sınıfsal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinde detant politikasının riskleri-Zülfüf Azew

\nİnsanlığın gelişim sürecinin doğal bir aşaması olan kapitalizm ekonomik ve sınıfsal temeli olan evrensel bir sistem.
02.05.2014, Cum - 21:55
sınıfsal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinde detant politikasının riskleri-Zülfüf Azew
Haberi Paylaş

İnsanlığın gelişim sürecinin doğal bir aşaması olan kapitalizm ekonomik ve sınıfsal temeli olan evrensel bir sistem.Wall Street’ten Papua Yeni Gine’nin balta girmemiş ormanlarına kadar yeryüzünde kapitalist sistemin hüküm sürmediği bir alan yok.İlkel görünümlü kabile bireylerinin fotoğraflarını çekmek ya da şovlarını/danslarını izlemek için dahi onlara para ödemeniz gerekiyor.Kapitalizmde hiçbir şey bedava değil ve gelişmiş ülkelerin bireylerini eğlendirmek için tezgahlanan her tür teatral şovun da bir maliyeti var çünkü.Böylesine evrensel bir sisteme muhalefetin de ciddiye alınabilmesi / başarılı olabilmesi için dünya ölçeğinde olması gerekiyor.Tek ülkede/tek bölgede alternatif sistemler inşa etme çabasının ciddiye alınabilir bir tarafı yok.Ahmed Arif’in deyişiyle: “Hidrojen bombasına karşı Kürd hançeri ne yapabilir?”

SSCB’nin de içinde bulunduğu Doğu Bloku’nun dağılışının,Çin’in neden dünyanın emek sömürü merkezi olarak ortaya çıktığının nedenlerini,pek çok başka nedenin yanısıra,burada yoğunlaşarak aramak lazım.Emeğin özgürleşmesi veya ezilen ulusun kurtuluş mücadelesini sınırlara hapsettiğiniz zaman; ya da ezen/ezilen ilişkisinde bir kurtarılmış alan yaratma çabasına girip,mücadeleyi o kurtarılmış alanın çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye kalkarsanız,tarih bize gösteriyor ki kurtarmış olduğunuzu sandığınız alanı da kurtaramıyorsunuz.Sovyetler Birliği deneyimi bu yönüyle çok önemlidir.İspanya,Yunanistan,İtalya’daki devrimci ortamı değerlendirmeyip “anavatan”’ a kurban ederseniz,anavatan’ın idam fermanını elinizle imzalamış olursunuz. Anavatanı Kürdistan’ın 3 ilinden ibaret sayan hendek kazıcılarının buradan almaları gereken ciddi dersler var.Hendekleri hangi amaçla kazmış olurlarsa olsunlar,bu hendeklerin onların güvenliğine değil,güvensizliğine hizmet edeceğini anlamaları gerekiyor.Ezenle detant,ezeni meşrulaştırır çünkü.Türkiyelileşme perspektifinin Kuzeydeki hareketi çürütme riski de buradan kaynaklanıyor.

Konumuza dönersek,dünyayı dönüştürmekteki başarısızlıklarına ve sosyalizmi bir ekonomik kalkınma politikasına indirgemelerine rağmen iktidarda bulundukları tarihsel süreç içerisinde açlık sınırındaki geri köylü topluluklarını uluslaştırıp sanayileşmiş toplumlara dönüştürmekte gösterdikleri başarı, ülke/bölge sınırlarına hapsedilmiş olsa da,sosyalizmin insanlığın gelişimine ve ülkemizin kurtuluşuna sunacağı potansiyeli göstermesi açısından önemlidir.1917 Devrimi ile iktidara gelen Bolşeviklerin 5 yıllık içsavaş sonrasında 1922’de kurdukları SSCB, 2.Dünya Savaşı’nda öncü sosyalist kadroları da içeren 20 milyon insanını kaybetmesine rağmen savaştan sadece 16 yıl sonra,1961’de uzaya ilk insanı gönderme başarısına imza atabilmiştir.Yine 1949’da iktidara gelen Mao’nun ülkesi,onun köylülüğü dönüştürücü projeleri sayesinde ,eşzamanlı olarak hem dünyanın en büyük üretim/emek sömürü merkezi; hem de günümüz dünyasının temel güç odaklarından biri haline gelebilmiştir.Öyle ki Çin,tarihsel olarak herzaman işgaline ve sömürüsüne maruz kaldığı Japonya’yı tehdit edebilen bir güce dönüşmüştür.

Şüphesiz ki eşitlikçi/eşitleyici sosyalizm düşüncesi ekonomik kalkınmacılığa indirgenemez.Ancak sosyalizmi ekonomik kalkınmacılığa indirgemekten daha kötü olan birşey varsa o da bir sistem/iktidar/ ekonomik altyapı değişimi ve insani dönüşüm projesi olan sosyalizmi birey/cins /inanç hakları ve ekoloji mücadelesine indirgemektir.Reel sosyalizmin yıkılışı sonrasında dünyanın aldığı yeni biçimin dünya solunun kafa karışıklığıyla birleşerek ortaya çıkardığı yeşil-pembe-mavi mücadele hatlarının kızıl hattın önüne çıkarılması insanlığın kazanç değil,kayıp hanesine yazılacaktır.Ezen ezilen ilişkisinin ana hattı kapitalist-emek çelişkisinde de, ezen ulus-ezilen ulus çelişkisinde de ekonomik olandır.Bunu anlamak için TC sınırları içerisindeki iş kazalarında ölen işçilerin hangi ulusa mensup olduğuna ya da balık istifi kamyonlarla Karadeniz’e, Ege’ye kadar ucuz tarım işçisi olarak taşınıp adeta kölelik şartlarında kimin çalıştırıldığına dair istatistiklere ihtiyacımız yok.

Bir diğer yanılsama da sistemin dışında durduğu vaaz edilen; iktidarın babadan oğula,liderden kardeşe,ustadan çırağa devredildiği; kapitalist güç odakları arasındaki mücadelede kendilerine yaşam alanı bulan ve bu “bağımsızlığın” bedelini halklarına açlıkla,zulümle,akıldışı bir ekonomik yapıyla ödeten Kuzey Kore,Küba,Venezüela gibi ülkeler.Sisteme alternatifi karikatürlerde aramamak lazım,daha önce Arnavutluk’ta dahi arandı çünkü.Marx’ın dediği gibi: “Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. İlkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.”

ZÜLKÜF AZEW, 02.05.2014

Nerina Azad
Bu haber toplam: 25148 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:14:05:41