Yüksel Genç, Kürtler'in artık ne muhalefete ne de iktidara kendini ispatlama ihtiyacı içinde olmadıklarını söylüyor.
Genç"Kürtlerin desteği iktidara kayıyor ya da onları dışlıyor üzerinden baskılanmasını çok önemsemiyor artık. Bunun bir karşılığı yok. AKP’nin kazanması halinde sorumluluğun kendinde değil mevcut ana akım muhalefette olduğunu, çünkü kendisinin açık destek verdiği iki seçimde sorumluluğunun gereğini yeterince yerine getirdiğini düşünüyor, “bu benim suçum değil, sorumlusu ben değilim” diyor. Kürt toplumunda çok güçlü bir duygu bu. Sadece bölgedeki DEM seçmeni için değil, farklı siyasal yelpazelere sahip daha milliyetçi, ulusalcı Kürtler açısından da söylüyorum. Kürtler, kazandırırken kazanmak, güçlendirirken güçlenmek istiyorum diyor" ifadelerini kullandı.
Serpil İlgün, Dilop için Kürt meselesine dair Diyarbakır merkezli Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Genel Koordinatörü Yüksel Genç'le bir söyleşi yaptı.
Genç, Kürt demografisi ve sosyolojisindeki dönüşümleri analiz ederken, yeni siyaset ihtiyacına ve yerel seçimlerdeki eğilimlere dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
İlgün'ün sorularına Yüksel Genç'in verdiği yanıtlar şöyle:
Oranlar farklılık gösterse de Kürt toplumunda dindarlık, Kürt kimliği, göç, ana dilin kullanımı, milliyetçilik, siyaset yapma biçimini benimsememe, oy tercihlerinde çeşitlenme gibi başlıklarda 5-10 yıl öncesine göre farklılaşmalar yaşandığı, Sosyo Politik olarak sizin de araştırmalarınızda tespit ettiğiniz bulgular. Ayrıntılara geçmeden önce bu farklılaşmaları, değişimi ortaya çıkaran dinamiklerin ne olduğunu sorarak başlayalım.
Bölgedeki değişimin Türkiye’deki değişimle, Kürt meselesinin kendi geçirdiği iç evrimle çok ilgisi var. Bölge uzun yıllar boyunca Kürt meselesi üzerinden onun statik, daha tarihsel bağlamının sıkıştığı çerçeve içerisinde şekillendi. Ama zaman içinde Kürt siyaseti de kapsam ve alan açısından, yine etki alanı, etki içerikleri ve birbirleriyle kurdukları değer bağlamları açısından da çok değişim yaşadı.
Açar mısınız?
Bölge, Kürt meselesinin ortaya çıkardığı tarihsel baskılanma ve eşitsizlik bağlamıyla çok şekil alan bir bölge. Politik taleplerini de, sosyo kültürel taleplerini de, kişilik yapılarını da ciddi anlamda bu eşitsizlik hali belirliyordu. Yine mücadele alanını belirleyen de esas olarak bu eşitsizlikti. Bu eşitsizliğin belirlenimine karşılık, eşitsizliğin iç rengini aslında Türkiye’deki siyasal çerçeve belirliyordu. Türkiye’de çok uzun yıllar Kemalizmin derin etkisi içinde seküler ama bu sekülerizmin daha sağ ve daha Kemalist tonajı içerisinde bir devlet dizaynı, bu devlet dizaynının da Kürt meselesini ele alış biçimi vardı. Bu ele alış biçimi Kürt meselesinin hem katmanlaşmasına, hem Kürt meselesi açısından gerilim hatlarının oraya göre belirlenmesine, hem de toplumsal şekillenişin buna göre konumlanmasına vesile oluyordu.
AK Parti ile birlikte ne değişti?
AK Parti ile birlikte yani son 20 yılda artan biçimde ama son 7-8 yılda çok belirgin biçimde siyasal İslam’ın ve ona bağlı ortaya çıkmış yeni rejimin Türk devlet sistemini belirlemesi, Kürt meselesini de kendine göre konumlandırıp dönüşüme uğratıyor. Bu, Kürt siyasal hareketinin yaklaşım biçiminin ve araçlarının da farklılaşmasına vesile oluyor. Örneğin Kemalizmin uzun yıllar boyu “Kürt yoktur” formundan ve o formun ortaya çıkardığı şekillenişten, bugün “Kürt vardır ama Kürt sorunu yoktur” diyen siyasal İslamcı formun şekillenişi karşısında Kürt meselesi nasıl biçim değiştiriyorsa, bu meseleden etkilenen toplumsal doku da değişim yaşıyor.
İkincisi, Kemalizmde merkezi formlar çok güçlü olmakla birlikte bölgesel eşitsizlik ve katı ret bölgede çok belirginken, batıda bu kadar belirgin değildi. Bunun şekillendirdiği pozisyon ve içerik farklıydı. Bugün siyasal İslam ve ona bağlı olarak oluşmuş yeni rejim, otoriterizmin renklerini aslında tüm Türkiye’ye yayıyor ve toplumu ona göre dizayn ediyor. Bu da eski toplum formlarının kırılıp ara ve depresyonel formlar yaşanmasına yol açıyor. Ve elbette bunu bölge açısından da yapıyor. Bölge geçmişten kaynaklı olarak, bu tür otoriter tutumlara, merkezin şekillendirici yönelimlerine hazırlıklı. Ama hazırlıklı olmadığı ya da bir aşım olarak katettiği şey siyasi İslam’ın ‘Kürt vardır’ meselesinde açığa çıkmış olan biçimlenişi…
'Kürt vardır' söylemi, mücadelenin de bir sonucu olarak oluşmadı mı?
Tabii ki bu Kürt mücadelesinin bir sonucu olarak, Kürt meselesinde gelinen bir nokta olarak açığa çıktı. AK Parti, kendisinden önceki düzenin hatalarını yapmamak adına bu sorunun varlığının şiddet doğuran bağlamını, kimlik tarifi üzerinden elimine edebileceğini umdu. Kürtlüğü tanıma yoluyla, Kürtlere de nüfus ederek sistemi kurmaya çalıştı. Çünkü siyasal İslam, cumhuriyetten bu yana Kürtlerle paralel biçimde sistem içi değildi. Sistem içi olurken Kürtlere de açılarak, bir önceki rejimle mücadele hattını yaymaya çalıştı. Bu açılımı salt Kürtlere değil, önceki düzenin “dışlanmış” tüm kimlikleri ile yapmaya çalıştı.
Geldiğimiz noktada ‘Kürtler vardır’ diyen sistem, “Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin bir ulusal problemi ve eşitlik sorunu yoktur” dedi. Kürtlerin teritoryal olarak yaşamış olduğu, binlerce yıldır ona ait olan toprak parçası üzerindeki kendini yönetme isteklerini reddetmeye ve oradan itibaren Kemalist sistemle aynı jargona düşerek terörizm tarifi içinde ayrıştırma söylemini ilerletmeye başladı. Tüm bunlar Kürt toplumunun sosyal, siyasal, psikolojik pozisyonlarını tabii ki etkiliyor.
Kürt meselesinde AK Parti öncesindeki rejimin total reddi, Kürt sosyolojisindeki farklı kanatlar arasındaki güçlü birliğe daha çok vesile oluyordu. “Kürt vardır, Kürt sorunu vardır” demek ve tanınmak, belli tabakalarda katı birlik açısından bir çözülmeye de vesile oldu tabii. Bugün durum farklı elbette ama siyasal İslam kendini ilk inşa ettiği dönemlerde Kürt kimliğini ve sorununu tanıyarak ve bunu çözme iddiasında bulunarak, belli bir kesimi (özellikle sermaye kesimini ve dindar kesimleri) kendi etrafında konsolide edebilmeyi başardı. Ve aslında bu yöntemle birlikte, Kürt meselesinde liberal bir kırılma ve gevşemeye yol açtı.