IŞİD\'in bölgede bir “felaket” gücü olarak ortaya çıkmasından bu yana; gözler, PKK ve KDP\'ye yöneliyor. Kürtler, \"bölgenin yeni dinamik gücü\" olarak; IŞİD\'in bölgeyi kana bulamasına, bölgeyi tehdit altında tutmasına karşı, yeni bir ağırlık oluşturuyorlar.
Geçtiğimiz günlerde; Musul barajı, KDP peşmergeleri tarafından, IŞİD\'den geri alındı. Aynı günlerde; PKK\'liler, Şengal\'deki katliamdan kaçan Ezidileri güvenli bölgelere naklederken, Mahmur ve çevresindeki köyleri de işgalden kurtardılar.
Bütün bu gelişmeler; uzun süredir, Türkiye ile bölgedeki Kürt siyasi güçleri arasındaki ilişkileri, hatta Batı ile PKK arasındaki ilişkileri, yeniden şekillendiriyor.
BATI İLE PKK
Batılı haber siteleri ve gazeteler; ABD\'nin ve bazı Batı ülkelerinin, Suriye\'de ve Irak\'ta IŞİD güçleriyle savaşan Kürtlere yaptığı askeri yardımı ele alıyor.
Federal Kürdistanı\'nın iktidardaki gücünün, Barzani ailesinin başında bulunduğu Kürdistan Demokratik Partisi(KDP)\'nin Batı\'dan askeri destek istemesinin ve bu desteği sağlamasının; siyasi bir geçmişi var. Bu dayanışma, uzun süredir zaten devam ediyor.
Bu noktada ilginç ve yeni olan; PKK\'ye bağlı HPG güçlerinin yeni bir askeri kuvvet olarak devreye girmesi ve bunun Batı ülkeleri tarafından makul kabul edilmesi. PKK liderleri de; Kandil\'den yaptıkları açıklamalarda, IŞİD\'e karşı mücadelelerinde bu desteği istediklerini saklamıyorlar.
Bu işbirliğinin bir sonucu olarak, PKK\'nin “terör örgütü” listesinden çıkarılması yönündeki görüşler de ağırlık kazanıyor. Tabii, Türkiye\'nin bu konuda söyleyeceklerinin taşıdığı önem de vurgulanıyor.
Bu gelişmelere Türkiye içinden bakıldığında, iki tutum dikkat çekiyor: Türkiye\'deki radikal milliyetçi, MHP\'ye yakın yayın organları, “Türkiye PKK\'yle işbirliği yapıyor” şeklinde tepkisel bir tutumda ısrar ediyorlar. Bazı ulusalcı kesimler ise; “PKK ABD ile işbirliği yapıyor” diyerek, kendilerince, IŞİD\'e karşı Batı\'dan silah isteyen PKK\'yi, \"işbirlikçi olmakla\" suçluyorlar.
TÜRKİYE, IRAK, SURİYE
Ortaya çıkan yeni tablo; bölgedeki Kürt varlığının, şimdiye kadar hakkı hukuku tanınmayan Kürtlerin; yeni dengeler için, istikrar ve çağdaş bir bölgesel yeniden yapılanma için taşıdığı önemi, netleştiriyor.
Yıllardır dikkat çektiğimiz noktayı, dünya son günlerde daha iyi anlamaya başlamış durumda: Kaos içindeki Ortadoğu coğrafyasının, seküler ve çağdaş boyutları da koruyabilen bir şekilde \"yeniden yapılanması\" bağlamında; Kürt varlığı, tayin edici önemde bir dinamik.
Türkiye\'nin tutumuna bakarsak: “Çözüm süreci”yle birlikte, \"kendi ülkesinin Kürtleriyle barışma\" noktasında adımlar atan Ankara; zaten, uzun süreden beri, Federal Kürdistanı ile de yükselen bir işbirliği içinde. Bölgedeki Türkiyeli iş insanlarının yatırımları, karşılıklı yapılan petrol sözleşmeleri; zaman zaman, Batı dünyasının tepkilerine bile neden olabiliyor. Bu işbirliğinin \"bölgesel dayanışma özelliği\", yeni bir duruma işaret ediyor.
Şunun da altını çizelim: Şimdiye kadar Türkiye\'nin varlıklarını kabullenmekte tutuk davrandığı, hatta başlangıçta kırmızı çizgiler çektiği Suriye Kürtleri (Rojava) Kürdistan\'da, bölgenin etkin bir aktörü olarak öne çıkıyorlar.
IŞİD\'le Suriye\'de yürütülen mücadelede, Rojava\'yı savunurken, bölge dengelerinin tamamen yok olup IŞİD\'in eline geçmesine engel olan PYD(Suriye Kürtlerinin Örgütü); şimdi herkesin hesaba kattığı bir güç.
ABD ve Batılı devletler; PYD\'yi de, bu alanda desteklenmesi gereken bir seçenek olarak kabul ediyorlar.
BÖLGE YENİDEN ŞEKİLLENİRKEN
Sonuçta, Irak, Türkiye ve Suriye Kürtleri; bir kaos içindeki bölgede, önemli bir istikrar potansiyeli olarak, fotoğrafı değiştirebilecek konumdalar; Bölgedeki baskı ve zulümden kaçanların sığındığı bir sığınağa dönüşüyorlar.
Şekillenecek yeni denge ve panoramayı, Kürtlerden bağımsız bir perspektiften tanımlamak imkansız.
Bugüne kadar onları neredeyse görmezden gelen veya yeterince algılayamayan devletler, şimdi yeni bir farkındalık geliştiriyorlar. Kürtlerin kimliklerinin, siyasi varlıklarının, kültürel haklarının kabulü yönünde; daha ciddi bir perspektif oluşuyor. Bu farkındalığın, bazı inişli-çıkışlı süreçler yaşansa bile; esas olarak, yoğunlaşmayı sürdüreceğini tahmin ediyorum.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, kendi iradelerine rağmen dört ülkeye parçalanan, yok sayılan, asimile ve imha edilmek istenen bir halkın varlığından söz ediyoruz.
Girmekte olduğumuz yeni dönemde; Kürtler, bölgenin inşası için en olumlu unsurlardan birisi olarak, varlıklarını hissettiriyorlar.