Geçmişte biyolojik yaş ile bilgi birikimi arasında zorunlu bir bağ vardı; her bilgi tecrübeyle/deneylenerek elde edilebildiği için yaşlılar aynı zamanda toplumların bilgi hazinesi/ayaklı kütüphanesi gibiydiler. Gençler, enerjilerini doğru yöne kanalize etmek için toplumun yaşlılarına ihtiyaç duyarlardı ve bu nedenle de yaşlıların birikimine sıkça başvurmak zorunda kalırlardı.
Teknolojik gelişmeler (özellikle de internet) bilgiye ulaşma noktasında muazzam olanaklar yaratırken aynı zamanda biyolojik yaş ile bilgi birikimi arasındaki zorunlu bağı da ortadan kaldırmış oldu. Dahası, yeni olana adapte olma noktasında sıkıntı yaşayan eskiler teknolojinin sunduğu hızlı ve doğru bilgi edinme çabasında gençlerin çok çok gerisinde kalmaya başladılar.
Bilgi edinme yolunun/yönteminin değişmesi; yaşlı-genç, eski-yeni, dinlenen-dinleyen, akıl veren-akıl alan ve bunlarla bağlantılı olarak yöneten-yönetilen ilişkisini de değişime zorladı.
Ortadoğu coğrafyasında ve Kürdistan’da bu değişimi doğru okuyan gençlik hareketleri hızla örgütlenerek siyasal süreçlere müdahil oldular. Değişimin gereklerini yerine getirmek istemedikleri için yeniyi kabullenemeyen eski politik aktörler ise, değişimin kendileri için yıkıcı olan etkisinden kurtulmak için biçimsel bazı değişimlerle durumu kurtarmaya ve eski “saygın” konumlarını korumaya giriştiler.
Eskilerin bu çabasında göze çarpan en önemli nokta, gençlere yüklenen olumlu anlam ve siyasette gençlere yol açılmasının gerekliliğine dair söylemleridir. Bu anlayışla eskiler, kendi kurdukları ve eskimiş kurumlarına genç insanları alarak ve görünürde önemli yetkiler vererek “yenilendiklerini” göstermeye çalıştılar/çalışıyorlar.
Oysa Gençlik hareketleri bir partinin gençlik örgütü değildir, başlı başına ve bağımsız bir anlayışı temsil eden hareketlerdir.
Gençlik Hareketleri, eskilerin oluşturduğu bir kurumun başına geçmekle yeninin temsilcisi olma iddialarını kaybederek ‘eskinin genç temsilcileri’ olurlar sadece. Gençlik hareketleri doğası gereği yıkıcıdırlar; bu yıkıcılık eski kurumlara karşı yeniyi inşa etmek için zorunluluktur. Bu nedenle Gençlik Hareketleri eskilerin “lütufta” bulunarak kendilerine hediye ettiği kurumların başına geçmeyi ret etmelidirler ve kendi kurumlarını oluşturmalıdırlar.
Yeninin temsilcisi olarak Gençlik, sadece eskilerle olan ilişkileri değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda kendi iç işleyişlerinde de yepyeni bir ilişki biçimi geliştirmek durumundadır. Eskiye ait hiyerarşik yapılı örgütlenmeler bireyin özgünlüğünü yok ettiği için “lider-şef” şahsında şekillenirler. Yeniyi temsil eden Gençlik, bireyselliğini yok eden örgütlenmelere karşı haklı olarak tepkilidir ve bir nevi hapishane olarak görür eski yapıları. Çünkü yeni süreç, hem bireysel olarak “ben varım” diyen, hem de ortak bir amaç için bir araya geldiği mücadele arkadaşlarıyla “biz birlikte yürümek için varız” diyebilen ve bunun gereklerini yerine getiren bir anlayışı gerekli kılıyor. Gençliğin bu ikili tutumu, (hem bireyselliğini/özgünlüğünü koruması hem de örgütlülüğün gereklerini yerine getirmesi) bir çelişki/çatışma değildir; hem bireyin kendini koruyarak ifade edebilmesi hem de toplumsal sorumluluklarını örgütlü yapılar içinde yerine getirebilmesidir. Bu iki özelliğin aynı anda hayata geçirilmesi, eski örgüt/parti anlayışlarının aşılmasını şart koşuyor. Çünkü kişilerin şahsında biçimlendirilen eski yapılarda “disiplin” adı altında bireysellik yok ediliyor. Bu nedenle yeniyi temsil eden Gençliği “eski yapıların” içine çekmek (isterse tüm yönetim gençlerden oluşsun) eski kurumları yenilemiş olmaz, aksine gençleri eskitmiş/yaşlandırmış olur…
Yeni bir anlayışın temsilcisi olarak varlık kazanan Tevger, yeni bir anlayış/hareket olmanın gereklerini yerine getirirken bazı haksız eleştirilere maruz kalıyor. Eskilerden kaynaklı bu haksız eleştiriler, ya eskiyi koruma kaygısıyla bilinçli çarpıtmalara dayanıyor, ya da yeniyi doğru okumamaktan kaynaklı bilgi eksikliğinden…
‘Yaşlı/eski olan her kişi ve kuruma karşı’ bir tutumumuz varmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bu yanlış algıyı yaratmaya çalışanlara, “RêbazaBerzanî” temel anlayışımız tek başına gerekli cevabı veriyor zaten. Tevger olarak geçmişi yok saymak ve “yeni” adı altında tüm ulusal birikimleri/değerleri bir tarafa bırakmak gibi bir yanılsama içinde olmamız düşünülemez. Aksine yok edilmeye çalışılan ve tarihsel bir geçmişe/birikime sahip olan ulusal dinamiklerin yeniden yüzeye çıkması ve işlevselleşmesi için geçmişin doğrularını bu güne taşımak ve kılavuz edinmek Tevger’in anlayışıdır.
Karşı olduğumuz, geçerliliğini yitirmiş eski araçlarla yeni bir anlayışı sürdürme çabasıdır. Bu beyhude çabanın son otuz yılda ‘umut kırıcılığına neden olmak’ dışında bir işe yaramadığını hepimiz çok iyi biliyoruz…
Tevger Ve Radikalizm
Gençlik hareketlerinin önemli bir özelliği de hem pratikte hem de düşünsel alanda radikal olmasıdır. Bu radikallik, isteklerini direkt ifade etme ve haklı amacı “ama-fakat” larla bulanıklaştırmamaktır. Doğal bir hak olan devletleşme talebi öz olarak radikal bir düşünce/duruş değildir. Bu doğal hakkı savunma becerisi gösteremeyen pasif ve teslimiyetçi politik yapıların/aktörlerin aşırı esnek tutumu, devletleşme talebinin radikal bir biçimde ifade edilmesine neden oluyor. Tevger’in devletleşme noktasındaki radikalliği, eskilerin reformist siyasetine göre bir radikalliktir ve bu nedenle de eskiden köklü bir kopuşu dayatmaktadır. Her türlü iyileştirmeye olumlu bakan Tevger, nihai amaç olan devletleşme amacının (doğal hakkımızın) tartışma konusu yapılmasına tolerans göstermiyor/göstermeyecektir de. Bu konuda, ‘devletleşmek doğal hakkımızdır ve bu haktan asla vazgeçmeyeceğiz’ diyen Başkan MesûdBerzanî’nin duruşuna özel bir değer veren ve bu duruşu örnek alan Tevger, sorunun eskilerle/yaşlılarla değil, eskimiş/yaşlanmış ve doğal bir hakkı gereği gibi savunamayan anlayışlarla olduğunu göstermiş oluyor…
Tevger’in diğer Kürdistanlı örgütlerle ilişkisi
Kuzey Kürdistan politik yapılarıyla ilişkilerimiz dönem dönem eleştiriliyor ve “neden birlikte hareket etmiyorsunuz” yönlü sitemlerle karşılaşıyoruz. Ulusal haklar, Kürdistanlı farklı anlayışların ortak paydasıdır ve birlikte hareket etmelerinin de yegane zeminidir. Ancak ulusal haklara yüklenen farklı anlamlar ve söylem ile pratik arasındaki tezatlık birlikte hareket etmenin önünde engel teşkil ediyor. Örneğin, siyasi bir hareketin Başkanı “Demokratik Özerkliği” de ulusların kendi kaderini tayin hakkı kapsamında görebiliyor. Kuşkusuz ki ulusal haklar derken, Tevger olarak sadece ve sadece devletleşme hakkından söz ediyoruz ve devletleşme hakkını yok sayan hiçbir hareketi de “ittifak yapılabilecek” hareket olarak görmüyoruz.
Devletleşmeden söz edip işgal meclisine göz kırpan eski politik yapıların yaşadığı bu tutarsızlığa ortak olmamızı da kimse beklememelidir. İşgal meclisine gitmekle/gitmeye çalışmakla zaten ulusal haklardan feragat ettiklerini tescil etmiş oluyorlar. Dolayısıyla bu tür yapılarla ittifak yapmak “ulusal bir ittifak” olmaz, aksine ulusal hakları sulandırmak olur. Bir başka sorun ise eski yapıların iç işleyişi ile Tevger’in iç işleyişi arasındaki farklardır. Tevger olarak, yönetme-yönetilme ilişkisini ret ettiğimiz ve birlikte yürümeyi esas aldığımız için politik söylemlerimizi ve duruşumuzu mutlak şekilde belirleyen “şef-lider” gibi “kendi doğrularını dayatan” üst kurumlara sahip değiliz/olmayacağız da.
Bu tutumumuza kanıt olarak eski yapılar içinde yer alan bireylerin kendi inisiyatiflerini kullanma şansları yoktur ve tepeden birileri tarafından belirlenen “doğrular” herkesin doğrusu olur ve savunulur. Bu nedenle de hesapta olmayan ve ani gelişen durumlarda eski yapıların temsilcileri anlık kararlar alma becerisinden yoksunlar; mutlaka “bir bilene” danışmak zorunda kaldıkları için karar alma noktasında hantaldırlar. Hem düşünsel hem de pratik kararlar alma noktasında eski yapılarla doğal bir ilişki geliştirme olanağını ortadan kaldıran da yine eski kurumların yapısından kaynaklanan sorunlardır. İnisiyatif sahibi olamayanların farklı kurumlarla bir araya gelerek karar almaları olanaklı değildir. Önceden belirlenmiş ajandalarının dışına çıkma şansları olmadığı için yeni bir durum karşısında “tartışarak ortak bir karar alma” olanağı yoktur…
Gençlik Hareketi ve Gençlik örgütleri
Bilerek ya da bilmeyerek karıştırılan bu iki yapı arasındaki en bariz farklılık, Gençlik Hareketlerinin kendi başına ortaya çıkması ve yeniyi temsil etmesine karşın; Gençlik örgütlerinin var olan bir partinin/örgütün biyolojik olarak gençlerden oluşan bir birimi olmasıdır.
Bağımsız hareket edebilen Gençlik Hareketlerinin bağımlı olan Gençlik örgütleriyle ortak hareket etmesi fiilen olanaklı değildir. Böyle bir birliktelik sağlansa bile, bu birliktelik Gençlik Hareketi ile eski parti/örgütlerle sağlanmış bir birliktelik olur. Çünkü Gençlik Örgütlerinin partilerinden/örgütlerinden bağımsız hareket etme şansı yoktur. Bazı politik oluşumlar Gençlik Örgütlerini “özerk” olarak lanse etse de, pratikte bunun doğru olmadığını ve her şeyin tepede parti tarafından belirlendiğini hepimiz biliyoruz.
Kuzey Kürdistan’daki tüm yurtsever partilerin/örgütlerin gençleri ile hemen hemen aynı düşüncelere sahip olmamıza rağmen birlikte hareket edememenin nedeni söz konusu gençlerin inisiyatif sahibi olmaması ve parti/örgüt politikalarına mutlak tabi olmalarıdır. Gençlik Örgütleri, genç olmalarının verdiği dinamizm ve radikal duruş ile eskilerin dayattığı pasif/edilgen politikalar arasında sıkışıp kalıyorlar. Bu sıkışmışlık onları zorunlu olarak çelişkiye düşürüyor. Örneğin, devletleşmeyi tereddütsüz savunan partilerin Gençleri aynı zamanda eskileri Meclise taşımak için seçim amigoluğu da yapabiliyorlar. Çelişkilerle boğuşan bu gençler politik alanda oynayabilecekleri olumlu rolü oynayamıyorlar ve enerjileri de bir anlamda boşa gidiyor.
Tüm parti/örgütlerin Gençlerine bir çağrıda bulunuyor ve diyoruz ki, ‘eskilerin stepnesi olmak yerine kendi kurumlarınızı oluşturun ve tüm kararlarınızı kendiniz alın. Kürdistani ruhunuzu eskilerin meclis/koltuk aşkı uğruna kirletmeyin! Kendi başınıza karar aldığınızda sizlerle Kürdistani bir zeminde ulusal haklar ortak paydasında her türlü işbirliğine ve ortak eylemliklere hazırız. Enerji sarf eden ile karar veren farklı kişiler/kurumlar olduğu zaman, ne enerji tasarrufundan ne de enerjinin ulusal haklar için harcanmasından söz edilebilir. Olsa olsa enerjinin karar vericilerin kişisel hesapları için harcanmasından söz edilebilir sadece. Bu gerçeği dikkate alıp ‘eyleyen/yapan biziz; karar veren de biz olmalıyız’ şiarından hareketle kamburlarınızdan kurtulun’…
Çağımız, bilgi edinme ve bilgiyi en etkili şekilde kullanma noktasında gençlerin avantajlı ve verimli olduğu bir çağdır. Bu nedenle Gençler yeni döneme göre yeniden kendi becerilerini ve yeteneklerini organize ederek yeni bir mücadele anlayışıyla sürece aktif olarak müdahil olmalıdırlar. Gençlerin siyasete aktif olarak müdahil olması ve kamburlarından kurtulması, bir nevi kast sistemine dönüşen eski siyasi aktörlerin asalakça yaşama koşullarını ortadan kaldırması demektir. Tam da bu nedenle eskiler, değişime/yeniye ve Gençliğe bu kadar kapalılar ve tepkililer…
Tevger
07.05.2015