Suriye’de hem Kürtlerin demokratik özerklik projesinin geleceğini önleyen hem de onbinlerce cihatçının elindeki İdlib’de statükonun sürmesini temin eden bir Türkiye var. Kürtlerle ilgili Şam’ın bir açılıma gitmemesinde Ankara-Şam arasındaki istihbarat düzeyindeki pazarlıkların da etkisi olmalı.
Bir diğer faktör uluslararası toplumun Suriye’ye ilgisini kaybetmesi. Tabii Rusya ile ABD arasındaki Cenevre merkezli Suriye diyalogunun Ukrayna’daki krizin gölgesinde kalmasının da etkisi var. ABD ise Suriye’yi gündeminin epey gerilerinde tutuyor.
Rusya ise Türkiye’nin operasyon baskısına paralel bu konuya el atıp sonra soğutuyor. Kürt meselesi bir bakımdan Rus-Türk ilişkilerinin stratejik değerine de kurban edilebiliyor.
Şam’ın müzakerelere ciddi bir şekilde girmemesinde bir başka faktör, BM özel temsilcisinin de artık taraflara pazarlamaya çalıştığı \'adıma karşı adım\' yaklaşımının Suriye’nin uluslararası alandaki tecridine son verebileceği ve fazladan taviz vermeden bu krizi atlatabileceği beklentisidir. Arap dünyasında Şam’la normalleşme arayışları da Suriye hükümetinin tecrit halini hafifletirken daha az baskı hissediyor.
*
İran’ın İsraillileri Türkiye’de hedef almaya çalıştığına dair iddialarla ilgili şu söylenebilir: Ankara-Tel Aviv ilişkileri normalleşme eğilimine girerken Türkiye’nin İsrail-İran arasında tanımı zor savaş ya da hesaplaşmaların alanına girmesi sürpriz değil.
İran’ın İsraillilerin pek çok yerde izini sürerken İsraillilerin rahatça gelip gittiği Türkiye’nin bunun dışında tutulması zor. Daha geniş bir çerçeveden baktığımızda Erdoğan’ın İsrail-Körfez hattıyla ilişkilerde kendi fabrika ayarlarına dönmeye çalıştığı söylenebilir.
Türkiye-İsrail-BAE arasındaki çapraz ilişkilerin İran’a yansıyan tarafları var. İran bundan rahatsızlığını belli düzlemlerde gösterebilir. Son zamanlarda Irak’ta Başika üssünün İran bağlantılı milislerce hedef alınması Orta Doğu’da oluşan yeni dengeden bağımsız olmayabilir. İran, Suriye’de politikasını Şam’ın hassasiyetlerinden bağımsız belirlemese de Kürtlerle ilgili Ankara’yı rahatsız edecek bir tutum sergileyebilir.
*
Ukrayna’da ABD ve İngiltere, Rusya’nın 15-16 Şubat’ta işgal edeceği iddiasını o kadar kendilerinden emin dillendirdiler ki Kiev savaşa girmiş gibi gerildi. Avrupa da öyle. Rusya şimdi tatbikatlar biterken birliklerin geri çekiyor. Kriz, Ukrayna üzerinden NATO’nun genişlemesi meselesine bağlandığı için bir şekilde sürecek.
Muhtemelen ABD-İngiliz ortaklığı da uydurdukları senaryolar gerçeğe dönüşmeyince geliştirdikleri baskı stratejisiyle Rusya’yı önledikleri savunmasıyla kıta üzerindeki nüfuz kabiliyetini koruyacak. Rusya’nın Ukrayna’ya girmesinin öngörülebilen gerekçesi, Kiev’in Batı’nın kışkırtmasıyla Donbas’a askeri müdahalede bulunması ve oradaki Rusların öldürülmesi olabilir.
Bu tür şey Güney Osetya senaryosunun Ukrayna’ya taşınmasına neden olabilir. Zelenski bile işgal için tarih verenleri ellerindeki bilgileri paylaşmaya davet edip yaratılan korkunun en büyük düşman olduğunu söyleme gereği duyuyor. Rusya yakaladığı pazarlık havasını kaçırmak istemiyor. Ukrayna’yı NATO ile Rusya arasında tampon bölge olarak kurgulamışlardı.
Eğer Batı Ukrayna’da Rusya’yı kızdırırsa Moskova da Luhanks ve Donetsk’teki fiili cumhuriyetleri tanıma kartını kullanabilir. Nitekim Duma’dan bu yönde bir karar tasarısı geçti ve Kremlin’e pas verildi. Avrupa’nın ana aktörleri kesinlikle Ukrayna yükünün sırtlanmaya razı değil ama ola ki ileride Ukrayna’yı NATO’ya alırlarsa Rusya da bu sefer Doğu Ukrayna’yı tampon bölgeye dönüştürebilir.