kazanımlar garanti altına alınmış olabilir. Bu kadar kazanım ve bedel ödendi. Suriye’de Kürdler çok yurtseverdir. Belli bir tecrübe de elde edildi. Birliğin ön plana çıkması gerekir. Suriye Kürdlerin de egemen olan yurtseverliktir. Batı düşmanlığı yoktur. ABD, Baas rejimine karşı Araplarla ittifak yaparak rejimi yıkmak istedi. ABD’nin ilk tercihi Kürdler değil Araplarla idi. Türkler ise Türkmenlerle ittifak kurdu. Suudiler de bunu yapmaya çalıştı. Suudiler ve Katarlar dünya kadar para harcayarak Baas rejimini devirmeye çalıştılar başarısız oldu. Şimdi savaşan bütün güçler aslında Suriye’de savaşıyor ve sonuç almaya çalıştılar. Ama hiç birisi tam başarıya ulaşmış değil. Baas rejimi bir daha asla tek başına Suriye’nin tümüne hükmedemez.
ABD hava saldırı desteği verdiğinde ise daha iyi işler de yaptılar. PKK’nin Kürd düşmanı siyasetinden vazgeçmesi gerekiyor. Araplarla ittifak yapıyor. Bütün azınlıklarda yapıyor. Niye Kürdler yapmıyor? Neticede kurdukları meclisin Arap olan başkanı federasyon istendi diye Kürdlere ateş püskürdü. Demek ki Kürd kazanımlarının aslında hazmetmiş değiller.
Ahrar el Şam ve El Nusra, El Kaide kökenlidirler. Geriye sadece bir tek Kürdler kaldı. Kürdler Batı’ya yakın, laik ve dinamik bir güçtür. Kürdler askeri açıdan da sonuç alabiliyor. DAİŞ’i yenebilecek güçteler. ABD’nin Suriye üzerinde planları olduğu sürece Kürdler ittifakı olacaktır.
KBY’de yaklaşan bağımsızlık referandumunu basıl değerlendiriyorsunuz?
21. yüzyıl Kürdlerin yüzyılı olacak. 20 yüzyıl Arapların yüzyılıydı. Araplar kendilerini yoktan var ettiler. 20. Yüyılda 26 devlet kurdular. Kürdler Güney Kürdistan’ta 1930 yılından beri savaşıyor. Güney Kürdistan’a bu statüyü kazandıran Körfez Savaşı’ydı. 2003 yılında Saddam yıkılınca burası farklı bir pozisyon aldı. Peşmerge savaşmasaydı kazanımlar olmazdı. DAİŞ Kürdistan’daki bütün her şeyi yok etmek için savaştı. Kürd düşmanlarının her türlü tuzak ve oyunu ters dönüyor ve Kürdlerin kazanımlarına dönüyor. Böyle bir yüzyıl yaşıyoruz. Fakat Güney Kürdistan’da patilerin birlik olması gerekir. Birlik olsaydı, ekonomik yapı güçlü olsaydı çoktan devlet kurulmuştu. Irak ile devam edilemez. Biran önce referandum yapılmalı ve sonuçlandırılmalı.